• çok ama çok dolu olup yine de insanın kendine bile anlatmaya takatinin olmadığı şeylerdir. mesela şu anki duygularımı, durumumu unutmamam için günlüğüme yazmam lazım ama bu cümleleri bile zor kurdum.
  • sana söyleyemediğim şeyler var
    borsalar iflas ediyor kuşlar intihar edince çoktan seçmeli ölüyoruz yani hiçbir şey
    ekonomi haberlerinden de anlamıyor ki kapıcılar, ne ekmek ne de süt belki de hepten!
    hiçbir şey diyorum evet biraz gökyüzü biraz çarpım tablosu biraz da yoksul gramofon
    matematiğe inanmıyorum, coğrafya defterime şiir dökülünce yalnız gelen ilhama
    vergiden düşülen hayr’lara çokça âmin, topraksız nişantaşı köylüsü, viva latin amerika!
    kızılderililere inanıyorum, biraz sonbahara, göç edemeyen kuşlara ve kırık kumbaralar

    yüzüne ayet çarpılmış bir çocuk kadar hayretkar, incinmelere doymuyoruz zaten, nasılsın?
    sana söyleyemediğim şeyler var, ortaçağ ve karıncalar üstüne eski ve usulsüz
    ajanslara düşen cesetlerden muzdariptir kaç zamandır içimizdeki mezarlık
    kızımın ismi eylül olabilir, senin ismin ya da herhangi bir filmin
    -bu şiirde ikiz kulelere rastlanmayacaktır, holdinglere ve uyum yasalarına-
    ne çok vuruluyoruz gitmediğimiz yerlerde beklenmediğimiz her saat, itina ile mutlaka!
    vuruluyoruz, adım başı heykellerden kalma ayinlere yaslanırken bekamız
    sıralar boyunca çizik içinde kalbimiz, denize paralel uzanmak bile iyi gelmiyor dağlara
    -orta asya’yı terk ettiği günden beri huzursuzdur kavmim

    huzur uzak bir ülkedir, bankalar, hisse senetleri, riyad ve borsalar kahrolsun!
    sana söyleyemediğim şeyler var
    bakkal mahallemizin simgesidir tayyör dirliğimizin, geri kalanları da takrir-i sükûna yaz
    elif deyince gökler yağdırıyor şarkısını nasılsa, yağmur diyoruz insan aklımızca ki, olsun.
    elif bahsi geçince yağmur söylüyoruz ‘be’ deyince ölenlerdeniz, ölesi değilse de canlar
    laiklik elden gidiyor, muhallebiciler kapanıyor birer birer ya da neşet ertaş’tır ipucun

    cinayet romanları söze erken başladı habil’in hakkı kabil’den sorulmadı zaten, unutun!
    sana söyleyemediğim şeyler var, aklın nepal’de kalmış romantik bir 68’lidir
    ruhun slovakya’nın kurtuluşuna çoktan asker yazılmış
    ve oda numarasından başka kaybedeceği bir şeyi olmayan sahipsiz anahtarlar gibi
    kapılar arkasında hiç durmadan islamcılık öldüren elma kurdunun hikâyesi gibi histerik ya da
    terk ettiği günden beri göçebe ruhunu bu kadar zamansız, ey kavmim!
    elma kurdu dediysek, elma çürüktür mutlaka ve tüm kurtlar anarşist.

    sana söyleyemediğim şeyler var,
    kocaman bir mevsim devrilirdi içimize, dünya hafta sonları da anlaşılmazdı
    üçüncü sınıf yazarların bohem tavırları çay bardakları kadar hatırlanmazdı
    işten kovulmalarım çok şiirsel değildi baştan anlaşalım nato üyeliğimiz de öyle
    ali’nin gel’mediği günler kekelerdi öğretmenimiz, eğitim kadar milli, devlet kadar uzaktı
    -ikinci yeni’den hiç etkilenmiyordu üstelik tebememe-
    fiş’lendiğimiz doğrudur, gözlerin altıpatlar, sana söyleyemediğim şeyler var
    kanun önünde eşittir öyleyse tüm karıncalar!

    sana söyleyemediğim şeyler var
    sana söyleyemediğim şeyler bahsi, dünyanın yenilmiş tüm çocuklarını da kapsar
    -bakkala veresiye yazdıran meksikalı bir gerillanın
    sigarasını yakmak üzere gökyüzüne bakması da şiirdir, mesela-
    seni, seviyorum.

    güven adıgüzel
  • pink floyd abinin dediği gibi, "çekin o pis ellerinizi ıssızlığımdan". fakat bunu 20 sene önce haykırarak söylemem lazımdı, suyuma da pilav pişirmelerinden çok önce.
  • kimse kimseye sevdiğini söyleyemiyor,utanıyo, sıkılıyo, ailemden görmedim diyor, yanlış anlar, karşılık bulamam diye düşünüyor. nasıl ketum insanlarız belli değil. halbuki sevgiyle herşey düzelir.sevgiyle çok güzel bir çocuk yetiştirilebilir, çok güzel dost ve eş kazanılabilir..
  • anneme ve babama onları sevdiğimi söyleyemiyorum..
  • şimdi sen bu sayfanın üzerine eğilip, kurduğum bu cümleyi okumaya
    başladığın sırada, başka yerlerde binlerce başka cümle kuruluyor. binlerce
    insan, binlerce, milyonlarca cümle kuruyor, sen bu satırları okurken…
    sevinçle kuruluyordur bu cümlelerin kimileri. kimileri üzüntüyle,
    hıçkırıklarla kuruluyordur. heyecanla kuruluyordur kimileri, her kelimesi nabız
    gibi atıyordur. sıkıntıdan terleyenleri vardır aralarında. korkudan tir tir
    titreyenleri... sonra bir o kadar da içsiz cümle vardır bunların dışında,
    kurulmuş olmak için kuruluyordur her biri.
    sen bu satırları okurken, yanındaki arkadaşına şöyle bir cümle kuruyordur
    belki de biri: “her sabah sekizde bir kuğudan telefon alıyorum. telefonu
    kapattıktan sonra, saatler süren bir suskunluk kaplıyor içimi…”
    sözgelimi kalabalık bir caddede elini açmış, önünden geçenlere dilenen,
    üstünü başını paralayan cümleler kuruyordur biri.
    ya da teneffüste, çatıda çırpınan bir kuşu seyrederken hayat bilgisi
    dersine geç kalmış bir çocuk, ceza almamak için kuş gibi çırpınan cümleler
    kuruyordur öğretmenine.
    sen bu satırları okurken, başka yerlerde başka birileri sayısız cümleler
    kuruyordur şimdi…
    her sabah bir kuğudan telefon aldığını söyleyen adamın içinde,
    arkadaşına söyleyemediği bir şey vardır ama… arkadaşının da, her sabah
    bir kuğudan telefon aldığını söyleyen adama söyleyemediği bir şey vardır.
    çatıda çırpınan kuşu seyrederken hayat bilgisi dersine geç kalmış çocuğun
    söyleyemediği bir şey vardır. bir şey vardır, dilenen adamın, kendisine ve
    önünden geçenlere bir türlü söyleyemediği…

    kimi anlar olur hani… güzel bir şey gördüğümüzde, güzel bir haber
    aldığımızda, çok sevdiğimiz biriyle karşılaştığımızda, güzel bir şiir
    okuduğumuzda, tuhaf bir sıcaklık usulca geçer sanki kalbimizden. uçsuz
    bucaksız genişler içimiz. bir nehirde akar gibi oluruz, bir şarkının içinden
    geçer gibi…
    işte o an, ikinci bir şey vardır söyleyemediğimiz… cümleler, onlarca
    kelimeyi önlerine katarak, rüzgâr gibi geçerler de dilimizin ucundan; ama işte
    nasıl olur, söyleyeceğimiz şeyi yine de söyleyemeyiz.*
  • e söylemişsiniz hep..

    tanım: hakkında düşündüğün kişi hariç, yanlış kişilere muhakkak söylenmiş/yazılmış olan söz öbeği.
  • keşke söyleyebilsek birbirimize dürüstçe: "seni seviyorum ama şu anda değil. seni görmek istiyorum ama bugün değil."
hesabın var mı? giriş yap