• enis batur'un orta avrupa guncesidir. cok lezzetli eserlerinden biri olup insanda ayni parkuru katetme istegi uyandirmaktadir.
  • gitmek, görmek, ara vermek...
    okurda bu duyguları tetikleyen bir seyahatname.

    "gidebilenler olmuştur, ben yüreksizdim: kaldım.

    insan alışkanlıklarından ara ara kurtulabilmeli, ki onlara yıkanmış dönebilsin.

    kendime firari çizgide yol alma izni vermiştim, daha da veriyorum.

    kaçmak, gitmek isteği bunca kabarmışsa bir kere haklıyızdır.

    beklemediğiniz çarpışmanın ayrı bir tadı vardır, ona hak tanımak iyidir".

    insanın gitme isteğini tetikleyen bu cümleleri barındırmasına ramen, okudukça gidilmiş hissini tatmin etmeye yetecek doygunlukta bir eser.
  • --- spoiler ---

    enis batur'a ait bordeaux seyahatnamesi
    --- spoiler ---
  • bir kaç saat önce okumayı bitirdim. bir okur olarak bir kitaptan beklediğim ne ise onu bana verdi; körelen yanlarımı, duyarlılıklarımı biledi, yazarının tasarladığı alan içinde (yazarın maharetine oranlı bir genişlikte) bir yaşama deneyimi sundu, dahasını merak ettirdi / bulmaya, öğrenmeye teşvik etti, her iyi metin gibi sadece anlattığıyla değil anlatışıyla da bir dil hazzı sağladı, belirli bir ritmde ilerlerken gerektiği yerde gürleyip gerektiği yerde fısıldamasını bilerek ona kulak kabarttığıma pişman etmedi.

    okumayı yaratıcı bir faaliyet olarak kabul edip, metnin gerisindeki akılla hasbihale kalkışmaya meyilliyseniz, iyi kitap zaten biraz da bunları sağlayabilen kitap demek. kaliteli kumaştan mamul, iki çekip çekiştirmede yırtılarak insanın elinde kalmayan, kendini bozmadan okurun kalıbına oturmayı becerebilen, okur büyüdükçe de onunla birlikte büyüyen açılan bir şey. ama benim için bunlardan daha önemli olan, kitabın "pırasalatadan" başlayıp, coluche'dan geçerek, lascaux'a doğru ilerlerken, gaudi'den, şaraptan, barselona'nın gururlu ihtiyarından ardı ardına bahsederken, bunları anlatmanın da ötesine geçip, anlatılmaya değenin ne olduğunu bana sordurmuş olması.

    bu yeni bir soru değil kuşkusuz, ve gerek soruyu güçlü bir şekilde yadsıyarak, gerekse elindeki cevabı sürekli işleyip bileyerek her okurun, yazma heveslisinin bir şekilde hesaplaşmaya giriştiği bir soru. fakat bu kadar çeşitli ögeyi, kişiyi, olguyu, şeyi onları bir an için olsun bir metaya indirgemeden, yaşayan ve görmeyi becereni de yaşatan yanlarına işaret ederek anlatmayı başarabilmek, sanırım verilebilecek en net, en açık cevap;

    insan anlatmaya muktedir olduğu ne varsa anlatmalı, görmeye muktedir olduğu ne varsa görmeli, yaşamaya muktedir olduğu ne varsa yaşamalı. yazının tüm bunları taşıyacak gücü, genişliği iki deniz arası siyah topraklar'da da görüldüğü gibi mevcut, yeter ki yazarı o göze ve bileğe, maharete sahip olsun.
hesabın var mı? giriş yap