• bir bayram daha geliyor ve aklima geldi bak. sayisizca kez le cola, cola turka, kristal kola, le porta ve bilimum yerli marka asitli icecek icmek zorunda kaldim bayramlarda. yasli akrabalara gidersin ucuz diye yerli kola alirlar. sari da vardir, kara da. doldururlar ve ayip olmasin diye icersin. tuhaftir bence. evet. bence tuhaf.

    bir keresinde de yabanci bir arkadas, ulkesine ait yoresel bir tatli yapmis. ismini hatirlamiyorum. hindistan cevizi, sut, tarcin falan var icinde ama goruntu tam meni gibi. oyle ovdu, boyle ovdu ama meni gibi iste. israr etti denemem icin. kusmamak icin kendimi zorlayarak agzima attim ve yedim bu tatliyi. guzeldi lan goruntusu cok kotu olsa da. sonra birkac kez daha yapip getirdi. onlari da yedim. bizim sutlac gibi ama pirinc yerine lif lif hindistan cevizi var icinde. yine olsa yine yerim. tuhaf ama olsun. evet...
  • (bkz: lohusa şerbeti)
    tarçın ve karanfilin iğrenç buluşması.
  • (bkz: güllü lokum)
  • bici bicidir. sevmiyorum ama yemem de diyemiyorum...
  • büyük teyzemlerde yayık ayranı içmek zorunda kalmıştık. koca birer bardak koymuştu hepimize. bizler de ilk defa içeceğimizden tadını bilmiyoruk. beğenmemiş olsak da bitirmiştik. oldukça ağır bir yağ kokusu ve samsı bir tadı vardı. tabiki beğenenler vardır fakat benim tercih edeceğim bir içecek değil.
  • yediğim şey tuhaf değildi de yedirilme süreci çok absürd ve komikti.

    tarih: 2014 sonu yılbaşı tatili öncesi,
    yer: madrid barajas havalimanı

    havalimanı tıklım tıklım insan seli, uçuşa 3 saat var ve oturacak yer bakarken kıyafetlerinden arap ya da mağripli olduğu kanaatine vardığım yaşlı bir teyzenin yanında boş bir yer görüyorum. teyzenin yaşlı oluşu güven veriyor, kendi halinde gibi, buraya kadar her şey normal ve teyzenin yanına oturuyorum.

    derken, teyzemiz maşallah konuşkan çıkıyor ve türk olduğumu duyunca daha da bir alaka gösteriyor, başlıyoruz muhabbete... daha doğrusu teyze anlatıyor ben dinliyorum -çok severim hava limanı ve sıra kuyruğu konuşkanı insanları-. teyzemiz cezayir asıllıymış ama asturias'da yaşıyormuş, terziymiş. iki oğlu varmış, küçük oğlu tembelmiş, anlattıkça anlatıyor... arada bir bana da soruyor tabi, neden bekarmışım, evlenmeliymişim falan filan... fakat öyle samimi, öyle içten anlatıyor ki... saf kalpli insanların konuşmalarında, jest ve mimiklerindeki içtenliğin dozu yüksektir ya, onu hissedersiniz. öyle bir duygu bende, dinliyorum kadını.

    derken onun uçuş saati geliyor, teyze toparlandı gidecek... plastik bir poşet uzatıyor bana, içinde meyveli yoğurtlar var gördüğüm kadarıyla... temkinli ruhum tedirgin oluyor tabi, hele ki hava limanında 5 dakika önce tanıdığınız biri size yiyecek bir şey uzatıyorsa... teşekkür edip kahvaltı etmiş olduğumu ve yiyemeyeceğimi söylüyorum. mahzunlaşıyor teyzemiz fakat hala ısrar ediyor. "sen yemezsen birazdan biniş kapılarının orada alıp çöpe atacaklar bunları, ziyan olacak" minvalinde bir şeyler söylüyor. bir yandan teyzeyi de kırmak istemiyorum tabi. oracıktaki sıcak sohbetimizden kaynaklı bir hukukumuz oluştu sonuçta. ne desem diye düşünürken, "yerdim, ama bunları yemek için kaşığım yok benim." demek geliyor aklıma.

    inanmayacaksınız fakat teyze azimli çıkıyor. el bagajını biraz karıştırdıktan sonra bir tatlı kaşığı çıkarıp uzatıyor. ben hala temkinliyim, yemek istemiyorum, bir yandan da tedirgin olmuşum. her neyse, uzattığı kaşığı elime aldığımda ne görüyorum dersiniz? kaşığın üzerine yapışmış, kurumuş bir sebze parçası...

    geri uzatıyorum kaşığı kadına, bir yandan üst perdeden bakıyormuş gibi görünüp kadını incitmek de istemiyorum ama lütfen yoğurdu yemeyeyim, hele de bu kaşıkla yemeyeyim...

    "bu kaşık kullanılmış galiba"diyorum ve geri uzatıyorum. teyzemiz tekrar el bagajını karıştırıyor. bir yandan akkor teli icat etmek için deneyler yapan edison mu yoksa bu teyze mi daha azimli diye düşünürken, teyze bavulunda küçük bir şişe su buluyor. suyu kaşığın üzerine döküp ovalıyor (giden yolcu salonunda*) ve "ahora limpio(artık temiz)" diyerek kaşığı bana geri uzatıyor.

    sonuç olarak midemin havalanmasını çaktırmamaya çalışarak yiyorum. yoğurt hindistan cevizliydi.

    bu da böyle bir anımdır.
  • yeni çocuk doğuran bi arkadaşını hastanede ziyaret edersin de bi bardak içecek zımbırtı verirler resmen azap o içecek çile, zıkkım.
  • bayramda aile ziyaretinde her gidilen evde baklava ya da kola içmek. yahu zaten ramazandan yeni çıkılmış, midenin kendine gelmesi için zamana ihtiyacı var, 1 günde fesat geçirme raddesine geliyor insan. sağolun biz yedik demek de yetmiyor.
  • yumuşamış babaanne bisküvisi.

    damağa yapışıp çene kilitleyen nine lokumu.

    tozu boğaza kaçınca öksürten emmi leblebisi.
  • sütlü kahve. sade tüketen biri olarak sorgusuz sualsiz şekilde önüme konulduğunda zorlaya zorlaya içiyorum
hesabın var mı? giriş yap