• islam birliği. islamcılık düşüncesinin dünya tahayyülüdür bir bakıma. milliyetçiliğe mesafeli duran islamcılar'ın reelpolitik projesi veya. ne derseniz deyin. ümmet-i islam'ın yapay ve "modern" sınırlar sebebiyle ayrışmış olmasına tepki olarak ittihad-ı islam, bütün bu müslüman toplumları biraraya getirmeyi savunur. bu -özellikle de soğuk savaş sonrası- yekpare bir blok olarak görülen batı'nın, yani liberal-kapitalist-demokrat alemin karşısına çıkmayı hedefleyen islamcılık merkezli bir "başka dünya mümkün" projeksiyonudur.

    ittihad-ı islamcıların önemli bir derdi vardır, o da modernliktir. modernlik, ilk modernleşme hamleleriyle birlikte 18. yüzyıl sonuna tarihlenir ortadoğu coğrafyasında. asıl ivme kazandığı yüzyıl elbet 19. yüzyıldır; kaldı ki islamcılık da bu modernleşme sürecinde teorize edilmiştir. bu keskin çelişki her an bir islamcının sırtına binmiş bir yükten farksızdır zaten. bir ideoloji düşünün ki temel problematiği modernlik olsun ama aynı zamanda ideoloji olmaklığından dolayı o bildik "suda balık" durumunu yaşasın. işte bu islamcılıktır -ve şahsi fikrimce mevcutlar içindeki tek imkansız ideolojidir.

    aslında bu sorun bir yerde aşılmaya çalışılır. ilk islamcılardan bu yana, islam'ın bizzat kendisi modernliğin yerine ikame edilip uygulama sahasında mükemmelleştirilerek tekrar mümkün hale getirilmeye çalışılır. ancak tarihin işleyişi asla geri dönmeyecektir: dar-ül islam modernlikle tanışalı 200 yıldan fazla olmuştur ve modernlik, özellikle de ortadoğu gibi periferi bölgelerine girdiği andan itibaren bu topraklarda modern yollarla çözülemeyecek türden bir toplumsal-siyasal-yönetimsel karmaşa yaratmıştır.

    iki naçizane saptama. modernlik ortadoğu coğrafyası için "yabancı"dır. 200 yıllık flörte rağmen taraflar birbirleriyle uyuşmamışlar ve kopma noktasına gelmişlerdir. aynı ölçüde islamcılık da bu coğrafya için "yabancı"dır. bu toprakların sanki ezelden ebede paryaymışçasına muamele görmesini kimse kabullenemez, belki de en çok islamcılar. ama islamcılar olarak işaret edilen kitlenin varoluşları dahi bu sorunsalın ana kaynağıdır. ittihad-ı islam fikri bana en az milliyetçilik kadar yabancı geliyor bu yüzden.

    bu dağınık düşünceleri, kendini birçok yerde ittihad-ı islamcı olarak tanımlayan hakan albayrak'ın türkiye-suriye-ırak-iran-kürdistan birliği isimli yazısından sonra ortaya atma ihtiyacı hissettim. böylesi bir birlik fikri, hiç de yeni olmayan ve tam da ittihad-ı islam'ın projeksiyonunda yer alan, sınırların kalktığı, bütün müslümanların birleşerek kendi siyasal-ekonomik-askeri güçlerini garantiye aldıkları ve "batı bloku"na karşı ayağa dikilecek bir nefes alma alanın özleminden kaynaklanır. müslüman coğrafyalardaki modernleşme pratiklerinin toplumsal alanda yarattığı sıkıntıların son bulabilmesi için sığınılabilecek yegane plandır, islamcılar gözünde. milliyetçilik onları birbirine daha çok düşürmüştür çünkü. sosyalizm veya totaliter rejimlerin acısı hala hissedilir. ittihad-ı islam, bu noktada, bütün o yaraları sarıp tekrar ümmet olma telosunu ayakta tutabilen tek fikir olarak iş görür. ama, ideologlarının tersine, pratisyenlerinin görebildikleri bir ışık yoktur tünelin sonunda. birçok islamcı hareketin direksiyon başına geçtiğinde bambaşka bir surete bürünerek islamcılığı terk etmeleri de pek rastlantı sayılmamalıdır.

    netice itibariyle, ittihad-ı islam, modernleşme tarihindeki özgün ve otantik olmayı amaçlayan bir anlatıdan ibarettir. bir reelpolitik projesi olmasına karşın uygulanabilirlikten uzaktır ve paradoksaldır.
  • yeni nesil akpistlerin emperyal rüyasına dönüşmüştür.

    (bkz: türkiye ordusu suriye'ye girsin)
  • oldukça sünni mümkünse hanefi bir oluşum olma ihtimali yüksek mefkure.
    alevit müslümanlarına bakışı merak konusu.

    bir maliki olarak kuzey afrika araplarının birliğinden başkasına onayım yok şahsen.
  • mehmet şevket eygi hoca tarafından bugün çok müthiş kelimelerle ne kadar zorunlu olduğu ifade edilen islam birliği:

    “bütün mü'minlerin tek bir ümmet olduklarına inanmak ve ona göre düşünmek ve hareket etmek gerekir. ancak ümmet olabilmek için birinci şart şudur: mü'minlerin başına bir imam-ı kebir, bir emîr gelmesi.. islam düşmanı kafirlerin ve münafıkların en korktukları şey müslümanların başlarına bir imam seçip ümmet haline gelmeleridir. bu yapılmazsa cahiliye rezaletleri içinde sürünmeye devam edeceğiz. ya birlik, ya esaret ve zillet. seçim bize ait.”
  • ittihâd-ı islâm maksuddur, hedefdir, gâyedir.

    ama ona ortadoğu diktatörleriyle, hırsız-rüşvetci-yalancı ceberrut devlet reisleriyle, onlara secde eden cemaat liderleriyle, dünyâyı bilmeyen ve tanımayan müslüman halkla, aşağılık kompleksini binbir türlü cerbeze ile kapamaya çalışan köylü ''dindar''la ulaşılamaz. bugün bütün islâm coğrafyası aşağı yukarı bu tiplerle meşbûdur.

    yânisi bediüzzaman'ın tek celsede formüle etdiği iftirak, cehâlet, fakirlik aşılmadan ittihâd-ı islâm imkânsızdır ey yukardaki sıfatlarının herbirinden bir veyâ birkaç tânesini şerefle göğsünde taşıyan ahmak.

    ehl-i küfür olan batı/avrupa, ittihâd-ı avrupa(avrupa birliği) için bediüzzaman'ın gösterdiği üç şeyi aşdı: iftirak, cehâlet, fakirlik. müslümanlar bunların üçünden de sınıfda kalmış ve ahlâksızlık bataklığında boğuluyor. bugün bir türkiye ankara'da öldürülen 100 sivil insanının acısında müşterek olamamış da sûdan'daki müslüman'la mı aynı müşterekde buluşacaksın? ona ne bilgin, ne görgün, ne şahsiyetin yeter.

    büyük laflar etmek yerine her ferd kendini önce değiştirmeye çalışsa o ittihâd-ı islâm zâten kendi kendine vukû bulur/du.
    maalesef ittihâd-ı islâm bugün islâm'ı kendi öz sinesinde yaşamakdan ziyâde yaşatılmasını arzu eden şarlatanların ağzında kullanışlı siyâsî bir sakızdır.
  • 1872 de namık kemal'in ibret adlı gazetede yazdığı bir makaledir. makale; ortak dine ve kültüre sahip iki yüz müslümanın aralarındaki duygu ve düşünce birliği osmanlı imparatorluğu'nun sınırlarını aşmayı başarsa, gerçek bir güç oluşturabileceklerini anlatır.
  • namık kemal'e mukabil bir başka tanzimat aydını olan samipaşazade sezai'nin 1972'de ittihad gazetesinde yayımlanan yazısı.

    samipaşazade bu yazısında 220 milyonluk avrupa medeniyetinin teknik ve bilimde bu denli terakki etmesinin başlıca amilini "ittihat" kavramıyla açıklarken aynı terakkiyata mensubu bulunduğu islam medeniyetinin de kavuşmasını şiddetle arzu ettiğini dile getirmektedir. o dönemde toplam nüfusu 40 milyon olan osmanlı'nın asya ve afrika'daki diğer müslüman topluluklarla -bilhassa "sahra-yı bedeviyete" esir olmuş araplar- ittihat etmesi fikri üzerinde durarak islam'ın gark olduğu "cehaliyet"ten çıkmasının ancsk bu şekilde olacağını ifade eder. sezai'ye göre bu terakki hareketi osmanlı başkenti istanbul'dan başlamalı ve bu suretle "kemal-i ittihad" tek tek tüm islam ülkelerini tenvir etmelidir.
hesabın var mı? giriş yap