• ayfer tunç bir gece absinthe i fazla kaçırır ve olaylar gelişir..
    (bkz: absinthe)
  • dün gece başladığım ancak 43. sayfaya kadar gelebildiğim, hayranı olduğum ayfer tunç'a bu kadar az sayfada bile tekrar hayran bırakan kitap.
    şimdi deli gibi eve gidiş saatini beklemekteyim.
    şöyle uzun bir yolculuğa çıksam da uzun uzun okuyabilsem bu kitabı.
  • ayfer tunç daha önce yazdığı (ve hatta gözden geçirerek tekrar yazdığı) kapak kızı romanındaki, kapak kızı şebnem'in hikayesini yazmış bu sefer.

    ayfer tunç ile kitap hakkında yapılmış röportaj için : http://www.radikal.com.tr/…30.09.2010&categoryid=40
  • kanırtan kitap. tüm duyguları havalandırıyor, önce size bir bıçak saplıyor bilmediğiniz bir yerinizden, o ne ya alakam yok ayrıca "acımadı ki, acımadı ki" demek istiyorsunuz ama bıçağın ucu herkesin bir yerlerine değiyor, kesin değiyor. en azından sahtelik hissi bir yerlerinden yalayıp geçiyor herkesi, öyleymiş gibi yapmak, öyleymiş gibi yapılması hangimize çok tanıdık değil? yeşil peri gecesi'ni okurken şöyle düşündüm; ayfer tunç kesinlikle son yüz yılın en iyi romancılarından biri, abartmıyorum öyle. şimdi kitabını okuyan bazı yazarlar geceleri gizli gizli tırnaklarını yiyorlardır, kitaba afedersiniz bok atmak için yer yordam arıyorlardır, içlerinden kıskanıp ( bu kıskançlığı yediremediklerinden kendilerine) dışlarından seslendiremiyorlardır, içleri içlerini yiyordur. çünkü çok iyi yazanlar var tamam, başka harika kitaplar da var, ama binlerce duyguyu, hem de tek bir tanesine tutunmadan bu kadar içine girerek anlatabilen çok az vardır. yazarların çoğu bir yere takılır, kendi yaşamından bir noktadan çıkan bir duyguya hapsolur yazdıkları. hikayesi bir şeyin etrafında örülür, akar, bir şeye tutunur geçer gider. kimi ölümü, kimi aşkı, kimi özlemi kimi başka bir şeyi yazar, iyi de yazanlar var bakın, diyorum ki yok değil. ama çok az kişi düşmüşlüğü, riyayı, acıyı, kendini yok etme isteğini, yaşama tutunma isteğini, hem de başka başka kişilerin ciğerlerine kadar girerek böyle yazabilir. ----------spoiler------ kolsuz bir adamın usturayla bogazını kesmek için ikinci bir kolu olmasına gerek yoktur, gebermek ister, yok olmak, ama kendini delik deşik eden zavallı ve düşkün hislerinin ötesinde yaşama isteği bir ikinci kol gibi durur ölümle arasında ---------spoiler------- bunu anlatmak zordur, anlatırken hissettirmek keza. kitabı okurken tariflenen en gizli kalmış duyguların içine dalıp dalıp çıkmaktan gönül yorgunu kesiliyorsunuz, hiçbir kahramandan tam nefret edemiyorsunuz, tam da sevemiyorsunuz, kimseyle bir yakınlık, bir duygudaşlık kuramıyorsunuz, belki de tüm o tariflenen dünyanın duygularına uzakta kalmak en güvenlisi, kitabın kapağını kapatıp yokmuşlar gibi yapmak en güzeli gibi davranıyorsunuz. ama varlar. kitabın kahramanlarından etrafımızda yüzlerce var. işte ayfer tunç tutup o hayatları, olmadık his yumaklarını getirip evinize, başucunuza koyuyor, size kendi içinizde olmasa bile başa çıkılması gereken duygular sunuyor, kitapla resmen başa çıkmaya çalışıyorsunuz.
    çok beğendim, çok çok beğendim, duygu örüntülerinin içinde debelendim, sevmedim, acıdım, nefret ettim, özledim, kızdım, anladım, isyan ettim, nefes aldım ve ümitlendim de. hani kitaplar vardır, filmi çekilir ve dönüp dersin ki hiçbir film bu kitabı anlatamaz. aha bu da öyle bir kitap. kitabın filmini evde kendi kendinize zihninizde kurguluyor, çekiyor,asıyor kesiyorsunuz. bir de insan seviniyor biliyor musunuz, edebiyat denilen şey de bitiyor bir taraftan çünkü, gerçek yazarlar tükeniyor, yeniler yok değil de işte populer kültür kendi ikonlarını ikoncanlarını hep bir elden pohpohlarken, yazıyorummm yazzdımm! diye yazanlar kendi kendilerini reklam ederken twikırda feysbukta şeyde, vay be dedirtecek şeye rastlamak gittikçe güçleşiyor. bulunca o yüzden seviniyorsun. şimdi okur mu bilmem de bu satırlardan ayfer tunç'a şöyle sesleniyorum "vay be!"
  • bir tükeniş hikayesi denilebilir bu roman için. adını hiç öğrenmediğimiz bir kadın tükeniş hikayesi. fazlasıyla canlı, gerçekçi betimlemeler ve vurucu yorumlamalar dolu 80ler ve 90ların sosyoekonomik koşullarını da yansıtan, elden bırakması çok zor bir roman.
  • yazarın "bir maniniz yoksa annemler size gelecek" adlı kitabından izler taşıyan, o kitap için yaptığı araştırmayı bu kitapta fon olarak kullandığı çok akıcı, sarsıcı, etkileyici kitap.

    kitabın o kadar başarılı bir kurgusu var ki şöyle bir bahsedilen karakterler daha sonra bir hikayeye bürünüyor ancak hic birini unutmak ya da karistirmak mümkün değil. gecisler cok ama cok başarılı ve pürüzsüz: okur kitapta ilerlerken kendini hikayelerin içinde buluyor. bence filme çekmek için çok uygun.

    kaynakça niteliğinde arka sayfaya eklenen kısım çok iyi düşünülmüş.

    tek beğenmediğim şey kapak. net bir portre yerine, sislerin içinde bir kadın yada nü daha uygun olurdu diye düşündüm.
  • belki çok klişe bir tabir olacak ama "tokat gibi bir modern toplum eleştirisi" demeden edemediğim yapıt.
  • --- spoiler ---
    rüyamda kollarımın olmadığını görmeme neden olan kitap...
    --- spoiler ---
  • yazarin önceden yazdigi kapak kızı adlı romanla muhteşem bir bütünlüğü olan üçleme olarak düşünüldüyse, 3. parçayı beklediğim roman.
  • 14 ekim 2010 tarihinde cumhuriyet kitap ekinde kitap üzerine yazılan eleştiri yazısı şöyledir:

    yeşil peri gecesi

    yeşil peri gecesi'nin (eylül 2010, can yay.) kahramanı şebnem, ayfer tunç'un ilk romanı kapak kızı'dan kopup geliyor. o romanda bir erkek dergisinin kapağında yer alıp kahramanların birbirleriyle yüzleşmelerine vesile olurken bu kez başrolde. şebnem güzel bir kadın, güzelliğinin bilincinde ve onu öç almak için kullanıyor.

    metin celâl

    şebnem çocukluk çağından başlayarak güzelliğinin kendisine güç verdiğinin ve o güçle birçok şeyi yaptırabileceğinin farkında. güzelliğini bir silah olarak kullanabileceğini anlaması içinse lisede yatılıyken öğretmeni seçkin bey'le yaşadığı gönül ilişkisinin sonunun okuldan atılabileceği bir noktaya varması yetiyor. öç alınacaklar listesine seçkin bey'in adını yazıyor. yıllar sonra da olsa, kurunun yanında yaş da yanıp suçsuz insanların hayatı mahvolsa da güzelliğini kullanıp adamı rezil ediyor, öcünü alıyor.

    şebnem'in travmasının temelinde annesi var. o da güzel bir kadın, o da güzelliğinin bilincinde ve onu yaşamını sürdürmek için kullanıyor. 'mutlu' çekirdek ailenin çöküşü yakışıklı babanın ağır bir kaza geçirip bir kolunu yitirmesi, yüzünde kalıcı yaralarla malulen emekli olması ile başlıyor. anne ile baba arasındaki sevgi bağı kopuyor. şebnem, annesi ile amcasını büyük bir tesadüf eseri sevişirlerken yakalıyor. anne sevgisi, aileye inancı ve tabii güveni kökünden sarsılmakla kalmıyor, çöküyor. kafasında bir öç alınacaklar listesi oluşmaya başlıyor. annesi ve amcası süleyman bu listede ilk adlar. çünkü, mutlu aile görüntüsü bozulmasa şebnem'in hayat hikâyesi belki de bambaşka gelişecek. okuldaki başarısızlığının, daha doğrusu okuyup, uğraşıp, emek verip bir şey olmaktansa güzelliğiyle bir yerlere varmaya karar vermesinin temelinde babanın kendini eve kapayıp alkole sığınması, annenin sabahlara kadar ortadan kaybolması, başka erkeklerin varlığını babanın nihayet anlayıp anneyi dövmesi ile annenin evi terk etmesi var.

    şebnem hayatını sürdürmeye çalışırken annesinin yaptıklarını tekrar ediyor. vücudunu kullanıyor. çıkar için ya da sırf istediğinden erkeklerle yatıyor. böylece hem hayatını sürdürmüş oluyor hem de bir anlamda annesinin canın acıtmış, içini yakmış oluyor. çünkü annesinin böyle şeyler yapmasını istemeyeceğini umuyor.

    şebnem'in hayatına anlam katacak, düzene sokacak en önemli fırsat kendinden yaşça büyük, hayatta yol göstericisi olabilecek kültürdeki ali ile ilişkisi. ama sorumluluktan kaçan kişilikteki ali bu aslında oldukça sorunsuz giden ilişkiyi yarıda bırakıp başka bir kadının peşinden paris'e gidiyor.

    babadan, anneden, aileden, sevgiliden umduğu hayat desteğini bulamayan şebnem için güzelliğinin somut bir delili ve ilk öç alma hamlesinin aracı olarak phoenix adlı erkek dergisine pozlar veriyor. böylece dünyada ben de varım, beni görün derken ailesinin, özellikle ahlaka çok önem verirmiş gibi davranan amcasının canını yakmayı umuyor. poz verme olayı iyi bir şeye de vesile oluyor, bu pozları çeken fotoğrafçının sevgilisi gün'le tanışıyor. gün hayatta sarılacağı tek dal olacaktır. ama romanın belki de tek olumlu kahramanı olan gün fazla yaşamaz, kanser olur, ölür.

    gün kucağında can çekişirken şebnem'in yanında kendi gibi biri, yaşamla ilgili tüm değerlerini yitirmiş osman vardır. şebnem, osman'a yeni bir umut olarak sarılır. evlenirler. babasından miras kalan paraları yiyip bitirmekten başka bir işi olmayan osman sıfırı tüketirken kardeşi teoman sürekli zenginleşmektedir. iktidarın nimetlerinden muhafazakâr ve zengin bir aileye içgüveysi olarak girerek daha çok faydalanmaya karar veren teoman 'hafif meşrep' saydığı yengesini gücünü pekiştirmek, hatta arttırmak için kullanmaya karar verir. osman'ın parasızlığından yararlanıp planını uygulamaya koyar ve şebnem'i, ailenin dayısı, istanbul'un tek hâkimi, gelecekte bakan olması beklenen uluçmüdür'ün koynuna sokar.

    eski türk melodramları gibi ard arda gelen bu felaketler şebnem'in phoenix'leşip 'kendi külleri üzerinden yeniden doğabilmek için kendisini yakıp bataklığından kurtulmaya' karar vermesinin nedeni olur. şebnem canlı bomba olacak hem kendini hem de para için her şeyi yapacak ruhtaki teoman'ı, üç kuruşluk çıkar için olanları görmezden gelen kocası osman'ı ve tabii iyilik timsali gibi görünüp her türlü kötüğü yapan, rüşvetçi, çıkarcı emniyet müdürü uluçmüdür'ü mahvedecektir. yatak odasına kamerayı gizler, bir süredir buluşup seviştiği uluçmüdür'ü bir aşk gecesine davet eder. uluçmüdür de bu aşk gecesini bir fantezi ile renklendirmek için genç bir dizi oyuncusunu işin içine katar. iki erkek, bir kadın bütün gece sevişirler. şebnem, gece yaşananların ortaya çıkmasının bedelini hayatı ile ödeyeceğini bilse de ertesi sabah gizlice çekilmiş görüntüleri çoğaltıp güç sahibi yirmi kişiye yollar. işin içine genç bir erkeğin katılması ve onunla kurulan cinsel ilişki uluçmüdür için tam anlamıyla felaket olacaktır.

    şebnem tüm yaptıklarını, yaşadıklarını 'özyıkım arzusu' diye açıklar. 'özyıkım arzusu dediğim şey intihar değildi. yavaş yavaş mahvolmaktı. kendini ağır ağır, her cezadan acılı bir zevk alarak bitirmekti. benim hayatıma anlam veren tek şey buydu.' (s.292)

    şebnem'in kurtuluşunu onlarca yıl sonra tekrar karşılaştığı sevgilisine sığınması ve 'kapak kızı'ndan çıkıp gelen ve şimdi cevval bir gazeteci olmuş olan akrabası selda sağlar. selda, gözünü karartıp uluçmüdür'ün haberini yayınlatır ve skandal patlar. şebnem, başarılı bir phoenix olarak kendisini yakıp bataklıktan kurtulmuş ve küllerinden yeniden doğmuştur.

    yeşil peri gecesi'nde şebnem'in hikayesi ile birlikte gelişen, 80'li yıllardan günümüze doğru gelen bir değişim öyküsü var. ülkemizde derinleşen ve vahşileşen kapitalizmle birlikte yaşanan değerler yitimi, para için her şeyin mubah olduğu anlayışı... parayla ilişkisi olan ya da olmayan hemen herkes 12 eylül'de askeri cunta marifetiyle yerleştirilen vahşi kapitalist değerler sistemine göre davranmak durumunda kalıyor. romandaki tüm ana karakterlerde bu halin yansımalarını görüyoruz. cumhuriyetin getirdiği ahlaki değerler hızla terk ediliyor, para için her şeyin mubah olduğu bir değerler sistemi yaratılıyor. bu ortama ayak uyduranlar başarıyı yakalıyor,gelişmeye ayak uyduramayanlar da kaybedenler kulübüne dahil oluyor. şebnem tüm roman boyunca, yaşadıklarını anlatıp, annesi, babası, amcası, kocası ve ilişki kurduğu insanları sert ve erkeksi bir dille eleştirirken aslında toplumsal yapının öngördüğü insan ilişkilerini, ahlaki yapıyı ve tabii yaşam biçimini eleştiriyor.

    yeşil peri gecesi 463 sayfalık kalın bir roman. bu kalınlaşmada romanın kapsadığı dönemin uzunluğu, ilişkilerin karmaşıklığı kuşkusuz önemli bir etken. şebnem'in neredeyse tüm hayat hikayesinin anlatıldığı düşünülürse bir anlamda romanın kalın olması normal. anlatım güçlü ve akıcı olduğu için kolayca ve hızla okunuyor. romanın girişinden itibaren yerleştirilen teaser'lar da merakımızı hep diri tutuyor. ayfer tunç, çemberler çizerek, sarmallar oluşturarak anlatıyor öyküyü. şebnem'in son hamlesini yapacağı günün sabahından başlayıp geriye doğru çiziyor bu çemberleri. şebnem'in phoenix'leşme sürecini ayrıntılı olarak öğreniyoruz.

    diğer yandan, özellikle orhan pamuk'ta gördüğümüz 'pekiştirme' çabası ayfer tunç'da da var. 'okur derdimi anlayamayacak' endişesi ile klasik romanlardaki gibi tekrar tekrar anlatma, benzer olaylar yaratıp anlatma gibi yöntemlerle anlatılanlar pekiştirilmeye çalışılıyor. şebnem'in kötülüklerinin nedeni tam anlamıyla anlaşılamayacak sıradan bir kötü kadın sanılacak, final bölümü yerine oturamayacak endişesi ile olsa gerek şebnem'in aşk kırgınlıklarını, yataktan yatağa dolaşarak kendisini cinsel obje olarak gören, kullanan erkeklerin hayatını mahvetmesi gibi olguları birden fazla örnekle anlatmayı tercih etmiş ayfer tunç.

    romanın ilk baskısının 10.000 adet yapıldığını, yani çok okura ulaşmanın hedeflendiğini düşünürsek bu derdini tam olarak anlatma endişesini bir açıdan anlayabiliriz. çünkü geniş kitleler demek daha kolaycı okur demek. okurun 'anlamadım' diyerek kitabı bırakmamasının sağlanması demek. ama kitabın kalınlığının hedeflenen çok okur için bir handikap olduğunu, satın almamada önemli bir etken olduğunu da unutmamak gerek.

    sonuç olarak yeşil peri gecesi bildik sandığımız bir konunun aslında ne denli ilginç ayrıntılar barındırdığını göstermesi, merak uyandırıcı kurgusu ve akıcı anlatımı ile edebiyat tadı alınacak üzerinde ve türkiye'nin hali hakkında düşündürecek iyi bir roman.
hesabın var mı? giriş yap