• google videoda şu adresten izlenebilir:

    http://video.google.com/…5237243314188407757&hl=en#

    not. ilk bir iki dakika amerikalı sunucunun stüdyodan takdim konuşması var.
    ondan sonra başlıyor film.

    toplam süresi 1 saat 15 dakika kadar. sonuna kadar izlemeye vaktiniz olmasa bile (ki sanırım bir başlayınca sonuna kadar devam edersiniz) ilk 10 dakikasında ankara'nın, bozkırın ortasındaki kervansarayların, orta anadolu yaylasının ve toroslar'ın 1925 yılındaki hali görmeye değer.

    [çok gizli not. google videoları kendi makinasına seyvetmeyi bilen varsa beri gelsin. aylar sonra gelen edit: firefox download helper eklentisi işe yaradı; hani o kırmızı, sarı, mavi yuvarlaklar dönüyor ya araç çubuğunda. onu tıklayarak indiragandi okey. öptüm. kib. bye.]

    .

    bir sene sonra gelen edit: film, google video'da artık yok. biraz aradım taradım, filmin tamamını yayınlayan bir site bulamadım, (belki vardır, bulan linkini eklesin lütfen) ama youtube'da ilk 6 dakikası şu adresten izlenebilir, ki bu ilk 6 dakika anadolu'nun 1925 yılındaki hallerini göstermesi açısından oldukça ilginç.

    .

    iki sene sonra gelen edit: youtube da telif hakları ihlali gerekçesiyle filmi yayından kaldırmış. ilgilenenler google'da aratıp bir şekilde bulacaklar artık. kısfmet.
  • iranlı bahtiyari kabilesi'nin göç mücadelesini konu eden 1925 tarihli belgesel. nanook of the north (1922)'un anadolu şubesi denebilir.

    abd yapımı olduğu için romantik oryantalizmi bir miktar can sıksa da, anadolu'nun 20'lerdeki görüntülerini içerdiği için izlemesi keyifli bir belgesel. ilk dakikalarında göç kervanı ankara'da konaklarken sokaktaki yavru ayının dansını görünce dumura uğrayabilirsiniz (bkz: ayı oynatmak). belgeselin ortalarına doğru kervanın nehirden geçişini izlerken de insanoğlunun hayatta kalmak için bulduğu inanılmaz yöntemleri görüp hayretler içinde kalmanız mümkün.

    silent era filmi olduğu için anlatım intertitle'lar üzerinden sağlanıyor; bu konuda fritz lang'in der müde tod (1921)'u ve griffith'in intolerance (1916)'ıyla birlikte gördüğüm en başarılı örnek diyebilirim.

    bu arada belgeselin adı, kabilenin hayvanlarını otlatabileceği bol çimenli toprakları hedef almasından geliyor.
  • 1925 yılında yayınlanan ilk belgesellerden biridir.

    üç kişilik ekip hint-ari teorisinden etkilenerek(o dönemler moda söylemler) aryan ırkını(köklerini) incelemek adına doğuya gelip insanları incelemek isterler.

    birinci durakları angora (ankara'dan) başlıyor seyahat. burada anadolulu bir adamın hayvan avlayıp, etiyle şiş kebap yapmalarını görüyoruz. oryantalizm esanslı bu sahneden sonra toros'lardan suriye'ye geçiş başlamaktadır. burada da yine çöl karakolu ve devriye gezen görevliler çekilmektedir.

    belgeselin asıl mevzusu ise burada başlıyor. bahtiyari aşireti ile karşılaşan ekip rotasını değiştirip aşiretin göçünü takip etmeye başlıyor. göç lideri haydar handır. göç edenlerin 50.000 civarı olduğu söylenmektedir. hayvanların ise yarım milyon kadar. göç esnasında kullandıkları teknikler, kadın-erkek-çocuk iş paylaşımları ve insanların hayvanlarla ilişkisi yazı ile bu kadar iyi anlatılamazdı. oldukça etkileyici olan bu belgeseli herkese öneririm.

    not: belgeseli izlemek isteyip bulamayan kişilere elimdeki kötü çözünürlüklü belgesel videosunu atabilirim.
  • şu mini belgeselde anlatılmıştır. link
    ayrıca, filmin çekim ekibinde yer alan marguerite harrison'un abd ajanı olduğunu öğrendiğim filmdir.
  • tanım; 1925 yılının ankara'sından başlayıp, irana kadar uzanan bir yolcuğun belgeseli. dönemin yaşamsal, coğrafi şartlarını okuduklarımızdan bilsek de, görsel olarak karşılaşınca her bir sahnesi, dakikası insana döneme dair daha farklı anlama, kavrama kapıları açan bir belgesel.

    aslında, özellikle belgeselleri sevmek, sıradan izleyici olma dışında, sinema ile filmle hiç bir ilgim yok.
    sözlükte inuitlerin başlığını okurken, onların hakkında çekilen oldukça eski bir belgeseli (nanook of the north) araştırırken, her haltı merak etme, burnumu sokma belası yüzünden duramadım, bunu araştırmaya merak sarınca sonunda belgesele ulaştım.

    izlediğim belgeselde ses sonradan eklenmedi ve belgeselin orijinalinde varsa, kullanılan müzikler de çok yerinde kullanılmış, o günleri düşününce gerçekten de takdir edilesi.

    sanırım, hem telif durumu, hem de fazla talep görmeyeceği (belkide hiç*) düşüncesi dolayısıyla, bulup izlemek, malum sitelerde denk getirmek oldukça zor, özellikle google'da ulaşılabileceğini hiç sanmıyorum.

    ilgisi olan, izlemek isteyen olursa, link leyla olana kadar (olur mu bilmiyorum) şuradan izleyebilir.
hesabın var mı? giriş yap