• tuncel kurtiz'in 1995 yılında leman yayınlarından çıkan kitabı.
  • arka kapaktan:
    ey!..onsekiz yaşındaki, gri tebeşir çizgili ve kruvaze, ve ince bıyıklı, kara gömlekli sarı kravatlı, beyoğlu'nda yirminci yaşantısına güvercinler uçuran diyamendi'den, pano'nun bir numaralı fıçısına kayıtlı, kasımpaşa'lı vatman recai'nin şiirini kulak arkasına yazan kırmızı doğan çocuk. kör gözlükleriyle nuriye nuriye diye gırtlağından aşağı dökülen her yudumda biraz daha kusan ağlayan aşka, bana göre kara bıyıklarımın her teline göre sevdiğim deniz bir büyük ülke her zaman içinde olduğum hiç bir zaman çevremde olmayan al ceketim senin olsun dolap kaldıran ütücü ve şair denizlerin ötesinde gözlerim kahverengi gözlerin bir gidip gelmeler beyoğlu'nda werter'le merterle ızdırap şişeler şişeler lingo lingo şişeler delikanlı şiir on numarada süheyla
  • aynı zamanda ferhat uludere'nin de ilk öykü kitabının ismidir.
  • (bkz: biri) (bkz: oteki)
  • oruç aruobanın mephisto yayınevinden çıkan şiir kitabı. sanırım tek baskı yapıldı. nitekim piyasada bulunmamakta.
  • uzun zaman önce webe gözlerini yummuş, karanlığa gitmiş şık tasarımlı bir site. a.r.e. / r.i.p.
  • ne zaman kendimi kötü duyumsasam, geçmişimde en saf ve temiz kalmış bir yaşama geri dönmek isterim. cuma günleri istiklal marşını topluca söylemeyerek, eve erkenden ulaşmak için üzerinden atlanarak sıvışılan okul duvarı gelir aklıma. o okul duvarlarından hiç kalmadı artık.

    aynı cuma akşamları, ailece televizyon karşısında yenen yemeklerin tadını ararım, şimdilerde yediğim kuru konservelerde. anneme hiç yardım etmedim o zamanlar sofrayı toplarken... babam ise cigarasini yakar yemek sonrası. bir duman üfler o keyif anında, sunucunun okudugu habere takılmış kafası. bir de pazar öğleden sonraları banyo vaktini hiç unutmak istemem. kazanı odunla tutuştururdu annem ve babam. yavas yavaş tutuşan odunlarda çıkan kokuyu bir daha hiç duymadım... ne dehşetli, ne güzel zamanlardı onlar... hepsi babamın keyif anında üflediği o sigaranın dumanı arasında kaldı. hayal meyal kendimi kötü hissettiğimde aklıma geliyor.

    ne zaman kendimi kötü hissetsem bir kuşun kanadına takarım düşlerimi. bekar evlerinde, bitmez tükenmez tartışmalarla sabahın ilk ışıklarına kadar tükettiğimiz dünyanın en güzel geceleri gelir aklıma; sazlı deyişli sohbetler. kaçak kullandığımız elektrik sayesinde ısınmak için kullandığımiz elektrik sobasında donmuş ayaklarını ısıtmak için yarışırdi yiğitler. bazıları hapisanelerde şimdi. bazıları ise güneşe gömüldü. en mahrem aşklarını anlatamadılar bile can dostlarına.

    ne zaman kendimi kötü hissetsem, nedense hiç ağlayamam. tam şurama birşey tıkanıverir, öyle beni bıktırana kadar da çıkmaz. bir kuşun kanadına taktığım düşlerin basını sonunu unuturum, kendimi kötü hissettiğimde.

    bir gün barışacağım kendimle geçmişe ve geleceğe söve söve. bunu biliyorum. o gün benim sonum olacak belki. butun bu kepazelikle uyum icinde yasamaya boyun eğdiğimde baris anlaşması yürürlüğe girecek. insan olma yolunda başlayan bu savas, yenilgiyle sona erecek belki; belki kaybedecegim...

    ne zaman kendimi kötü hissetsem, “oradan”, ne kadar uzak olduğum gelir aklıma.

    anadolu elleri. güz sana da boyle mi geldi ?

    pınarlarından kaç derviş suyun içti, secdeye varıp şükretti ? toprağına taşına kaç yiğit kurban oldu senin ? kaç şafak saydı gelinler ufka bakarak, çocuklarıyla beraber ocaklarının babasını bekledi ? hepsi uzak. hepsi ıslak bir yaz öncesi mevsiminde bir kuşun kanadına taktığım düşlerimde yüz yıldır sallanıyor şimdi. hiçbiri bana ait olamayan şeyler artık.

    bir de babamın yemek sonrası trt haber spikeri karşısında keyif anında üflediği cigarasının dumanı yok mu. işte o duman dagilmiyor; hiç dağılmiyor...
  • bazıları, söylenemeyenleri söyletir, sonra dudaklardan dökülmüş bulunanları anımsayamayıp yok farzetmeye yararlar.
  • varlıklarının dayanağını yokluklarından alan şeyler var. misal mükemmel kavramı gibi.. hipotetik bi şey çünkü o. mükemmelin var olabildiğini ispatlarsan artık bir mükemmel kavramın olmaz. sonsuzluk da öyle bi şey mesela.. sonsuzluğun var olduğunu ispatladığın noktada sonsuzluk yok demektir. hem, sonsuzluğun varlığını nasıl ispat edersin? somut bir şeyin sonsuz olduğunu ispatlayarak mı? ama bir şeyin sonsuz olduğunu ispatlayamazsın ki, belki sonlu olduğunu ispatlayamadığını ispatlıyorsundur ancak? yok, sonsuzluğu sonsuzluk kavramını kullanmadan ispat edemiyorsun. noldu şimdi kitlendik. evet. daha fazla çalışmam lazım. öte yandan bi de karın ağrısı mevzuu var. şimdi politzerden sarı ayakkabıdan girerek diyebilirim ki benim masayı görmüyor olmam, masanın orada olmadığı anlamına gelmez. peki karın ağrısı için ne diyeceksiniz sevgili materyalistler? benim hissetmiyor olmam karnımın ağrımadığı anlamına gelir mi? yani karnım ağrıyor, ama karından ağrı sinyalleri beyne ulaşmıyorsa, şimdi benim karnım ağrıyor mudur yoksa ağrımıyor mudur? al bak gene kitlendik! evet çok düşündüm bugün yeter.
hesabın var mı? giriş yap