• açları anlamak değildir. bunu diyen müslüman kendini kandırıyordur. akşam yemek yiyeceğini bilerek açları anlayamazsın.

    orucun iki amacı vardır :

    1- o güne kadar rahatça yiyip içtiğin nimetlerin kısa süre yokluğunu görerek değerini anlamak
    2- insanın en büyük düşmanı olan ve verdikçe fazlasını isteyen nefsi kontrol etmek

    yani iradeyi güçlendirmek.

    akşamları lüks otellerde 100 liradan başlayan menülerle iftarı bekleyerek kimse açların halini anlamaz, en başta da ben.

    o yüzden aç olduğunuz için sinirle kimsenin kalbini kırmadan orucu tutun, umulur ki allah kabul eder.
  • orucun amacını tutan tutmayan bütün müslümanlar bilir, ama bu başlığı açan yavşak rampris2 nin amacı belli.
  • kuran'da verilen ayetlerde oruçla ilgili her sorusuna cevap bulabildiğini sanan müslüman varsa şaşarım aklına.

    ayrıca:
    (bkz: oruç gecesi kadınlara yaklaşmanız helaldir)
  • amacı hakkında kesin bir bilgi bildiğim kadarıyla yoktur, halen gizemini korumaktadır.

    allah şöyle buyuruyor: “oruç, benim rızam için tutulmuştur. bana aittir, mükâfatını da ben vereceğim.” kaynak
  • benim bedenim benim kararım sözünü tersine çevirmektir. bedeninin isteklerine direnmektir. islam'daki oruç yahudilikteki yom kippur veya hristiyanlıktaki paskalya orucu ndan epey farklıdır. sadece yeme-içme kesilmez, cinsel perhiz de yapılır. ahlaki erdemler ön plana çıkarılır. kötü huylar terkedilmeye çalışılır. bir ay boyunca daha çok ibadetle, kur'an okumakla allah'a daha yakın olmaya çalışılır.
    en azından ideali bu.
  • öncelikle "benim için" diye başlamak istiyorum. çünkü "böyledir" diyebileceğim yetkinlikte olduğum bir mevzu değil din. zaten pek fazla konuda öyle bir yetkinliğim olduğunu düşünmüyorum.

    benim için, oruç tutmanın amacı aile ile en çok da babamla birlikte oturulan sofradır. esnaftı babam, iş yeri hemen evimizin altındaydı ve belirli bir çalışma saati yoktu. eğer ailecek dışarı yemeğe gitmemişsek, acıkan eve gidip yemeğini yerdi bizde. yemek saati diye bir durum yoktu yani. yalnızca ramazanda bütün aile aynı anda masada oturur, birlikte yemek yerdik. bu da benim çok hoşuma giderdi. bir de benim çocuk olduğum zamanlarda ramazan kışa denk geldiği için akşam ezanı dörtte falan okunurdu. çok da zor gelmezdi yani. ortaokul hazırlıktan lise sona kadar düzenli olarak oruç tuttum o yüzden.

    üniversiteye başlayınca oruç tutmayı da bıraktım. zaten ikinci öğretim olduğum için iftar saati ders saatleri ile çakışıyordu. kantinden alınan tost ile aileyle oturulan sofranın alakası olmadığı için oruç da cazip gelmedi bana açıkçası. oruç tutmayınca ramazan'da olup olmadığını da fark etmiyor aslında insan. bursa'da okuyordum. ramazanı fark ettiğim bir iki an hatırlıyorum: birinde gayet normal bir şekilde sokakta su içerken insanların tuhaf bakışı görüp şaşırmıştım. linç falan yok yalnız sadece bakış. bir diğerinde de tam iftar saatine altıparmak-heykel arası dolaşırken, tophane'den atılan top sesiyle "n'ooluyor lan!" diye korkudan sıçramıştım.

    uzun süren* * * üniversiteden sonra iş hayatı başladı*. yaşadığım yer anadolu yakası, çalıştığım yer çoğunlukla avrupa yakasının sınır ötesi tarafı, o da olmadı türkiye'nin diğer güzide illeri olduğu için çalışırken de oruç tutmam pek mümkün olmadı. zaten günler de gittikçe uzuyordu.

    ilk işimi bıraktım geçen yıl. işe yarıyormuş gibi yaptığım aile işine geçtim. daha az yorucu benim için bu yüzden bu yıl oruç tutmaya karar verdim. yapmışken de geleneklere uyayım dedim, ojeleri çıkarayım falan öncesinde. ki aslında bu durum oruç tutuyor olmamdan daha ilginç gibi. yani oje sürmüş olmam ve evde bunu çıkarabileceğim bir asetonun mevcut bulunması durumu.

    ayrı paragrafta değinmek isterim buna: pek öyle süs, makyaj seven bir tip değilimdir. beceremem de zaten. bundan üç beş sene öncesi eski evimize yeni* taşınmıştık. ben komşularla pek iletişim kurmam ama annem hemen apartmana dahil etmiş kendini. üst kat komşunun da benim yaşlarımda bir kızı varmış. annem de kendinin de bir kızı olduğunu söylemiş tabii. bir akşam vakti kapı çaldı. açtım, baktım başına havlu sarılı bir kız "aseton var mıydı acaba?" diye soruyor. aseton ne biliyorum tabii de bende olma ihtimali o kadar uzak ki, güldüm kızın suratına istemeden de olsa. yok dedim sen çok yanlış gelmişsin. anlamadı gerçi, muhtemelen de gidip en üst katta oturan, benimle yaşıt çocukları olan teyzeden istemiştir. işin tuhafı bulmuştur da. dün çıkardığım ojenin sahibi on yaşındaki yeğenim, çıkarmamı sağlayan aseton ise yanlışlıkla satın aldığım ve sonrasında geri vermeyi üşendiğim için bizim evde.

    konu biraz dağıldı sanırım. oruç tutmanın benim için amacı o günleri hatırlamak yani. dinle alakası değil yani keyifli olduğu için. rakının tadını sevmediğim halde kokusunu sevmem de bundandır. babamla dışarıda yediğimiz yemekleri yemekleri hatırlatır bana. keyifli anları yani. saçmalamış olma olasılığım yüksek bu entrye son verip işlere konsantre olsam çok iyi olacak sanırım.
  • fakirleri ya da açları anlamak değildir, öyle olsa, bir kriteri olurdu heralde, bir ay o şekilde yaşardık.

    orucun asıl amacı,

    ey rabbim, elimde yeme içme imkanım olduğu halde, yazın sıcağında soğuk bir su, kışın soğuğunda sıcak bir içecek içme, imkanlar çerçevesinde karnımı doyurma, nefsin istediklerini yapma şansım olduğu halde, sadece senin rızan için, sadece sen emrettin diye bunların hepsine ara veriyorum diyebilmektir.

    belirli zaman* gelince de dilediğim yiyecekten, içecekten dilediğim kadar* yiyebiliyorum diyebilmektir.
  • samimi bir müslüman orucun vücuda bir yararı olmasa da oruç tutar. biz orucu ‘’vücuda yararlıdır’’ inancıyla tutmuyoruz. çünkü oruç, ‘’rabbim sen neyi emredersen kabulümdür’’ demektir. kainatın yaratıcısına boyun eğmektir. onun, üzerindeki otoritesini kabul etmektir. o, yeme dediği için yememektir.

    orucun manası açların halinden anlamaktan çok daha ötedir
  • hayali arkadasim yerden yere carpmasin, cehennem kuyularina atmasin diye oruc tutuyorum.
hesabın var mı? giriş yap