• modern liberalizm, siyasal ekonomide ayri bir yer teskil eder. ozunde, ekonomide devletin dogrudan parmaginin olmasi ve kapitalist duzene devletin belli olculerde karisabilmesi yatar. sosyal demokrasiler (danimarka, isvec, norvec, finlandiya) bunlarin disindadir, zira onlar "klasik liberalizm" catisi altindadirlar daha cok.

    bildigimiz klasik liberalizm'in kokeni, aslinda 18. ve 19. yuzyillar'dan cok daha oncesine dayansa bile, hakiki bir bicimde ortaya cikmasi "the scottish enlightenment" adi da verilen doneme rastlar. yani, iskocya semalarindan thomas hobbes, adam smith, david hume, john locke (hatta john stuart mill) gibilerinin ortaya cikmasina tekabul eder.

    ingiltere'de yayilmaya baslamis olan liberalizm, daha o zamanlarda tam gunumuzdekine benzemese de (somurgecilik, vs gibi kavramlardan dolayi) yine de liberal demokrasi kavrami ile dunyanin tanismasina yol acmistir. onceleri, zamaninin yeni kurulmus amerika birlesik devletleri'nde yayilmaya baslamis olan bu akim, tam anlamiyla ingiltere'de kendisini hissettirmeye baslamistir.

    unutmayin ki karl marx gibi insanlarin eserleri, tamamen ingiltere'de yayinlanmistir, zira donemin en liberal ulkesi burasidir.

    oyle ki, bu liberalizm, beraberinde 20. yuzyil'in baslarina kadar bircok daha onceden yari demokratik olan devletlerin tam demokrasiye gecmelerine sebep olmustur.

    prusya, weimar almanyasi'na donusmus, fransa, ucuncu cumhuriyeti kurmus, italya ise kendi capinda pietmont sardinia doneminde yazilmis anayasasindan siyrilip daha demokratik bir hal almistir. (bu ulkeler hakkindaki daha detayli bilgiler icin, o basliklara goz atabilirsiniz).

    gelin gorun ki, o yillarda bu liberalist akimlar, once almanya'da adolf hitler'in basa gelmesine, avusturya'nin anschluss'a boyun egmesine, italya'da benito mussolini'nin basa gelmesine, ispanya'da franco onderligindeki ic savasin cikmasina, fransa'da da ic karisikliklara yol acmaya baslamistir. donemin en demokratik liberal ulkelerinden olan almanya, weimar anayasasi ile tamamen demokratik yollardan hitler'in basa gelmesine sebep oldugu gibi, italya'da da yine ayni sekilde tamamen yasal ve demokratik yollarla mussolini'yi basa gecirmistir.

    ancak diger liberalist devletler (ingiltere basta olmak uzere), bunlari gordukce "aslinda bu devletlerin birer monarsi olmasi, bizim cikarimizadir" diye dusunmeye baslamislardir. fakat olan olmustur.

    zamanla almanya, italya, ispanya, bulgaristan, macaristan, yugoslavya, avusturya, cekoslovakya, japonya gibi ulkeler, donemin ekonomik sartlarindan dolayi pes etmis ve fasizm'e yonelmislerdir (nasyonal sosyalizm diyelim daha iyi bir tanim olarak). rusya ise zaten en bastan havluyu atmis, liberalizme bas kaldirircasina komunizme kapilmistir.

    hemen ardindan da hepimizin bildigi ikinci dunya savasi patlak verir.

    savas, buyuk yikimlar getirir. bunun en buyuk suclusu olarak halk, aninda liberalizm'e parmaklari dogrultur. ingiltere'nin almanya'ya karsi yuruttugu "boyun egme politikasi" (artik nasil adlandirirsaniz) da liberalizmle bagdastirilir. bu nedenle klasik liberalizme karsi buyuk bir onyargi olusur. bu da daha sonralari avrupa'da (fransa, italya, almanya, avusturya ve isvicre basta olmak uzere) hristiyan demokratlarin ortaya cikmasina sebebiyet verir. bir nevi halk, liberalizmden uzaklasip dine yakinlasmaya baslar.

    amerika birlesik devletleri bile (bile!), savas oncesinde yasadigi buyuk ekonomik buhranin da etkisiyle fazla liberalist olmanin, hatta fazla kapitalist olmanin, ulkeye zarar verdigini dusunmeye baslamislardir (bununlan ilgili keynes, hayek gibi insanlari okuyabilirsiniz). franklin d roosevelt icin "en komunist amerikan baskani" bile denir (komunist filan degildir aslinda).

    iste butun bunlarin ardindan, gunumuzde de kendisini avrupa'da yesiller partisi olarak gosteren, amerika'da da liberaller adiyla anilan gruplar ortaya cikar. modern liberalizm, eski tarz klasik liberalizm'den daha bir farklidir. yani "ne sagda, ne solda, tam ortada" olmaktan ziyade daha cok kendi caplarinda "ucuncu bir ideoloji" olmaya dogru gitmektedirler. siyasal bir ucgen olusturmuslardir yani anlayacaginiz.

    amerika'daki liberalistler, kendilerini daha cok demokrat parti icinde gormeye baslarlar (oyun teorisi ile aciklar bazi siyasal teoristler bunu, yani cumhuriyetciler ve demokratlar, ideoloji olarak birbirlerine o kadar yaklasirlar ki, bir farklari kalmaz, ama tabanlari birbirlerine farklilik gosterebilir. liberaller ise "ne yapsak ne etsek" diyerek, bagimsiz adayliga goz yummaktansa sivrilmeleri daha olasi olan demokratlara dogru kayarlar).

    onceleri butun sosyalistler kendilerine "liberal" adini takarlar. ancak bu daha sonralari, dedigim gibi, degisir. bunun degismesinde de (bana gore) en onemli sahis, franklin d roosevelt'dir.
  • ilgili olarak (bkz: amerikan siyaseti).
  • klasik liberallere göre daha bir adama benzer modern liberalizme inananlar. modern liberalizm, klasik liberalizmden özgürlük anlayışı bakımından tamamen ayrılır. öyle hemencecik eşitsizlik varsa bireyin kendi sorunudur hacı bana koymaz demez. öyle diyenin ağzının ortasına bir tane koyar böyle ağzı yüzü kan olur. negatif özgürlük kavramı tamam olmalıdır, evet dayatma olmamalıdır ama yeterli değildir derler. pozitif özgürlük kavramını savunurlar.

    doğuştan gelen bazı dezavantajların, kağıt üzerinde varmış gibi gözüken özgürlükleri kullanmaya bir engel olarak görürler. afferim onlara. bak halden anlayan adamın hali nasıl da başka oluyor. insanın hayatını etkileyen bireysel özellikler dışında, bir de özgürlükleri kısıtlayan sosyal şartlar vardır bunları napcaz be yarram derler. onların da tabi nevri dönebilir onlar da insandır nihayetinde. bu adaletsizlik karşısında sadece birey sorumludur demezler, bu adaletsizliğe karşı bireyin de devletin de sorumluluğu vardır derler ve böylelikle klasik liberalizmden keskin biçimde ayrılırlar.

    bu ayrımla beraber refah devleti kavramınının temelini oluşturan modern liberaller, fikirlerinin filizlenmesi için gereken ortamı 1929 büyük buhranı ve ikinci dünya savaşı döneminde bulmuşlardır. zaten bu köşetaşlarından sonra bütün dünyada keynesin fikirleri benimsenmiş ve hemen hemen bütün dünyada sosyal devlet anlayışı benimsenmiştir.

    işsizlik sigortası, ücretsiz sağlık hizmeti, eğitim hizmeti, emeklilik gibi aksiyonlarla devlet toplumdaki eşitsizlikleir ortadan kaldırmayı amaçlar böylece sahip olunan özgürlüklerin %100 olarak kullanılabileceği bir ortam yaratmayı ister. neden? çünkü insandır halden anlar öyle hemen bana ne bana ne fakirsen aptalsın bana ne demez.

    zihnimde bir klasik liberal ile modern liberalin karşılaması, pek bir eglencelidir:

    modern liberal : ben 65 yaşıma geldim, artık çalışacak gücüm kuvvetim yok iyisi mi ben emekli olayım devleten emekli maaşımı alayım
    klasik liberal : yo dostum emekli maaşı falan veremeyiz sana biz klasik liberalleriz, mademki artık çalışamayacak durumdasın bu tamamen senin sorunun hahaha hiç de bizi germez valla
    m.l. : oğlum bak kıllık yapma, hasta etme adamı nası calısayım lan bu halde, öliyim mi lan onu mu istiyosun vicdansız!
    k.l. : haha hiç de bile, akıllı olsaydın zamanında biriktirseydin paranı bana mı sordun harcarken? hahaha
    m.l. : lan oglum ananı sikerim senin ha ! ne vicdansız ne pis bi adammışsın oğlum sen
    k.l. : hahah bana ne bu tamamiyle annemin sorunu hiç bana giren çıkan var mı ? hahahah
  • liberalizmin 19. yy da filizlenen ve daha çok pozitif özgürlük yorumuna bağlı kalan liberalizm anlayışıdır. modern liberallerin klasik liberallerden en önemli farkları sosyal adaleti sağlamak için devletin ekonomiye kısmi müdahalesine olumlu bakmalarıdır.
  • klasik liberalizmin (bkz: klasik liberalizm) ekonomi-politiği (ekonomik liberalizm/vahşi kapitalizm) iktisadi gelişim anlamında gerçekten işe yaramış ve hızla artan rekabet duygusu ile üretim yarışı sanayi devrimi ile birlikte yükselmişti. bununla beraber sanayi devrimi, toplumsal yapıda kimi değişikliklere neden olmuştu. örneğin şimdi yeni bir toplumsal sınıf oluşmuştu: işçi sınıfı (proletarya).

    xıx. yüzyıl boyunca işletilen ekonomik liberalizm ve sosyal darwinizm ilkeleri, xx. yüzyıla gelindiğinde liberal düşünceyi öngöremediği bir tabloyla karşılaştırdı. herhangi bir regülasyon bulunmayan ekonomik düzen içinde, doğal olarak karlarını maksimize etmek isteyen işverenlerin (burjuva sınıfı), en ucuz iş gücüne ulaşmak için, yetişkinler yerine çocukları, erkekler yerine kadınları, yüksek ücret yerine düşük ücreti kabul edenleri çalıştırmaları kaçınılmaz olarak gerçekleşti ve bu tablo nihayetinde çocuk ölümlerine, açlıktan ölmelere, sağlıksız barınma koşullarına ve insan onuruna yakışmayacak yaşam standartlarına sebep oldu. liberalizmin özgürlük ideali bireyleri özgürleştirmemiş, köleleştirmişti.

    bu durum liberal düşünürleri liberal doktrinin başat unsuru olan devletin müdahalesiz (negatif) pozisyonunu gözden geçirmeye sevk etti ve liberaller devletin pozisyonunda bir değişikliğe gitti: madem ki birey, devletin ekonomiye müdahalesizliği sebebiyle oluşan doğal koşullardan zarar görmektedir, o halde bu olumsuz sosyal koşulları düzeltmek ya da olumsuz sosyal koşulların ortaya çıkmasını engelleyecek kadar ekonomiye müdahale etmek devletin görevi olmalıdır. devletin bazı konularda müdahaleci (pozitif) olması gerektiğini düşünen bu liberal görüş, “modern liberalizm” olarak anılmıştır.

    dolayısıyla devletin müdahalesiz pozisyonda kalmasını savunan diğer liberal görüş ise artık “klasik liberalizm” olarak anılmaya başlanmıştır.

    ingiliz filozof t. h. green (1836 - 1882) ile onun takipçileri l. t. hobhouse (1864 - 1929) ve j. a. hobson (1854 - 1940) modern liberalizmin öncüleri kabul edilmektedir. bireysel özgürlüğün ancak olumlu sosyal koşulların varlığı ile mümkün olabileceğini ifade eden modern liberaller; yoksulluk, sefalet ve cehalet ortamının bireysel gelişmeyi olanaksız kıldığını ve bireyin kendini geliştiremeden asla özgür olamayacağını savundular. green, müdahalesiz olarak kar peşinde koşan bireylerin, yoksulluk ve adaletsizliğe yol açtığına inanmaktaydı. bireyin üzerindeki sınırlamaları kaldırmak ve ona tercih özgürlüğü vermek, aynı zamanda en ucuz iş gücünü arayan işverenleri de haklılaştırmaktaydı. çünkü işçi en düşük ücreti kendi tercih özgürlüğüyle ve rızasıyla kabul etmekteydi. dolayısıyla bu anlamdaki ekonomik özgürlük anlayışı da böylece sömürüye açık hale geliyordu. green, işçiler açısından, açlıktan öleceği kadar bir ücreti kabul edebilmesi için tercih özgürlüğü sağlamanın bir özgürlük olarak görülemeyeceğini savunmuştur. ayrıca green, klasik liberal görüşün bencil ve çıkarcı insanına karşı çıkmış ve birey doğasıyla ilgili daha iyimser bir bakış açısı sergilemiştir. ona göre bireyler birbirlerine sempati beslerler ve bireyin sorumlulukları sadece kendisinden ibaret olmayıp, toplumsal sorumlulukları da bulunmaktadır.

    hobhouse ise, odak noktası iş birliği ve organizasyon olan sosyalizm ile bireyselliği odağına alan liberalizm ideallerinin aslında birbirini tamamladığını savunmuştur.

    hobson’un sınırlı kolektivist uygulamaların toplumsal refahı artıracağı ve böylece devlet müdahalesine ihtiyacın azalacağı düşünceleri de hobhouse ile benzerlik taşımaktadır.

    bu görüşler her ne kadar sosyalizme yaklaşsa da, modern liberal düşünürlerin vurgusu hep birey üzerinde kalmıştır. odak nokta bireyin kendini geliştirebilmesi, bir diğer deyişle kendini gerçekleştirebilmesidir. bununla beraber, bu bireysel gelişimin sağlanması ancak sosyal şartların buna imkan tanıması ile söz konusu olabileceğine göre, sosyal bir özgürlükten söz edilmesi gerekmektedir. modern liberal yaklaşıma ait olan “sosyal özgürlük/sosyal liberalizm” kavramı, modern liberalizmin klasik liberalizmden kesin olarak farkını gösteren başlıktır (fatih serkan azizata. (2022), ideal devlet - ilkellerden milenyum insanına devlet yaklaşımları, s. 180-182).
  • (bkz: neoliberalizm)
  • liberalizmin sosyal demokrat(merkez sol )versiyonu yani hiç bir temeli olmayan vasat bir ideolojidir.
hesabın var mı? giriş yap