• inşaat işçisi bir babanın kızıyım. orta okula kadar bu sorudan ölesiye utanırdım. sıra bana gelmesin isterdim. okuduğum sınıf ağırlıklı olarak zengin çocuklarının okuduğu bir sınıftı. okulun ilk günü herkeste yeni ayakkabılar, yeni önlükler, yeni çoraplar. bende babamın patronunun oğlunun ayakkabıları olurdu. kuzenlerimden kalan önlük ve altı yırtık çoraplarla gelirdim. öğretmen bunu bilir, görür inatla sorardı o soruyu.

    liseye başladığım gün bana bir öz güven geldi. babamın işi ile gurur duymaya başladım. övüne övüne kalkıp benim babam inşaat işçisi demeye başladım. büyük gurur duyuyordum. hatta bir defasında kendisi inşaat işçisi ve benim rol modelim olur dedim. tüm sınıf güldü. inşaatçı mı olacaksın diye dalga geçtiler. bende hayır inşaatçı olmayacağım çalışkan olacağım onun gibi dedim. nitekim de o günden sonra babam gibi çalışkan oldum. iyi ki inşaatçı bir babanın kızıyım.
  • meram fen lisesi'ne başladığım ilk gün…
    uzak diyarlardan yatılı olarak gelmişim okula. dallama bi öğretmen birini kaldırdı tahtaya sınıfa girer girmez; evet kim hangi okuldan gelmiş annesi babası ne iş yapıyor yazalım tahtaya, dedi. bu ne biçim iş amk, ilkokulda mıyız diye soruyorum kendime. neyse başladı ön sıradan gözlüklü güzel bir kız:
    -gündoğdu koleji, annem öğretmen babam doktor
    ve devam etti yanındaki:
    -koyuncu koleji , annem ev hanımı babam sanayici
    -diltaş koleji, annem mimar babam doktor
    .
    .
    .
    liste böyle yazılıyor orta sıranın en arkasındaki bana yaklaşıyoruz ve bir tane devlet okulundan gelmiş olan yok. öğretmen kolejlilerle sohbet ediyor lafı uzattıkça uzatıyor, baban hangi hastanede? annen hangi firmada? babanı tanıyorum çok iyi esnaftır, demek ablan da savcı oldu vs…
    herkesin ebeveyni ya öğretmen/doktor/asker/avukat yada sanayici fabrikatör. derken tahtaya yazan çocuğa geldi sıra:
    -mareşal ilköğretim okulu(devlet) , annem öğretmen babam öğretmen,
    yazdı tahtaya da söylerken. biraz rahatladım, tek devlet okulu ben çıkacağım diye çekiniyordum.
    sonra yine özel okullardan devam. sıra bana geldi. ayağa kalktım :
    -atatürk ilköğretim okulu, annem çalışmıyor babam işçi!
    sınıfta sessizlik oldu bir anda. kimmiş bu işçi çocuğu gibi dönüp bakıyorlar bana. zaten neredeyse hepsi birbirini tanıyan bu özel okul öğrencileri, bir işçi çocuğunun 10 bin nüfuslu bir kasabadan bu okulu kazanmış olmasına şaşırıyorlardı. öyle ya, kendi odalarında ders çalışıp, servislerle okula giden, okul sonrası ders takviyeleri alan bu başarılı çocuklar başarının ailenin geliriyle doğru orantılı olduğunu kanıksamışlardı.
    -hmm enteresan, demekle yetindi öğretmen ve yanımda oturan maden sahibinin oğluyla sohbete başladı.
    sınıfta 2 tane devlet okulundan gelmiş öğrencilerden biri ve tek işçi çocuğu olarak oturdum, önüme baktım. öğretmenin yanımdaki maden sahibinin oğluyla esprili yaptığı muhabbete gülümsüyorum. bir yandan da derse giren her öğretmenin bunu yaptırıp yaptırmayacağını düşünüyorum. her seferinde ayağa kalkıp : annem çalışmıyor, babam işçi! mi diyecektim? neyse ki gerek kalmadı. çünkü bu bilgiler ders işlenmeye başlanan 3. güne kadar tahtada yazılı kaldı. her teneffüs sonrası sınıfa giriyor tahtaya bakıyorum ve gözümde büyüyen o yazı :
    babası işçi!
    silmek istiyorum, babamın işçi olmasından utanıyorum, bu okula geldiğim için pişmanım, bu insanların arasında benim işim ne? diyorum. kimseyi tanımıyorum, sene 2002 , birilerini arayıp mesajlaşıp içimi dökemiyorum. işçiyse işçi ne olacak, diyorum kendi kendime. oysa kimsenin umurunda değil artık babamın işçi olması. 3 saniye bana bakıp hayatlarına devam etti herkes ama ben edemiyorum. tahtada yazmaya devam ediyor o yazı, ne zaman silinecek bu tahta diye stres yapıyorum.
    öğle arası babam aradı. biz dönüyoruz, gel aşağı vedalaşalım.
    indim, annemle babam yatakhanenin önünde mutlu bi şekilde benim onlara yaklaşmamı izliyorlar. gözleri ışıldıyor. ee ne de olsa iyi bi okula yerleşmiş çocukları, gururlu ikisi de. ben babama yaklaşırken : neden işçisin ki? bari öğretmen falan olsaydın , diye düşünüyorum. canın mı sıkkın diyor annem, yok diyorum. ellerini öpüyorum, sarılıyoruz. artık ara tatile kadar görüşemeyeceğiz. babam zaten harçlık bırakmasına rağmen gider ayak tekrar harçlık veriyor, belki cebindeki son parayı. babam iyi bir insan. işçi ama namuslu bir işçi. kimin babası ne iş yapıyor artık umurumda değil, tekrar sarılıyorum babama. benim doktor olduğumu göremeden ölen rahmetli babama…
  • babam ben sekiz yasindayken öldü. hiç hatirlamiyorum onu desem olacak. sadece fotograf karesi gibi bir kac sey var gözümde canlanan. iş kazasi gecirmis termik santral inşaatinda. ılkokul 3 teydim. üc gün okula gitmedim. sonra devam. ılkokul bitene kadar sorun olmadi. hatta ilkokul müdürüm sagolsun garibaniz diye 5. siniftayken yarim dönem de olsa bir dershaneye beni ücretsiz yazdirdi. o sene hem anadolu lisesi hem de devlet parasiz yatili sinavini kazandim. devlet parasiz yatili sinavini kazanip o okula gitmezsen onu bursa ceviriyormussun, annem yazik okumuslugu yoktu, bu bilgiyi de kimseden ögrenemedik, gercekten ihtiyacimiz oldugu halde o firsati kacirdik. böyle bir sey oldugunu neredeyse 3 ay sonra ögrendik ama is isten gecmisti.

    anadolu lisesine gelen arkadaşlarin ne hikmetse hali vakti hep yerinde, analari babalari olan hatta anneleri de makyajli falan gayet genc gorunen tiplerdi. uzatmayayim. zengin cocuklariydi. sene 88 falan.

    o sinifta ortaokul boyunca ( hazirlik + ortaokul ) dort yil okulun ilk haftasindan nefret ettim. tanisma gunleri yüzünden. ılk soru baban ne is yapardi. öldü derken yasadiklarimi ben biliyorum. yanimdaki sipa belediye fen isleri müdürü diyor. öbürü bilmem nerde mühendis. digeri orduda subay. ıthalat müduru. cocukluk aklı iste 12 yasimdayim. annen ne is yapiyor. o calismiyor. babamdan kalma emekli dul yetim ayligi var. baska soru yok.

    su anda 17 yilimi doldurdum ögretmenlikte. 17 yildir kimseye sormadim anasini babasini. aslinda bilmek cok ise yariyor. mesela babasi olmayanlari biraz daha sahipleniyor ögretmenler. okulun yardim bütcesi var oraya adini yaziyorsun, kilik kiyafet, kirtasiye yardimi falan aliyor. bazi ögretmenler ise yardimi kendi yapiyor. ama bi bunu cocuklara formlar dagitarak yapiyoruz. cocuk sinif icinde zor durumda kalmiyor. evde doldurup getiriyor. rehber ögretmenlere risk haritasi cikarip veriyoruz. onlar bu cocuklarla aylik olarak gorusmeler yapiyor. devlet okulundayim bu arada.

    bu sene 5. sinif ögrencilerine anne babalarindan birinin cep nosunu yazin diye bi liste verdim. en öndeki kiz cocugu ogretmenin benim babam yok, öldü dedi. kizim benim babam da yok o da öldü varsa annenin nosunu yaz, babam öldügünde senden 2 yaş daha kücüktüm ben dedim. sen benden sanslisin dedim. kizcagiz geldi sarildi bana. gülümsedi. o benim acimi paylasti. simdi dersi en iyi o dinliyor.

    edit : entry bir sekilde tekrar begenilmeye ve güzel sözler iceren mesajlar gelmeye başladı. 2017' de yazmıştım yukaridakileri. bu yıl ögretmenliği biraktim. devlet memurlugundan affımı istedim :)) yaptığım işe inancım azalmıştı ayrıca içime sinmeyen pek çok şey vardı. yani kısacası şu anda ögretmen değilim sevgili suserlar.
  • çocukluk dönemi sanrıları denildiğinde ilk aklıma gelen şeylerden biriydi bu. sık sık aklıma gelir. bir gün yine herkese sırayla soruyor öğretmen; baban ne iş yapıyor diye. sıra bana geldi cevap verdim; serbest meslek öğretmenim! neyse tamam dedi geçti. sıra arkamda oturan arkadaşa geldi, o da benden duyduğu için sanırım benim gibi serbest meslek cevabını verdi.. öğretmen durdu durdu, ''tamam serbest meslek de ne ama?, evet turuncutuzluk sen söyle önce. '' şimdi o zaman bizim bi dükkanımız vardı. damacana su şişelerinin ilk piyasaya çıktığı yıllar. bende menba suyu satıyoruz öğretmenim dedim. - bu menba kelimesini de dükkanın kartvizitinde ( '' serhat menba suyu '' ) görmüştüm -

    neyse, sıramı savdım arkamdaki arkadaşım da yine açıklama getirmek durumundaydı, ee öğretmen detaylı sormuştu çünkü. hiç unutmam adı müjgandı. kız önce kekeledi bocaladı filan sonra yanıt verdi; '' babam kadın iç çamaşırcı, pazarlarda satıyor öğretmenim!''

    o çocuk halimle ben utanmıştım, kız dünyasında neler yaşadı allah bilir, meraklı bi dangalak yüzünden.

    sonra aradan bi iki hafta geçti. bu öğretmenin evinde şofbeni mi ne su akıtıyormuş. tamirci arıyor pezevenk. sordu, kimin babası bu işlerden anlıyor. çıt yok sınıfta. sonra bana baktı; '' turuncutuzluk sanki senin baban sucuydu, yanlış mı hatırlıyorum yoksa?'' önce cevap veremedim, yok desen olmaz, su satıyor ama tamirci değil diycem diyemiyorum bi türlü. sonra ayağa kalktım dedim ki; '' hayır öğretmenim benim babam tamirci değil, meme suyu satıyor o!'' - menba diyemedim ya la -

    tabi sonrasını tahmin edersiniz. şamata filan. öncesinde müjganın durumuna üzülen ben aynı utancı yaşadım 45 kişinin arasında. - evet 45 kişiydi sınıf, çoğumuz 3erli oturuyordu sıralarda -

    ne için? sırf cebinden para çıkmasın diye bedava tesisatçı arayan bir orospu çocuğu yüzünden.

    hey gidi hey.

    bu da böyle bir anımdır işte gençler.
  • bazılarının anlayamayacağı soru. benim de babam küçük yaşta öldüğü için bu tanışma kısmı zulüm gibi geçerdi. sanki suç işlemiş gibi "ııı şey benim babam yok. vefat etti." cevabını veriyordum sıkıla sıkıla.

    hatta bir keresinde dersin hocası hastalanmıştı ve yerine bir haftalığına başka bir hoca gelecekti. aklıma ilk gelen soru "bununla da tanışacak mıyız?" olmuştu.

    ilginç olan kısmı ise ben öğretmen olsam, bu soruyu sorsam ve bir öğrenci yüzü kızararak "benim babam, şey, öldü de" dese utancımdan yerin dibine geçer, hemen derse başlardım. nedense hiç bir zaman böyle olmadı ve hep sormaya devam ettiler.

    "buralarda ağlayıp zorlayop eziklönmeyin." empati yoksunu gereksiz insan.
  • sadece ilkokulda olmayandır. mesela bir tanesi, oğluşumun türkçe öğretmenidir.

    bugun sormuş herkese tek tek bu soruyu. ailenizden bahsedin hesabı.... söylemiş babasının mesleğini ve o çocuk masumiyeti ile izmir'de çalıştığını da eklemiş benimki. (biz ankarada yaşıyoruz) öğretmen beyfendi bunun üzerine bir eğitimcilik örneği sergileyerek, o çok gerekli olan soruyu sormuş 30 küsür kişilik sınıfın ortasında:
    - annenle baban neden boşandı?

    kibar çocuk tabii benim oğlum. "sana ne lan yarraam" diyememiş! akşam eve geldiğimde çocuğun modunun hafif düşük olduğunu görüp de bir problem olup olmadığını sorduğumda anlattı olan biteni. biraz konuşup, hallettik mevzuyu halletmesine de öğretmenle bi tanışmak da farz oldu böylelikle. bir de benden dinlesin bakalım, çok meraklı olduğu boşanma hikayesini..
  • 2. sınıfın yarı döneminde yeni bir okula başladım. neredeyse tüm ailenin mezun olduğu okula..

    babam ilkokul hayatım boyunca kayıt işlemleri dışında 2 sefer okula geldi.
    bir tanesinin sebebi bu soruydu.

    okula yarı dönemde başlamanın verdiği stress, yeni arkadaşlar, eskiye özlem falan kafamda deli sorular dönerken öğretmen ayağa kaldırıp tanışma soruları sormaya başladı ve sıra bu soruya geldi

    öğretmen- baban ne iş yapıyor?
    ben - çorapçı örtmenim.
    ö- çorapçı da nasıl çorapçı? satıyor mu? üretiyor mu?
    b- hem satıyor, hem üretiyor.
    ö- ikisini birden nasıl yapıyor oğlum? hem tezgahtarlık yapıp hem çorap mı dokuyor?
    b- yok öretmenim bazen fabrikaya gidiyor, bazen mağazaya belli olmuyor.
    ö- müdür mü?
    b- yok patron benim babam.
    ö- fabrikası mı var yani babanın?
    b- evet örtmenim
    ö- o zaman niye özel okula göndermedi seni...

    diyalog hemen hemen böyle gelişti. akşam babama sordum “neden beni özel okula göndermiyorsun? madem patronsun özel okula gönder” dedim.

    babamda kendisinin, amcamın, kuzenlerimin hep bu okuldan mezun olduğunu burasının iyi bi okul oldugunu anlattı bana. sonra neden burda okumak istemediğimi sordu. bende öğretmenle aramda geçen diyaloğu anlattım. ertesi gün okula babam bıraktı beni. ama öğretmenimizi ders başladıktan kısa bir süre sonra müdür çağırdı. babam, müdür ve öğretmenin arasında geçen diyaloğu bilmiyorum ama sonuç benim açımdan olumluydu.

    2. gelişide aynı dallama öğretmenin 5. sınıf din dersinde “ aranızda alevi var mı?” diye sorması üzerine el kaldırdığımda “ istersen dersten çıkabilirsin” demesi üzerineydi. o gelişinden sonra öğretmen bir daha bizim sınıfa gelmedi zaten. son senemizi başka bir öğretmenle sürdürdük.
  • ''inşaat işçisi'' dediğim zaman düşen suratları hatırlarım genelde.sınıfın zenginlerinden bana pantolon,mont vs. getirtirdi.tabi çocuğum, mutlu oluyordum ama içlerinden bir tanesi ve sonra diğerleri ''bunu ben getirmiştim sana'' diyene kadar.

    yıllar geçti ve hala daha hiç kimseden hakkım olan dışında hiç bir şey istemem,kendi işimi asla kimseye yaptırmam.minnet etmenin ne denli tesirli bir kurşun olduğunu çok ufak yaşta tatmıştım. karşımdaki yarıma muhtaç birine ise belli etmeden yardımcı olmaya çalışır,gizli tutmaya bakar, eğer açığa çıkar ise lafı açıldığı an lafı değiştirmeye bakarım.yoksa çok utanıyorum ...

    bilmiyorum yaşıyor musun hocam.eğer yaşıyor isen seni görebilirsem, bana o an müthiş bir acı veren şeyin yaşam felsefemi oluşturmasına verdiğin katkı için üzülerek tşk. etmek isterim.

    üzülerek dedim.zira;hala mahcup oluyorum...
  • sırf bu amına kodumun sorusu yüzünden okuldan çok kaçtım öğretim yılının ilk günleri. vefat etti veya hayatta değil diyince sınıftaki herkesin kafasının bir anda sana dönmesi paha biçilemez.

    tanım: olmaması gereken öğretmendir.
  • serbest meslek denildiğinde daha da sorgulayıp net bir cevap almaya çalışır.

    -baban ne iş yapıyor.

    +serbest meslek.

    -ne yapıyor ama?

    +güreşçi. ağır siklet serbest güreşçi.

    -...

    sanki kızına alacak, sanane lan yarram.
hesabın var mı? giriş yap