• tel aviv'de yapılan ünlü onur yürüyüşü sonrası kudüs'te koşher takıntılı takkeli arkadaşları görünce aklımdaki israil imajını çorba yapan film.
    klasik sanat filmleri gibi uzun düşünme araları yoruma açık ve benim asla anlamadığım bakışmalarla doluydu fakat yine de izlenesi.
  • (bkz: indie film) kategorisinde olan filminde,yahudi yönetmen (bkz: ophir raul graizer) thomas'ın yolculuğu ile ''aşk''ları anlatmış.
    filmde sanatçılara hiç makyaj yapılmamış,sadece anne rolündeki oyuncuda vardı makyaj, sanırım o da karakteri güçlü kılmak içindi!esas kızımızın güçlülüğünü ayakkabı sesinden anladık zaten!
    berlin ve kudüs'te geçen hikaye öyle sessiz sedasız anlatılmış ki etkilenmemek mümkün değil.
    dinin; bireyleri ve seçimlerini nasıl etkilediğini,(bkz: kosher) in toplumu nasıl kontrol altında tuttuğunu,ön yargıların aşkı,işi,aile yapısını nasıl etkilediğini tıpkı ana tema olan ''aşk''ı anlatırken olduğu gibi, sessiz sedasız izliyorsunuz.
    konu biraz (bkz: le fate ignoranti)
    filmini anımsatıyor ama onun şamatasız hali!
    ayrıca,yönetmen bir röportajında filmi için bir arkadaşının hayatından esinlendiğini söylemiş.

    --- spoiler ---
    https://www.timesofisrael.com/…ng-for-the-same-man/
  • çok, çok fazla film izleyen biri olarak son yıllarda izlediğim ve içine en çok girdiğim film diyebileceğim film.

    profesyonel bir sinemacı filan olmadığım için tekniğini, kurgusunu şusunu busunu ea geçip full kişisel yorum yazıyorum

    allahına kadar spoiler

    --- spoiler ---

    filmin inanılmaz güzel bir atmosferi var. daha ilk sahnede gerçekten berlin’de soğuk bir kış günü kahve kokan, arkada sakin bir müzik çalan minik bir kafeye girmiş gibi oldum. bunu nasıl başarmışlar bilmiyorum ama hayatı vçok fazla koklayarak hisseden birisi olarak berlin’deki kafenin kapısı açıldığında soğuğu, havuz sahnesinde kloru, israil’deki kafede ortadoğu’yu, biberler pişerken dolmanın sıcağını, kısacası her anın kokusunu aldım adeta. otur on.
    thomas o kadar huzurlu ve dingin bir karakter ki o hamurunu yoğururken, oren’in gittiği havuzun kenarında otururken, sevişirken, ağlarken her daim içinizde bir şeyler kıpırdıyor. kendi adıma adama inanılmaz bir yakınlık duydum. sarıp sarmalama, çok sevme, hep öyle dingin ve stabil kalmasını dilemek hisleri içinde kaldım. adamın soğuk ve katı duruşunun altında o kadar nazenin bir hal vardı ki evladım olsun besleyeyim arzusu duydum. büyükannesi ölmüş, ölmesinmiş, hiç yalnız kalmasınmış istedim. bir karakter bu kadar mı güzel kurgulanır! net, ne istediğini bilen, elindeki ile yetinmek zorunda olduğu için değil gerçekten bununla yetindiği için yaşama tutunmuş bir insan. sanırsın ermiş. yalnızlıkla barışık ama sevgiden korkmayan, soğuk ama hamurunu elleriyle ısıtan, insanın içini böyle cız ettiren bir insan.
    makyajsız, yalın suratlı kuaförden fırlamamış insanların ( oren’in annesi hariç ki kadının kişiliğini yansıtmak için ona makyaj şarttı) doğal ve doğaldan gelen çekiciliği thomas’ın mikelanjelo heykeli suratına rağmen filmin her alanında baskın, güzel. pastalar pasta, insanlar insan gibi.
    ruhumda neye dokundu bilmem ama çok, çok beğendiğim film.
    ordan burdan fırlayan çiçekler, danteller, pudra şekerleri, hüzün, her şey o kadar yerinde ki filmin geneline yayılan ne olmuş, ne bitmiş/ kim neyin ne kadarını biliyor gerilimini hiç duymuyor, kaygısızca izliyorsun filmi.
    filmin sonuna dek ilişkilerin detaylarının açılmaması, açılırken suyunun çıkarılmaması, thomas’la oren’e dair flashback filan çok dozunda.
    bana biraz çiğ gelen tek şey kadının thomas’a şehvetle yaklaşması oldu, onu da neden rahatsız edici buldum kendim de anlamadım.

    mükemmel film. çok güzel film.

    filme özel hazırlanmış mükemmel soundtrack için;

    dominique charpentier

    --- spoiler ---
  • güzel ve sade bir yapım.

    üç dilden diyaloglar barındırması oldukça güzeldi. özellikle anlaşılır bir ingilizce konuşulması, benim gibi ingilizce anlama sorunu yaşayan biri için sevindiriciydi.

    --- spoiler ---

    filmde dikkatimi çeken bir durum var. kudüs'teki muhafazakar abimiz neden abisinin eşini yabancı bir erkekle bu kadar başıboş bırakabiliyor aklım almadı.

    --- spoiler ---
  • 2017 yapimi lgbt filmi.
    film gayet guzel. ızlemenizi tavsiye ederim. ayrica filmde duygular abartilmamis mimikler gayet dogal. filmi begenmemde bunun da etkisi oosa gerek.
  • sadakat ve aşk arasında kalmıştım.
  • almanca, ıbranice ve ıngilizce dillerinin bir harmanindan olusan, cinsel yonelimin belli kaliplara sokulamayacagini, mekan ve zaman icersinde akiskan oldugunu ifade eden, dram turunde bir film. ızlemesi keyifli. 10 uzerinden 7
  • tim kalkhof'un canlandirdigi tomas karekterini aglayisi bence cok gercekciydi. genelde filmlerdeki aglama sahneleri bana cok yapmacik gelmistir ama bu sahne o duyguyu hissettirdi.
  • filmin ön yüzünde cinsel yönelimler, kimlikler dursa da, beni daha çok arkada akan hikayeyle etkiledi ki, bu biraz da içinde büyüdüğüm topluluğun, benzer bir kapalı toplum hikayesi olmasından kaynaklanıyor.

    bir kapalı toplum için, dışarıdan gelen her daim yabancı olmaya mahkumdur. içeri alındığını hissetsen bile asla onlardan birisi olamazsın. bunu her zaman hissettirirler de. bir toplumda fırın kullanmak koşerliği mundar ederken, bir toplumda dinsel törenlerde yiyeceklerin pişiriminde dahi yanına yaklaşman mundarlık sayılabilir. başka bir toplumda elinden pişen de yenmeyebilir. burada seni kabul edebilecek kişiler gerçekten toplumdan soyutlanmayı, tecrit edilmeyi göze almalıdır ki, senin yabancılık hislerin azalsın. bunu da yapmayı göze alabilecek insan sayısı da bir elin parmaklarını geçmez. dışarıda kalan, içeridekiler için her zaman ibret göstergesidir, toplumun kurallarına uymayan içerideki, her an kendini o dışarıdaki gibi dışlanmış bulabilir. toplumun belirlediği normların dışında hareket edeceksen -ki filmimizde eşcinselliğe denk düşer-, bunu gizli saklı yapmak zorundasın. dışardaki ile, misal, sevgili olabilirsin, ama sen de kendini dışarıda bulursun o zaman ve yaptıkların toplum için mundar sayılır.

    toplumlar, bireylerin bir ölçek genişidir nihayetinde, bir birey geçmişinde yaşadığı travmatik bir olay için nasıl bir savunma mekanizması kurar ve bu mekanizmayı çoğunlukla farkında olmayarak işletirse, toplumlar da benzer refleksif kurallarla varlıklarını devam ettirirler. kapalı diye adlandırdığım, geçmişinde yaşadığı travmalar nedeniyle kendi sert kurallarını tesis etmiş toplumlarda da durum benzerdir.

    bu film bu duyguları hem dışarıda kalan hem de içeride yaşayan açısından empati yapıldığında çok iyi hissettirmiş bana göre. bu yaklaşım takdire şayan.

    bunun dışında yükünü ağırdan almakla birlikte, hiç bir noktada çok yükseğe çıkmıyor film, müthiş çarpıcı, vurucu tek bir sahne yok neredeyse. her şey doğalında olduğu gibi akıyor ve bu yanıyla da filmi izlerken bu konuları düşünecek bol bol vaktiniz oluyor. (film bu açıdan bir miktar daha kısa olabilirdi tabi ki)

    filmin müzikleri de filmin akışına uygun şekilde oldukça naif, alttan ve sakin. ancak bir o kadar da etkileyici. piyano ile icra edilen ana tema müziklerini dominique charpentier icra etmiş, benim için müzikler de film ile at başı olacak şekilde başarılı.

    filmi en çok bu düşündürdükleri için sevdim sanırım. daha fazla etkilenip tek satır karalamadığım filmlere kıyasla empatiyi çok yüksek seviyede yaşadığım için biraz da.

    son bir kelam da filmin kapanış sahnesine; o bulutların ve müziğin yolculuğa çıkarmayacağı insan yoktur sanırım.
  • filmi yeni izledim ve öncelikle çok beğendiğimi söylemek istiyorum. hikaye lgbt bireyler açısından maalesef alışıldık işlenen karakterler ise çok gerçekci anlatılmış. özellikle thomas'ı oynayan tim kalkhoff muhteşem oynamış. soğuk ve katı bir karakteri oynarken, yas tutan naif aşık olabilmek ve o duyguyu verebilmek gerçekten tebrik edilecek bir iş.

    dip not: tim kalkhoff seni ortacağda heykel diye mi oydular birader. o nasıl bir ten öyle beyaz, lekesiz, pürüssüz. maşallah efenim, maşallah...
hesabın var mı? giriş yap