• yapay bilinc ve dogal gudu arasindaki itismedir. mantigin yaniltici olabilicek sonuclari ile icgudunun yabanci kaldigimiz yanilgiya meydan vermeyen koruyucu durtuleri arasindaki bitmez tukenmez hesaplardir. yuzeysel dunyada her ne kadar icgudu ozelliklerimizi yitirmis olsakta, zaman zaman kendiliginden cikiverirler ortaya, mantigin allayip, pullayip dogrulayip one surdugu butun tezlerine bir avuc camuru suruverir bu icgudu canavari ve insani limboda kalmis saskin ordege cevirir.
  • eğer içgüdüyü seçerseniz cesaret göstergesidir. verilen bu önemli karar ola ki yanlış çıkarsa ve eğer mantığınızla aldığınız bir kararsa çok rahat açıklayabilirsiniz.. ama eğer içgüdüsel olarak bu kararı vermişseniz, bir hata durumunda, bi sürü adamın yanında öyle hissettim yaptım demek çok afedersiniz göt ister.

    tabi yukarıda anlatılan iş hayatıyla ilgili kararlara bir açıklama getirir. özel hayatınızda alınan kararları içgüdüsel almak daha kolaydır. sadece kendine hesap verirsin... bu çok cesaret işi değildir... çok çok kendim ettim kendim buldum dersiniz...

    ek olarak,

    bişeyleri kendine anlatmayı, başkalarına anlatmaktan daha kolay bişeymiş gibi yorumlayan zihniyet ayrıca sorgulanmayı/incelenmeyi hakediyor o ayrı...
  • içgüdünün gösterdiği yol hiç de istenmeyen, örneğin ayrılık gibi, bir sonuca götürüyorsa "acaba paranoyak mıyım?" diye düşünülür ve hatta paranoyak olmayı bile göze alarak mantığın sesi takip edilir. gün gelip içgüdülerin haklı çıkması ise göz göre göre sonucunu doğurmuş olur, ama yapacak bir şey yoktur artık. içgüdülere güvenmek gerektiğini öğreten acı bir ders olarak kaydedilir tecrübeler hanesine.

    mantığın sesi gitmek istenmeyen bir yerlere işaret ettiğinde ise, duygulardan çok emin olunur bu defa. gönülden geçenin doğruluğuna -mantığa inat- işaret eden içgüdüler bize yüreğinin götürdüğü yere git diye fısıldar. bu defa duyguların peşine düşerek yapılan yanlışla bile bile yanılmanın acısını yaşarız ama yapacak bir şey yoktur artık. bu da hayatın acı dersleri hanesine kaydedilir ve ant içilir duygusal bir aptal gibi davranmamaya.

    sonuçta acıyı en baştan, hatayı yapmadan çekmeyi öğretir hayat, ve sınar bol bol "acaba yeterince öğrenebilmiş miyiz" diye istemediğimiz kararlar almak zorunda olduğumuzu kimi zaman. bizler de öyle ya da böyle çekeriz acımızı. sonra da tartışırız aramızda "insan yaptıklarından mı pişman olur daha çok yapmadıklarından mı" diye...
  • içgüdünün zaferi ile sonuçlanması gereken durumdur.çünkü mantık içgüdüleri gerçeklemek için vardır.
  • kafanızın içinde vahşi iki hayvanın kavga etmesine benzer bir etki yaratır bu çelişki. durmadan kavga eder bunlar, 12 saat bile uyusanız uyandığınızda kendinizi yorgun hissetmenize neden olurlar. düşünür, düşünür ve düşünürsünüz. doğru olanı yapmak istersiniz, herkes için en doğru olanı. kendinizden vazgeçmeye bile hazırsınızdır belki de doğru kararı vermek uğruna. ama nedir ki doğru? kim, nasıl ölçer doğruyu? ve neden bu kadar önemlidir doğru?
  • aşağı tükürülse sakal, yukarı tükürülse bıyığa denk gelinen paradokstur.
  • uzun süre kararsız kalmakla sonuçlanır. içgüdüyü seçsen bir dert, mantığı seçsen ayrı bir dert. ya keşke dersem diye düşünür durursun; en doğru kararı mantığını ve içgüdünü ortada birleştirerek bulursun.
  • içgüdülerden kaynaklanan tutkular, akılsal çıkarlardan daha güçlüdürler.

    (bkz: sigmund freud)
  • allah düşürmesin dediğim çelişki. zira hangisine karar verirseniz aklınız öbüründe kalıyor...
hesabın var mı? giriş yap