mahomets gesang
-
goethe'nin peygamber'in ismini sadece başlığında verdiği, nehir metaforu üzerinden inşa ettiği capcanlı, muhteşem bir naat örneği.
orijinali şöyle:
seht den felsenquell,
freudehell,
wie ein sternenblick;
über wolken
nährten seine jugend
gute geister
zwischen klippen im gebüsch.
jünglingsfrisch
tanzt er aus der wolke
auf die marmorfelsen nieder,
jauchzet wieder
nach dem himmel.
durch die gipfelgänge
jagt er bunten kieseln nach,
und mit frühem führertritt
reißt er seine bruderquellen
mit sich fort.
drunten werden in dem tal
unter seinem fußtritt blumen,
und die wiese
lebt von seinem hauch.
doch ihn hält kein schattental,
keine blumen,
die ihm seine knie umschlingen,
ihm mit liebesaugen schmeicheln:
nach der ebne dringt sein lauf
schlangenwandelnd.
bäche schmiegen
sich gesellig an. nun tritt er
in die ebne silberprangend,
und die ebne prangt mit ihm,
und die flüsse von der ebne
und die bäche von den bergen
jauchzen ihm und rufen: bruder!
bruder, nimm die brüder mit,
mit zu deinem alten vater,
zu dem ewgen ozean,
der mit ausgespannten armen
unser wartet
die sich, ach! vergebens öffnen,
seine sehnenden zu fassen;
denn uns frißt in öder wüste
gierger sand; die sonne droben
saugt an unserm blut; ein hügel
hemmet uns zum teiche! bruder,
nimm die brüder von der ebne,
nimm die brüder von den bergen
mit, zu deinem vater mit!
kommt ihr alle! –
und nun schwillt er
herrlicher; ein ganz geschlechte
trägt den fürsten hoch empor!
und im rollenden triumphe
gibt er ländern namen, städte
werden unter seinem fuß.
unaufhaltsam rauscht er weiter,
läßt der türme flammengipfel,
marmorhäuser, eine schöpfung
seiner fülle, hinter sich.
zedernhäuser trägt der atlas
auf den riesenschultern; sausend
wehen über seinem haupte
tausend flaggen durch die lüfte,
zeugen seiner herrlichkeit.
und so trägt er seine brüder,
seine schätze, seine kinder
dem erwartenden erzeuger
freudebrausend an das herz
çeşitli yerlerde tercümesi mevcut, bir hayırsever ilgilensin. -
muhammed'in şanı şeklinde çevrilmiş, 1773 tarihli bu eser, dandy warhols'un mohammed adlı şarkısı fon müziği yapılarak da okunabilir. kopipeyst :
görün taşpınarını,
şenaçık,
sanki yıldıznazarı;
bulutlardan aşağı
beslemiş delikanlılığını
iyi ruhlar
kayalıklar ortası çalılıkta.
körpegenç
oynuyor buluttan dışarı
kaya taşların üzerine,
şahlanıyor yine
gökyüzüne.
doruklar patikalarından
rengarenk çakılları kovalıyor,
ve er lider tekmeleriyle
kardeş pınarlarını koparıyor
beraberinde ileriye.
aşağıda derede
adım atmalarının altında
çiçekler oluşuyor,
ve çayır yaşıyor nefesiyle.
ancak onu ne gölgederesi,
ne de bitkiler durduruyor,
dizlerine dolananlar,
aşk bakışlarıyla onu okşayanlar:
ovaya dalıyor koşuşu
yılansarılımsı.
irmaklar sırnaşıyor
cana yakın. aha varıyor o
ovaya, gümüşe alışıklı,
ve ova onunla birlikte dikkat çekiyor
ve ovanın akan nehirleri
ve dağlardan inen çınarlar
ona coşuyor ve ünlüyorlar: kardeş!
kardeş, kardeşleri al git,
al da git ihtiyar babana,
ilelebet okyanusa,
apaçık kollarıyla
bizleri bekleyen.
ah! nafile açılan,
özleyenlerini kucaklamaya;
çünkü yiyor bizi bu ıssız çölde
hasetli kum; güneş yukarda
kanımızdan emiyor; bir tepe
bizi gölcüğe köstekliyor! kardeş,
kardeşleri ovadan al,
dağlardaki kardeşleri de al
al, al da git babana!
hadi hepiniz gelin! -
ve işte büyüyor o şimdi
daha fevkalade, en yakın kuşak
hükümdarı yukarıya kaldırıyor!
ve yuvarlanan utkuyla
ülkelere ad veriyor, şehirler
ayaklarının altında gerçekleşiyor.
durdurulamadan çağlıyor devamlı,
kulelerin alev doruklarını,
mermer ocaklarını, kendisiyle dopdolu alemi
geride bırakıyor.
sedir binaları yüklüyor saten
kocaman omuzlarına; hızla
şanlanıyor gövdesinin üstünden
bin bir bayrak havalarda;
görkemliliğinin kanıtları.
ve böylece sırtlıyor kardeşlerini,
definelerini, evlatlarını
bekleyen yaratana
sefa köpürerek yüreğine. -
johann wolfgang von goethe'nin hz. peygamber ile ilgili bir piyes için yazdığı şiir.
goethe'nin islam ile olan ilişkisi yüzyıllar boyunca pek çok spekülasyona neden olmuştur, yeri gelmişken bu konudan biraz bahsedeyim. goethe henüz küçük bir çocukken dadısı ona binbir gece masallarını okurmuş, bu sayede doğu kültürü onu cezbetmiş olsa gerekir; çünkü henüz yirmili yaşlarının başlarında kur'an tercümelerini edinmiş, notlar almıştır. johann gottfried herder goethe'yi kur'an'a yönelten kişidir:
--- spoiler ---
o sırada fransa’nın idaresi altında bulunan strasburg’dan hukuk doktoru olarak frankfurt’a dönen goethe serbest avukatlık yapmaya başladı. bu arada haftada iki gün yayımlanan frankfurter gelehrten anzeige adlı, ilmî yazıların ağırlık taşıdığı bir dergide herder, johann heinrich merck ve johann georg schlosser’le birlikte çeşitli makaleler yazdı. kiliseye hücum etmesinden dolayı bu grupla rahipler arasında şiddetli mücadeleler oldu. herder’in tavsiyesi üzerine kur’an’la ilgilenen goethe, 1772 yılında rahip friedrich david megerlin’in arapça aslından almanca’ya yaptığı ve islâmiyet aleyhtarı bir önsözle takdim ettiği kur’ân-ı kerîm tercümesi hakkında frankfurter gelehrten anzeige’de yayımlanan bir tenkit yazısı kaleme aldı. bu makalede, megerlin’in kur’an’ı hakkıyla tercüme edemediğini ve kitabın onun yazdıklarıyla kıyaslanamayacak kadar yüce fikirlere sahip olduğunu belirterek lâyıkıyla bir tercümenin ancak şu şekilde yapılabileceğini tahayyül ettiğini açıkladı: “kur’an’ın şümulünü kavramaya meyyal, çok keskin bir zekâya sahip, şair ruhlu bir alman mütercimin, şark’ın mehtaplı berrak seması altında ve ilâhî vahyin geldiği yere kuracağı çadırda kur’an’ı bir peygamberin ruh hali içerisinde okuduktan sonra tercümeye başlaması en büyük arzumdur” (mommsen, ım ıslam, s. 14). goethe daha sonra, özellikle ludovico marraccius’un arapça’dan latince’ye yaptığı tercümeden faydalanarak on ayrı sûreden bir “kur’an özeti” (koran auszüge) meydana getirdi. bu esere aldığı sûreler incelendiğinde onun kur’ân-ı kerîm’deki, düşünenlerin allah’ın varlığının ve birliğinin delillerini tabiattaki tecellîlerde müşahede edeceklerine ve hz. muhammed’in insanlık için yüklendiği göreve temas eden âyetlere özel bir ilgi duyduğu görülür; bilhassa allah’ın birliği esasının vurgulanması çok dikkat çekicidir. bu çalışma sırasında ilgisini hz. muhammed’in görevi ve şahsı üzerinde yoğunlaştırması onu “mahomet” adlı büyük bir tiyatro eserinin hazırlığına yöneltti. taslak halinde kalan bu drama hakkında gerek kendisinin verdiği bilgilerden, gerekse ölümünden sonra ele geçen bazı müsveddelerden işlemeyi düşündüğü ana temanın tevhid akîdesi olduğu anlaşılmaktadır. yine bu eser için kaleme aldığı, hz. ali ile hz. fâtıma arasında karşılıklı terennüm şeklinde geçen bir parça sonradan müstakil bir şiir halinde ve “mahomets gesang” (muhammed’in nağmesi) adıyla göttinger musealmanac dergisinde yayımlanmıştır (1774). şiirde, kayalar arasından doğmuş bir nehre benzetilen hz. muhammed’in mânevî gücünün kardeşleri olan ırmak ve dereleri de bünyesinde toplayarak okyanusa (allah’a) ulaşması ifade edilmektedir.
kaynak
--- spoiler ---
bahsi geçen şiirini de bu dönemde yazmıştır. bunların dışında goethe'nin west-östlicher diwan eserinde öyle ifadeleri var ki inancının bir tartışma konusu olması gerçekten şaşırtıcı değil:
--- spoiler ---
eğer islam teslim olmaksa allah'a
hepimiz doğuyor ve ölüyoruz islam'da
--- spoiler ---
eserin muhtevası hâlihazırda islam'a ilişkin olduğu için bu tür birçok ifadenin estetik kategoride değerlendirilmesi gerektiğini ancak romantizm akımının öncüleri olan şahsiyetlerin islam'a olan ilgilerinin tesadüf olmadığını düşünüyorum. -
(bkz: #146934513)
şiirin en güzel çevirisini eklememişim:
kayalıklardan fışkıran
şu neşe pınarına bakın
bir yıldız çakışı sanki
bulutlar üzerinde
yüce ruhlar beslemiş gençliğini
derûnunda koruluktaki kayalıkların
taptaze gençliğiyle
sıyrılıp bulutlardan
raks eder gibi iner mermer kayalara
haykırır sevincini yine
sinesinden asumana
katmış da önüne rengârenk çakılları
sürüklüyor dağ geçitlerinden aşağı
ve bir önder azmiyle
götürüyor beraberinde
nice kardeş pınarları
vadilerden aşağı
çiçeklenir geçtiği yerler
ve çimenler
soluğuyla yeşerir
lâkin eyleyemez onu
ne gölgeli vadiler
ne sevdalı bakışlarla yüze gülerek
dizlerine kapanan çiçekler
basıp ovayı ta içlere kadar ilerler
sonra döne dolana akar gider
yoldaşı oluverir akarsular
ve şimdi gümüş parıltılar içinde
girer ovaya
ve onunla parıldar ova
ve ovalardan gelen ırmaklardan
ve dağlardan inen derelerden
sevinçle bir ses yükselir: kardeş!
kardeş, kardeşlerini de al yanına
o kadim yaradana
kucağını açıp bizi bekleyen
o ebedî ummana kavuştur
ah! o kollar ki beyhude açılmış
bağrına basmak için hasret çekenleri
zira şu ıssız çölün
haris kumları bizi yiyip bitirecek
güneş yukardan kanımızı içecek
bir tümsek engel göle ulaşmamıza!
kardeş!
al ovalardan bütün kardeşleri
dağlardan bütün kardeşleri al
eriştir hepsini yüce yaradana!
haydi, gelin hepiniz!
nasıl da coşmakta şevkle
bir nesil ki taşıyor yücelere önderini!
parlak zaferlerle ilerlerken
ülkelere ad verir
geçtiği yerlerde şehirler kurulur
durdurulamaz, muttasıl akar köpürerek
öyle cömert bir fıtrat ki o
parlayan kuleleri
ve görkemli mermer sarayları
böylece ardında bırakır gider
sanki atlas; sedir ağacından gemileri
taşıyor devasa omuzlarında
ve bir uğultu ki rüzgârda
sırtında binlerce yelkenli
hep onun ihtişamına şahit
ve böylece bütün kardeşlerini
evlatlarını, hazinelerini
neşe saçan kalbiyle
götürür bekleyen yaradana
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap