• trabzonsporda sag acik mevkiinde iyi isler yapmis bir fitbolcu idi. bir avrupa macinda hamiye yaptigi asist, hami mandirali tarafindan basin mensuplarina "sizyo abi sagdan ortaladi, bana dokunmak kaldi" seklinde aktarilmistir..
  • bu adamın adı çizyo mudur, sizyo mudur, şizyo mudur hala muammadır bende.
  • cyzio nataşalara fazla gitmekten ve çok mesai harcamaktan soğuk bel hastalığına yakalanmiş, ssk kuyruğunda heba olmuş görüntüsüne bürünmüş bir futbolcuydu.

    trabzonspor'un en verimli yabancılarından birisi oldu bu sırça bıyık. o dönem, soldan rüzgarin oğlu orhan çıkrıkçı, sağdan da bu abi topu önüne yuvarlayıp allah ne verdiyse koşuyordu. orhan genel olarak auta çıksa bile cyzio'nun abs sistemli bir kramponu vardı ve durabiliyordu.. 92 senesi ekim ayı ligin 6. haftasında 94. dakikada galatasaray'a gol atmıştı ve maç 1-1 bitmişti., ben de kafasina yediğim elmanin yarisini fırlattım. diğer yarısı boğazımda kaldı.
  • sabah sabah aklıma gelen trabzon'un eski futbolcusudur. polonyalı çiftçileri andıran, sarı bıyıklı , mütevazi görünümlü pek manşet olmayan bu abi sessiz sedasız her maçta takardı bir iki tane.
  • ergun penbe gibi aids'i yenmis gorunumlu bir arkadasti. sag acik, libero, forvet, on libero oynardi oynamasina da, balta hassasiyetine sahip oldugundan taban girme, kontrolsuz dalma gibi olaylari vardi bu elemanin. memleketin muzdarip oldugu yabanci olsun da ne olursa olsun hey balam psikozunun bir urunuydu cizyo arkadasimiz. o donemde bir de altay'li araskiewicz, ksk'li kanatlarovski ve de sariyer'li jarovenko, aydinsporlu amani felaketleri de var, deginmeden gecemeyecegim.
  • karşıyaka'dayken altay'lı zangief görünümlü defans oyuncusu orhan ayağını eline verdikten sonra bir daha kendini toparlayamadı ve ülkesine döndü.
  • en çok da 29 nisan 1992 tarihli maçtan hatırladığım adamdır. hat trick yaptı, üç gol mü attı o maçta; yok, bi gol bile atamadı, atabilse atardı. maç, bursa’yla rövanş maçı. ilk maçı bursa 3-0’la almış.

    hiç kahkahayla gülmeyen, nadiren gülümseyen, 3-0’dan sonra sinire kesmiş dedemle takip ediyoruz maçı. dede, dayı, bir iki günlüğüne gelmiş babam ve beni de tam sayarsak dört kişi. dede hariç herkesin maç için düşüncesi kesin: elenecek trabzon. dede temkinli, oynansın görelim düşüncesiyle takip ediyor.
    kaşlar kalktı, ilk gol geliyor: hami kaleye otuz metre mesafede duran topa bi otuz metre gerilmiş, momentum uyguluyor. 1-0. ve 1-1.

    ilk yarı penaltı yakalayan (penaltı yakalanmaz aslında ve sosyal alanının büyük kısmını futbolla dolduran insanların çoğu budala olabilir, ben size diyim) trabzon’un penaltısını seksen metreden yine hami kullanıyor, 2-1.
    umutlanmak için gereken iki gol, ikici yarı ogün ve kel hamdi’den geliyor, 4-1.

    4-1 yetmiyor tabii ama 85. dakikada trabzon atıyor o beşinci golü. spikerin anlatımıyla: ’’gabriel’den sıyrıldı cyzio, bomboş pozisyonda şeyhmuz, trabzonspor gole gidiyor vuruyor şeyhmuz ve gol’’.
    benim anlatımımla: ’’mücbir sebeple sağ kanada kanalize olmuş futbolcuların arasından sol kanatta bomboş bekleyen şeyhmuz’un önüne teslim ediyor topu cyzio (öhh)’’.
    ayaktayız; elimiz, ayağımız, kollarımız, sırtımız, götümüz diken diken olmuş bağrışıyoruz. dedemin ilk kez dişlerini görüyorum. biraz sakinleşince golün hakkını cyzio'ya teslim ediyor dedem: ’’cyzio çizdi. yaşa.’’
    rahatlıyoruz.

    maçtan sonra beş altı yıl geçti, dedemin o sevincini tamı tamına nasıl anlamlandırabilirim diye düşünmüşümdür. en iyi cevap, cyzio’nun attığı pasın düzgünlüğüydü. ’çizsen bu kadar olur’ mealiydi. dedem de gideli 15 seneden fazla oldu, takım, trabzonspor filan tutmuyoruz şimdilerde ama hayranıyımdır hala.
    dolayısıyla evet, en çok bu maçla hatırladığım, çünkü bu maçla bana dedemi hatırlatan adamdır cyzio. şeyhmuz’u rıdvan’ın ayağını kıran yesiç, ünal’ı arada sahaya giren köy ağası, hamdi’yi laboratuvardan kaçıp futbol oynayan fizikçi zannettiğim dönemde trabzonda oynamış kuzeyli cyzio. hami, abdullah, ogün, orhan hepsi trabzonsporluydu ama mesele, futbol jargonuyla yüreğini ortaya koymak olunca jacek cyzio denen adam bunların hepsinden daha fazla trabzonsporlu idi. kan bağının olmadığı birini sevmek gibiydi cyzio’yu sevmek. ogün, abdullah gibi giderken sırtında nefretle giden değildi cyzio. belki onlarla aynı sebepten belki başka hesaplar yüzünden gitmiş/gönderilmişti ama uzatılan mikrofona kısacık ’’ben ayrılmak istememiştim’’ cevabıyla gitti. sevmek ve de sevilmekti cyzio.
  • ülkemiz futbolunda yugo furyası sonrası kısa dönemli bir polonya'lı merakı oluşmuştu. galatasaray roman kosecki, beşiktaş adam zeyer, fenerbahçe czessiaw jakolcewicz hatta bakırköy araszkiewicz ve nowak'ı alınca trabzon'da bizim neyimiz eksik diye cyzio'u golcü diye alıp kaleci hariç her yerde oynatmıştı. aklıma ne zaman cyzio gelse okan buruk'u uzatmada attığı golle ağlatması gelir. galatasaray'ın 90 dakika üstün olduğu ama 1-0'dan öteye götüremedi maçta son sözü o söylemişti. okan'da son düdükle birlikte hıçkıra hıçkıra ağlamıştı. trabzon sonrası karşıyaka forması giyip 2.lig'de çorum, soma linyit gibi takımlara karşı forma giyip buradan bu kadar ekmek yeter bize deyip ülkesine dönmüştü.
  • ülkesine döndükten sonra da aza tamah etti, azıcık aşım, ağrısız başım diyerek küçük teknik direktörlük denemelerine girdi. polonya ikinci liginde pelikan lowics diye bir takımın hocasıydı. inanılmaz ama, hala bıyıklı.
hesabın var mı? giriş yap