• romanlarda kullanılan bir çeşit anlatım tekniğidir. yazar anlatmak istediklerinin kahramanın kendi ağzından, kafasından geçenler şeklinde okuyucuya verir. kahraman kendi kendisine konusur gibidir fakat düşünceleri düzenlidir.
  • konusmalarin en eglencelisi. yeni farkettigim bir takim ornekleri soyle:
    - eski erkek arkadasimin 80630 profiline tiklarken "bu manyak naapiyo?" diyorum her seferinde.
    - ben'e tiklayip da haftanin en kotu entrylerine girdigimi gordugum zaman "neyi kotulediniz ulan ibneler" diyorum.
    isin komik tarafi kafamda yankilanan sese kulak verene kadar farkinda bile degildim bunun...
  • roman sanatında kullanılmaya başlanılmasıyla romanın gerçekçiliğini önemli ölçüde artırmış tekniktir. bu teknik sayesinde okuyucu roman kişisinin aklından geçenleri yazarın anlatımı hatta yorumuyla değil doğrudan roman kişisinin kendisinden öğrenir ve bu sayede yazar kendisinin varlığını unutturmuş olur. bir çok eleştirmene göre bu tekniğinin bir anlatım yöntemi olarak sürekli kullanıldığı ilk roman edouard dujardin'in 1887'de basılmış olan les lauries sont coupes'sidir.
  • insanın içi eriten bir şeydir. asla susmayan bir ses, ömrün boyunca seninle birlikte bir varlık teşkil eden bir şey. ontolojik bir sıkıntıya sokmaya çok müsait bir durum çünkü bir ''ben''olduğunu biliyorsun ama o iç ses gerektiği yerde sana karşı duruyor. böyle durumda gerçek ''ben'' nerede ? daha önemli sorusu ''ben''lik var mıdır ? var dediğimde aynı bedenin içinde bir karşıtlık oluşturuyor, bir bedenin içinde düalistlik durum. şayet yok desem saçma gibi gelecek çünkü temele indiğimde bir düşünen töze, bir benliğe ulaşabiliyorum işte sıkıntı o benliğin içine girince başlıyor
  • sıkça yapmak gerekir.

    özellikle takıntı, endişe, korku, kaygı gibi konularda iç sesinizle konuşmanız çok güçlü bir terapi kaynağıdır. ve iç sesinizle bu tür konularda konuştuğunuz an hep olumlu tarafınızın galip çıktığını göreceksiniz.

    örnek: kalabalık ortamlarda konuşma korkusu

    ben- kalabalık ortamlardan konuşmaktan korkuyorum.

    iç ses- neden korkuyorsun?

    ben- konuşamam, heyecanlanırım, insanlar bana kötü bakar.

    iç ses- konuşamayacağının kanıtı var mı? daha önce deneyimledin mi? velev ki konuşamadın, ve velevki insanlar sana kötü ve acır şekilde baktı ne olacak?

    ben- insanlar tarafından güçsüz görünürüm.

    iç ses- herkesin güçsüz olduğu yönler olabilir. sen süperman değilsin ve her zaman güçlü olamazsın. diğer insanlarda zaman zaman güçsüz görünüyor. güçsüzlük: algı dünyanda güç duruma düşsen bile, bu durumu ruhuna yansıtmak... bu durumda bile aldırmadığında ve umursamadıgında güçlü olursun ve korkunun beslenecek kaynağı olmaz ve korkun azalır.

    ben- aldırıyorum ve umursuyorum işte. sorun da bu.

    iç ses- o anlarda zıt ruh haline bürünmeye çalışabilirsin. kendince gülünç duruma düştüğünü düşündüğün an, gülebilir, rahatlayabilir, derin nefes alabilirsin.. bu davranışlarla fizyolojinden yardım alarak ruh halini umursamaz bir yapıya döndürebilirsin...

    ben- tamam deneyeyim.

    gibi :) her zaman iç sesin haklı olduğunu göreceksiniz. konu ne olursa olsun... varoluş olumluya odaklıdır her zaman.
  • iç-konuşmanın inanılmaz gücü

    hayatınızın herhangi bir yönünde gelişim gösterme niyetindeyseniz, ister sağlık konusunda olsun, ister kariyer, ister ilişkiler, harekete iç konuşmanızı değiştirerek başlayın. neler olduğunu görünce şaşıracaksınız.

    iç-konuşma nedir?
    kendimizle her gün (dakikada 150 ila 300 kelime olmak üzere) 50000 kelime konuşuyoruz. bu kelimeleri okurken, aynı zamanda kendinizle de bir diyalog halindesiniz. bir yandan bu yazının sizde bıraktığı etkileri kendinizle tartışıyorsunuz, bir yandan da bugün yapmanız gereken şeyler veya gelecekle ilgili kaygılar dikkatinizi dağıtıyor. bu iç düşünme ya da iç konuşma zihnimizin bilinçli bölgesinde meydana gelir.

    çoğu insanın bilincinde olmadığı şey ise iç konuşmalarımızın bilinçaltımıza verilen komutlar olduğu. bilinçaltımızın görevi zihnimizin bilinçli bölgesi tarafından verilmiş emirleri taşımak. bilinçaltımız günde 24 saat haftada 7 gün boyunca bizim kişisel hizmetimize amadedir.

    iç-konuşma nasıl işe yarar?
    denizi geçmekte olan bir gemi hayal edin. geminin kaptanı yüksek sesle emirlerini söylüyor, tayfa da bunları yerine getiriyor. tayfaların içeride, geminin nereye gittiğini, neyle karşı karşıya kalacağını bilmeden bu görevleri yaptıklarını düşünün. kaptan bilinci, tayfa ise bilinçaltını simgeliyor.

    yani kaptan tayfaya şu emirleri verdiğinde:

    “tam gaz ileri, 15 derece kuzeye, vs”,

    tayfa sadece şu şekilde karşılık verir: “emredersiniz, kaptan” ve emirleri eksiksiz yerine getirmeye çalışır.

    tayfa geminin bir buzdağına doğru mu gittiğini, yoksa başka bir gemiyle mi çarpışacağını, ya da hedefine mi yöneldiğini önemsemez. emirler hiçbir şekilde yargılanamaz ve kaptan sorgulanamaz. gemi metaforu bilinç ile bilinçaltı arasındaki ilişkiyi iyi bir şekilde gösterir. bunlar iki farklı akıl değil, aynı aklın iki parçası olarak açıklanabilirler.

    o yüzden, kendimize ne söylediğimiz ya da kendimizi nasıl tanımladığımız düşüncenin bilinç düzeyini çıkış noktası olarak alır. eğer sürekli olarak şunları söylersek;

    “isimleri hiç hatırlayamıyorum”
    “evliliğim dağılıp, gidiyor”
    “yeteri kadar param hiçbir zaman olmayacak” vs…

    bunlar siz farkına varmasanız da bilinçaltına yöneltilen talimatlar oluyor. bilinçaltımızın görevi de durmak bilmeden talimatları gerçekleştirmeye çalışmak olunca, bu problemler iyice su üstüne çıkıyor. bilinçaltımız talimatların bizim için iyi veya kötü olup olmadığına karar veremiyor, sadece ondan istediklerimizi yerine getiriyor.

    iç konuşma neden önemlidir?
    şunu hemen not alalım: “hayatta istediğimiz şeylere değil, beklediğimiz (umduğumuz) şeylere sahip oluyoruz”. şunu fark etmemiz de çok önemli: “kendimizle ilgili görüşümüz (benlik) iç konuşmamız ile yaratılır ve kendimizle ilgili görüşümüz (benlik) hayatın her alanındaki performansımız için belirleyici olur.”

    kendimizle ilgili yüzlerce görüşümüz olabilir. aşçılık yeteneğimizle ilgili iyi bir görüşümüz vardır, örneğin “çok iyi yemek pişiririm”, sosyal yeteneklerimizle alakalı kötü bir görüşümüz olabilir “insanlarla arkadaşlık kurmada zorlanırım. ilk defa karşılaştığım bir insanla iki kelime edemem.” bunları söyledikten sonra bilinçaltımız kendimizle ile görüşümüzü tutarlı hale getirmeye çalışıyor. iyiye doğru da olabilir bu, kötüye de.

    düşüncelerinizi değiştirerek hayatınızı değiştirin
    biz dünyaya bir inançla, bir tutumla ya da bir fikirle gelmedik. bizler bomboş bir gemiydik. sağcı veya solcu değildik. ne galatasaraylıydık, ne fenerbahçeli, ne de beşiktaşlı. dünyanın nasıl olması gerektiğine dair inançlarımız yoktu. ailemizden, çevremizde aldığımız verilerle beraber kendimizle ilgili görüşlerimiz oluşmaya başladı. zirveye çıkacağımıza inandığımız ya da tam tersine başarılı olamayacağımıza dair fikirlerimiz zihnimizde belirginleşti. 6 yaşımıza geldiğimizde kendimizle ilgili erken dönem görüşlerimizin çoğu oluşmuştu bile. ama bunlar başkalarından duyduklarımızla değil, iç konuşmamızda bunları nasıl yorumladıysak öyle şekil bulmuştu.

    kendi iç konuşmamız kendimizle ilgili görüşümüzü oluşturuyor ve kendimizle ilgili görüşümüzle performansımız arasında direkt bir ilişki var. yaşamımızın herhangi bir alanında performansımızı ve etkinliğimizi artırmak istiyorsak, kendimizle ilgili görüşümüzü geliştirmemiz lazım.
    arzuladığımız sonuca ulaşmamızı sağlayacak dili yaratarak kendimizle ilgili görüşümüzü yukarı taşıyabiliriz. yenilenmiş iç konuşmamızı tekrarlayarak bilinçaltımıza talimatları göndermeye başlayalım. bilinçaltımız da yeni görevleri yerine getirmek için hemen çalışmaya başlayacaktır.

    bilinçaltımız asla yargılamaz. doğru mu yanlış mı diye bir tartışmaya girmez, bizim için iyi olup olmayacağını hesaplamaya kalkışmaz. zihnin bilinçli bölgesi tarafından ona ne söylenmişse onu yapar.

    hayatınızı değiştirmek istiyorsanız, iç konuşmanızla ilk adımı atın, eminim ki sonuçları sizi şaşkına çevirecek.

    (alıntıdır)
  • sen iç konuşma beya.
  • (bkz: interior monologue)

    esasen mitolojik insanlarda görüyoruz bunu. içinde bulundukları durum karşısında mitolojik tanrılardan destek beklemek yerine kendi iç sesinden destek beklemeyi tercih eder.

    bu da beraberinde bireyselleşmeyi getiriyor. özellikle homeros’un akhilleus ve hektor, hesiodos da prometheus’un da gözükür.

    bu kahramanların iç konuşma geçirmesinin önemli bir nedeni de tanrıların, toplumun ahlak değerlerinin baskısına rağmen kendi gönülleriyle konuşmasını tercih etmeleridir.

    bu iç konuşmalarda geçen “doğru olanı sorgulama” ve “toplumun doğrusu ile kahramanın doğrusu arasında yaşanan çatışma” bireyselleşmenin yükselişini de açığa vurur.
  • [benk'e göre; fakir baykurt fikir söylemek merakından, sevgi soysal da her olaydan bir sonuç çıkarmak istemesinden ötürü romanlarına zarar vermektedirler. adnan benk'in raporunda beğeni sözcükleriyle yöneldiği tek yazar olan oğuz atay da onun eleştirisinden payını alır: "iç konuşmalardan dış görüntülere ustalıkla geçmeyi başaran atay, her şeyden önce, romanda bütünlüğe varmayı, biyografi, mektup, türkü, v.b. gibi öğeleri bağdaştırmayı, birbirine sıkıca bağlamayı bilen bir yazar. ne var ki, james joyce'un fazlaca etkisinde kalmış olması, çeşitli sahnelerde basmakalıp davranışlara başvurması (pencereye doğru gidip arkasını dönmeler, eğilip sigara almalar v.b.) uzun romanın gücünü hayli kısıyor."] yıldız ecevit - ben buradayım
  • anlatı (roman, hikaye, tiyatro, masal, efsane) kahramanlarının içinden geçen sözlerin okura aktarılması. iç konuşmalar; çok düzenli ve edebi olamaz, çünkü bu gerçeklik duygusuna aykırı düşer.
hesabın var mı? giriş yap