*

  • geçtiğimiz kış içlerinden biri bir anda beni düşüncelere sevketmiş, bahtsız insan topluluğu.

    olay şöyle gelişmişti :

    gecelerden cuma ya da cumartesiydi nevizade'de bir zirveden çıkmıştım, tam istiklal caddesine çıkan ara sokağın başına varmadan (halkbank vardır köşede) çalan bir korna sesiyle kenara çekildim, siyah bir hummerdı bu araç. içinden - büyük ihtimal - bilmemne holdingin falanca sio'su kel kafalı biri indi, sağ kapıdan da boya küpü rüküş bir bayan. lüks bir gece kulübüne girdiler, arada sağ tarafta çöp karıştıran adamı gördüm; pis el arabası, ekmek teknesi'ndeki kirlinin yanında tertemiz kalacağı haliyle yorgun ama umutlu görünüyordu. üç adam vardı on metrekarelik bir beyoğlu gecesinde; biri 3 milyon tl.a iki bira içip güzel birkaç saat geçirdiği için mutlu, biri kadını ve hummerı ile eğlence mekanında, sözkonusu gruba giren adam ise çöpten para edecek birşeyler bulabildiği için sevinçli...
  • ayıkladıkları şey kağıt ve türeviyse eğer, araba camından kendilerine uzatılan gazete kağıtlarını büyük bir şaşkınlıkla kabul edip giden arabanın arkasından bakakalan adamlardır kimi zaman kendileri..
  • cevremdeki en somut is yapan insanlardir.
    bakkaldan, muhendisten daha cok saygi duyarim onlara.
  • türkiye'de geri dönüşümün inanılmaz boyutlara çıkmasını sağlayan doğa dostu, yüce insan topluluğu
  • (bkz: mad max)
  • hem hırsızlık yapmak yerine emekleriyle para kazanmaya karar vermiş oldukları için, hem de çöp diye atılan milli serveti geri dönüşüme kazandırmak için kağıt, teneke ve plastikleri çöplerden ayıran, yanlarından geçerken "kolay gelsin" demeden etmediğim, kağıt atıklarımı ayrı poşette toplayıp çöpün kenarına koyarak işlerini kolaylaştırmaya çalıştığım saygıdeğer insanlardır.

    trafikte birinci önceliğim sokak hayvanlarınaysa, ikinci önceliğim de bu değerli insanlaradır. el arabalarıyla yolu kapasalar bile korna bile çalmadan beklerim. bir çok insandan daha düşünceli ve temizdirler.
  • çöp ayıklayan adamlarla ilgili olarak 15 küsür yıl önce yaşadığım bir enstantaneyi unutamıyorum. o görüntü içime o kadar işledi, o kadar zihnimde yer etti ki, konuya denk gelince anlatmadan duramadım.

    beyazıt'tan belediye otobüsüne binmişim. otobüs kalabalık; ama ben cam kenarındaki tekli koltuklardan birine kurulmuşum. keyfim yerinde. bu halet-i ruhiye içinde dışarıyı izliyorum. laleli'den geçerken ne göreyim? bu çöp ayıklayıcı adamlardan biri, cadde kenarındaki bir konteynırı karıştırıyor. buraya kadar çok garip olmayabilir; lâkin bu adamları hiç görmediğim, varlıklarından bile habersiz olduğum bir yaştaydım o sırada. haliyle, caddenin kalabalığında çöp konteynırı karıştıran bir adamı gördüğüm anda içim bir garip oldu. zihnime kazınan esas imge ise, 10-15 saniye için görüş alanımda kalan bu adamın, konteynırın içinde bulduğu bir tavuk parçasını yediğini görmemdi. ciddi bir şoktu benim için. bir adam, çöpten bulduğu şeyi nasıl yiyebilirdi? bu adamı böyle bir şey yapmaya sürükleyen neydi? bir sokak kedisinden ne farkı vardı? düşünmeye, sorgulamaya çalıştım. 'insan gibi yaşamak' bu değildi; olamazdı. demek ki bir insan, çöpten bulduğu şeyi yiyecek kadar çaresiz kalabilirdi. fakirlik kavramı; kitaplarda okuduğumuz, filmlerde gördüğümüzden ne kadar da farklıydı. o olaya dair düşüncelerim ve sorgulamalarım, farklı bir görüş açmıştı hayata bakışımda. bu olaydan yıllar sonra, ramazan ayı geldiği zaman kamyondan erzak atılarak yapılan yardımları (!) ilk kez televizyonda görüşümle birlikte şu düşünce yerleşti dimağıma:

    - insan gibi yaşayamayan insanlara, ölen insanlara üzüldüğümüzden daha fazla üzülmemiz gerekir.

    evet, tam anlamıyla hayata dair iç burkan detaylardan bir an olarak aktarmak istedim. o anı yazıya dökerken bile içim bir garip oldu. insan gibi yaşayabilen insanların, insan gibi yaşayabildiği için ne kadar şanslı olduğunu, abuk subuk şeylere isyan etmenin anlamsızlığını, kendime ve bu yazıyı okuyanlara bir kez daha fark ettirmek istedim. evet, buna çabalarken biraz arabesk oldum; biraz duygu sömürüsü yaptım; ama hayat bazen hepimiz için böyle...
  • geçen bunlardan birini gördüm. ellerimde kartonlar vardı. gülümseyerek eline uzattım. "bunlar artık hiç para etmiyor" diyerek elimden aldı, sonra gayet kibar; "aynen böyle çöpe atın bunları, bir daha ayırmayın" diyerekten çöpe attı kartonları. "bugün ne öğrendiğimizi orko size anlatacak" da der sandım, demedi. "iyi günler" dedim. gittim.
  • geri dönüşümün bel kemiği, modern hayatın ayrıştırıcılaridir onlar.
hesabın var mı? giriş yap