hesabın var mı? giriş yap

  • popüler tartışmaların gereksiz bir sorusudur.

    meyve, bir bitkinin tohumudur. meyveyi sperm, toprağı da rahim gibi düşünün.

    tohumun etrafını tatlı, cazip bir şey ile sarmak bir bitkinin üreme stratejisidir.

    bakın bitki şöyle düşünüyor:

    "ben bir bitki olduğum için olduğum yerden başka biryere gidemiyorum. ama üremek için tohumlarımı başka yerlere de göndermem lazım. tohumumun (spermimin) etrafını lezzetli bir malzeme ile çevireyim, bu lezzet bazı hayvanları-insanları cezbetsin, onu koparıp yesin, tohumunu biryerlere sıçsın, ben de onu sıçtığı yerde yeniden üreyeyim."

    bitkilerin tohumlarının ve çekirdeklerinin mide asidinde erimeyecek zırhla kaplı olmasının sebebi de bu.

    doğayı düşünürseniz, aslında bu çok zekice bir strateji. örneğin bir erik ağacı erikler olgunlaşınca meyvelerini döküyor, inek olur, zebra olur gelsin yesin gitsin 3 km ötede çıkarsın diyor. hatta düşünün bizim evde yediğimiz elma, aslında amasya'daki bir elma ağacının üreme taktiği. taa amasya'dan buraya kadar ulaşıyor allahın ağacı. çok garip bir olay aslında.

    konuya dönersek,

    içinde çekirdeği, tohumu olan yiyecekler meyvedir. sap-kök-yaprak olanlar sebzedir. yani domates meyvedir.

    ama biz genelde pişirdiğimiz şeylere sebze, pişirmeden yediğimiz tatlı yiyeceklere meyve demişiz. genel olarak şekersiz meyveler bizi çiğken cezbetmiyor.

    işin teorisi başka ama genel kullanım ve toplumsal alışkanlıklar da bir o kadar önemli.

    misal bir kabak, patlıcan teorik olarak meyvedir. ama çiğ olarak tadı bizi cezbetmediği için pişiriyoruz. o yüzden sebze olarak kabul etmişiz.

    inek olsak, patlıcan çiğ çiğ de çok lezzetli gelecekti, o zaman ona da meyve diyecektik.

  • yetiştirme koşullarından kaynaklıdır.
    yumurtaların kirli olmasının birden fazla sebebi vardır.
    şöyle ki;

    kafes sisteminde yapılan üretimde bu sorunu çok görmeyiz. ancak free range dediğimiz serbest dolaşım şeklindeki üretimde, kümeslerde folluklar olur. tavukların erken zamanda (yumurtlama öncesi) folluklara alıştırılması gerekir. yani bir nevi teşvik ederiz tavukları folluklara yumurtlamaları için. hatta bunun için yapay yumurta dahi koyarız.
    follukların ışık almaması da gerekir. bu follukların sürekli temizlenmesi gerekir.

    bu bahsettiğim yetiştirme ile alakalı noktalara dikkat edilmezse tavuklar folluklar yerine altlığa yani yere yumurtlar. bu da yumurtaların dışkı ile temasına neden olur. hızlı bir şekilde yer yumurtaları toplanmazsa bu da dışkı ile bulaşık yumurta oranını artırır.

    ülkemizde malesef yetiştiriciler düzgün eğitim alamıyor. dikkat etmiyorlar bu da kirli yumurtaların artmasına sebep oluyor.

    ayrıca şunu da eklemek isterim ki; kirli yumurtalar, ıslak bezle silinen yumurtalardan daha sağlıklıdır.

    edit: ekleme:
    ayrıca damızlık yetiştiriciliğinde kirli yumurtalar kulukça makinasına genelde konulmadığı için insan tüketimine sunulur.

  • uzayda çok daha uzun mesafeleri, çok daha kısa sürede aşmak üzere çalışmalar yürüten bilim insanlarının temel amaçları; ışık hızına mümkün olduğunca yakın hıza ulaşabilecek ve bu hızdaki dışsal kuvvetlere dayanacak araçlar geliştirmek.
    kaliforniya teknoloji enstitüsü’den bilim insanları, onyıllardır hayali kurulan bu amaca doğru büyük bir adım atmayı başarmışlar. bu bilim insanları, silisyum ve oksit içeren çok ince malzemeler üzerinde çalışarak, kızılötesi ışınları hareket enerjisine dönüştürebilecek bir malzeme geliştirdiklerini açıkladılar. bu madde araçlara saniyede 60,000 km hız kazandırabiliyor. başka bir deyişle entstitü’de geliştirilen bu yeni madde ile ışık hazının % 20’sine ulaşmak mümkün hale geliyor.

    kütlesi olan hava moleküllerinin aksine, ışığın bırakılan bir kütlesi yoktur. uçan fotonlar, maxwell’in elektromanyetik radyasyon denklemlerine göre, momentumları üzerinden baskı uygulayarak bir yumruk atıyorlar. maxwell’in bu teorisini hareket noktası olarak kabul eden bazı bilim insanları; kızılötesi radyasyondan enerji elde ederek bunu, lazerlerle foton akımları yapmakta kullanırsak, bu yelkenlinin taşıyacağı nesnenin uzayda yol almasını sağlayabiliriz. ne var ki küçük nesneleri taşırken bile büyük yelkenler kullanmak daha fazla kütle ilave ederek, daha kırılgan bir yapı oluşturmak anlamına geliyor. öte yandan bu tür bir hareketin açığa çıkartacağı yüksek sıcaklık problemiyle başa çıkmak gerekiyor. başka bir deyişle yüksek sıcaklıklara dayanabilecek ve ısı radyasyonundan etkilenmeyecek malzemelerin kullanılması gerekiyor. günümüzde, bu tür sorunlarla baş etme konusu masaya taşındığında akla ilk gelen elementler alüminyum+grafen bileşimi oldukça ağır kalıyor. doğalında işi nano teknolojilerle baştan ele alma ihtiyacı doğuyor.
    nano malzemelerin, ışığı emerek kalibre edebilme özellikleri sayesinde aşırı ısınma olmadan yüksek hızlarda ilerleyebilecek araçlar/malzemeler geliştirmek mümkün görünüyor. tam olarak bu noktada çözüm olarak devreye, kaliforniya teknoloji enstitüsü’ndeki araştırmada kullanılan silisyum ve silisyum dioksitten oluşan süper ince bir tabaka geliyor. silisyum güzel bir yansıtıcı olduğundan ışığın vurduğu ve geri yansıdığı bir bileşendir. bu sayede uzay yelkenlimiz gerekli hıza ulaşabilir. fakat silisyumun, ısıyı radyasyon olarak yayma özelliği son derece zayıf olduğundan parçalanmaya davetiye çıkartıyor. işte bu aşamada silika devreye girerek silisyum üzerindeki radyasyonu daha verimli bir şekilde yansıtarak, daha iyi bir soğutma sağlıyor.

    2010 yılında japon uzay ajansı tarafından geliştirilen ve fırlatılan ıkaros uzay aracı, imid malzemesinden yapılmış bu tür bir yelkene sahipti. saniyede 100 metre gibi bir hıza ulaşabilen ıkaros’u hız konusunda çok gerilerde bırakan bu yeni malzeme ile saniyede 60,000 kilometre hızala ulaşabilecek olması, gelecek keşifler için büyük umutlar yaratıyor.

    kaynak