• artık daha az üzülüyorum.
    saldırganlığım geçti.
    bazen yine öfke nöbetleri geçirmiyor değilim. ancak çok nadir.
    bitti.

    artık daha az yoruluyorum.
    eskisi gibi efor sarf etmem geçti. uğraşmıyorum.
    bazen yine göğsümdeki yumru itekliyor öte tarafa. ancak çok nadir.
    bitti.

    artık insanlardan nefret bile etmiyorum.
    öyle çirkinler ki. öyle çoklar ve öyle korkunçlar ki.
    sadece görmek istemiyorum.
    birinin birinin arkasından konuştuğunu dahi duymak istemiyorum.
    yargılarını, yaftalarını, ben bilirimci tavırlarını alıp gitsinler istiyorum.
    ya da beni gönder.
    gidelim mi?

    bitti.
    anlıyor musun?
    o her şeyi yapmam lazım, bir şeyleri yoluna koymam lazım diye parçalanmalarım bitti.
    yığıldım.
    yıldım.
    bitti.

    şimdi duruyorum sadece.
    kabulleniyorum.
    sessizce bekliyorum işte.
    tükendim.
    bitti.
  • bir kavanoz su gibiyim. o kadarım işte... içimde melek balığı.... ama buharlaşıyorum ben, yosunlar birikiyor dibimde... öylece bırakılmışım. su çürüyor. balık ölecek, balık ölecek...
  • tükenmek, insanla dolmaktır ağzına kadar. nereye gelse, geriye kendinden başka bir şey bırakmayan bencil insanla.
    başımı kaldırıp gökyüzüne bakıyorum bir nefes, bir nefes için. ama ne mümkün. içimdeki bunca kalabalıkla belki de yere bakıp kusmalıydım önce.
  • an itibari ile hissettiğim duygu.

    tükenmek sadece duyguların tükenmesi değil aslında. tükenmek her anlamda bitkinliktir... insanın midesinin bulanması, başının dönmesi gibidir kimi zaman. bir an gelir ve geçer sanırsın ama geçmez. daha da büyür o duygu durumu, büyüdükçe de sen yalnızlaşırsın..

    o kadar yalnızlaşır ve o kadar içine kapanırsın ki, dışarıdan bunu belli etmek istemesen de ve hatta hiç belli etmesen de, aslında içindeki o biricik dünyanda sen yok olmaktasındır...

    son günlerde ben de tükendiğimi hissediyorum artık. hangi yöne baksam hep bir karanlık, hep bir gri duman.. çocukluktan kalma tonlarca anının etkisi de cabası tabi. sen elinden geleni yapsan da, dünya o kadar hin ve kötüdür ki. sadece "saf" olmandan dolayı bile kaybedensindir hatta. bunun için, böyle olduğun için yani, sevdiklerinden zılgıtı yemen de normaldir sanırım.

    tek isteğim artık huzur benim. huzur ve mutluluk...küçük bir mutluluk ve huzur top çiçeğinde kaybolmak.
  • sozluge yazacak birsey bulamamak. belki biraz kabiz olmak.
  • can sıkan bir histir. tüm heyecanlarınız, beklentileriniz, hayata dair her türlü his elinizden alınmış gibi hissedersiniz. boşluk bile değildir bu kavga edecek, tartışacak gücünüz bile yoktur. kendinize tahammülünüz yoktur. bünyeyi şiirlere, şarkılara vurmanın bir anlamı olmadığını fark edersiniz çünkü biliyorsunuzdur ki artık acımıyordur canınız boktan bir insan olma yolunda hızla ilerlemiş ve bunu da hakkını vererek gerçekleştirmişsinizdir. hiçbir şeyin bir anlamı yoktur da ama akışa bırakmak adetinizdir ya yine öyle yaparsınız. gittiği yere kadar diye diye. ama gideceği yerin bir önemi olmadığını da bilirsiniz. sadece sorular vardır cevabını aradığınız "insanlığımı nerede kaybettim, nerede tükettim kendime has her şeyi ve nasıl bu kadar ruhsuzlaştım" der durursunuz kendi kendinize sanki cevabı bulmak bir işe yarayacakmış gibi...

    http://fizy.com/s/15vm8e
  • "kim görmüş
    kanımda rengi
    duvarımda resmi
    yedi parçam ölmüş

    kim görmüş
    çürümüş sesimi
    kulağıma çökmüş
    kaç kere ölmüş
    kaç yeni gün ölmüş" *
  • çabaladıkça batmaktır....ana diliniz yetmez derdinizi anlatmaya.başınıza bir ağrı saplanır ve damarlarınızda bir acının gezdiğini hissedersiniz.geçtiği her noktayı sızlatan n bir acıdır bu. derdinizi anlatmaya yetmese de dağarcığınız, tükendim kelimesi dökülüverir dilinizden,gözlerinizden....
  • hayattır diye içinize gıdım gıdım doldurduklarınızın, iğreti / yarım yamalak tıkanmış yaralarınızdan / deliklerinizden akıp gitmesi.
  • bu olumsuz gibi gelen fiil aslında her zaman kötü değil. tükenen eğer tükenmesi için üretilmiş bir meta ise güzel hatta.

    çok uzun süre yalnızdım ben. bir kalıp sabun, bir ufak paket tuz evin sakini gibi yaşadı benle. paket makarnalar bozulup atıldı. yıllarca şeker satın alınmadı. en uzun dayanan şeylerin bile tükenmekten önce bozulduğuna şahit oldum.

    belki inanması güç ama o hayatımda sabun ve tuz bitince sevinirdim. "yaşıyorum!" diye salak bir sevinç. hayatta boşuna kapladığımı düşündüğüm o hacmin benden daha gerçek / daha yararlı bir şeyle dolduğu veya dolu olduğu hissi... yaşadığını anlamak için boş tuz poşetinin ve artık köpürmeyecek kadar küçülmüş sabunun şahitliğine ihtiyaç duymak ne tuhaf? hala içimde bir yerlerde duruyor o hal. küçülmüş kalıp sabunlarda yaşadığımı görüyorum. onları yepyeni sabunlardan daha çok seviyorum.

    ama galiba insan kendisi söz konusu olunca bozulup atılmak, tükenmek istemiyor. hele de hayattaki faydamız (eğer var ise) "yiyeceklere lezzet katmak veya onları korumak", "su ile karışınca köpürüp bir şeyleri temizlemek" gibi net olmadığı için "şunu yaptım en azından" deyip de bir tatmin duygusu ile yitip gidemiyoruz. tükenirken attığımız yardım çığlıkları bundan olmalı.

    bitmiş sabunlar ve yetiştirdiğim ağaçlar şahittir ki yaşadım.
hesabın var mı? giriş yap