hesabın var mı? giriş yap

  • bu bilgi aslında herkesin tahmin ettiği bir gerçeğin bilimsel açıklaması şeklinde;

    hiçbir elektronik cihazı yanınıza almadan doğada geçireceğiniz 1 haftalık süre sonunda vücudununuzun biyolojik saatine adeta reset atılıyormuş. (bkz: melatonin) hormonu gün doğumu ve gün batımı zamanlarına göre salgılanacak şekilde tekrardan belirli bir düzene giriyormuş.

    özetle ağır şekilde uykusuzluk çekiyorsanız yada uyku düzensizliğinden şikayetçiyseniz her türlü elektronik cihazdan uzak 1 haftalık bir kamp hayatı eski düzeninizi bulmanıza yardımcı olabilir.

    menbaı

    debe edit; bu ve buna benzer bilgileri severim diyorsan at badi'ye bekle. öu2kçş'e 100'den fazla buna benzer bilgi girdim bilgine...

  • jupiter'in de bir mehtabı olması.

    samanyolu'nun fotoğrafını çekmek için aylardır plan yapıyordum. ay'ın en karanlık dönemde olduğu zaman ve havaların da ısınmış olmasını umarak 4-9 mayıs tarihleri arasında çekim yapmayı planladım. ayrıca 5-6 mayıs gecelerinde meteor yağmuru vardı. şehir ışıklarının kirliliğinden uzaklaşmak için de ışık kirliliği haritalarını inceleyerek saros'da geceleri çok karanlık olan yerler buldum. (bu arada fotoğrafçılık eğitimim yok, gündüz fotoğrafçılığından pek anlamam. sadece samanyolu'nun fotoğrafını çekebilmek için saatlerce makaleler okudum, videolar izledim.)

    5 mayıs'ta saros'a gittim, ancak 2 gündür süren yağmura takıldım. o yüzden meteor yağmurunu kaçırmış oldum. hava 7 mayıs'ta açıldı. normalde karanlık yerler için gecenin ortasında ormanın içlerine kadar yürümem gerekiyordu ancak liman ışıklarının açılmadığını görünce limana gittim, hayatımdaki en iyi manzaralardan biriyle karşılaştım(aslında en iyisiydi ama daha ondan sonra jupiter'in mehtabını gördüm) ve sonunda hayatımda ilk kez samanyolu'nu hem de satürn, mars ve büyük antares yıldızıyla birlikte fotoğraflayabildim. sabaha kadar çekim yapmaya devam ettim.

    https://www.flickr.com/…37490/in/dateposted-public/

    https://www.flickr.com/…05706/in/dateposted-public/

    ertesi gece de hava açık olduğu için tekrar çekime gittim, yanımda bir arkadaşım da vardı. bu sefer limanın iç tarafına değil, arka kısmına kumsala geçtim. burası daha da karanlıktı çünkü gökçeada'dan geldiğini tahmin ettiğim ışık kirliliği daha azdı. burada da kadrajımı hemen samanyolu'na yönelttim ve çekime başladım.

    https://www.flickr.com/…15121/in/dateposted-public/

    https://www.flickr.com/…808954/in/dateposted-public

    çekim sürerken gözümü samanyolu'ndan alabildiğim zamanlarda diğer taraflara bakarak muhteşem yıldız manzarasını izliyordum ve takımyıldızları çıkarmaya çalışıyordum. jupiter sağımda müthiş bir şekilde parlamaktaydı ancak samanyolu varken kim ne yapsın jupiter'i. saatler ilerleyip jupiter daha da alçalınca denizde bir yansıma farkettim. köyden bir sokak lambası ışığı geliyordu arkalardan acaba onun yansıması mı diye açısını kapatmaya çalıştım ama, değildi. ben nereye gidersem yansıma da benimle birlikte geliyordu. kafamı kaldırdığımda bunun jupiter'in yansıması olduğunu anladım. arkadaşım da olayı farkederek yerinden kalktı. hemen fotoğraf makinasına koşarak kadrajı jupiter'e doğru çevirdim(burada nasıl paniklemişsem telefonu düşürmüşüm, neyse ki bulabildik). ve sonunda jupiter'in mehtabını yunan semadirek adasının hemen yanında fotoğrafladım. arkadaşımla bir kaç saat bu manzaradan gözümüzü alamadık, rüyada gibiydik.

    https://www.flickr.com/…49884/in/dateposted-public/

    https://www.flickr.com/…os/mesutbirinci/28730542046 (aynı fotoğrafın 10 kare istifleme ile hazırlanmış daha temiz hali)

    not: önümüz yaz, tatil sezonu başlıyor. saçma sapan hotellere dünyanın parasını vererek daha önce 50 kez tecrübe ettiğiniz tatili yapmayın. bir çadır edinin ve karanlık bir yerde kamp yapın. gökyüzünün nefes kesen manzarasını dünyada hiçbir 5 yıldızlı hotel sağlayamaz.

    edit: samanyolu'nu fotoğraflamayı düşünenler için şöyle bir entry hazırladım: #60490634

    edit:
    daha sonraki fotoğraflarımı takip etmek isteyenler olmuş: https://www.instagram.com/mesutbirinci veya https://www.flickr.com/mesutbirinci

  • çin lideri şi cinping: çin’in üst düzey isimlerini yetiştiren pekin’deki tsinghua üniversitesi'nde kimya mühendisliği eğitimi aldı.

    almanya lideri angela merkel: leipzig üniversitesi'nde fizik okudu. kuantum kimyası üzerine doktora yaptı.

    ingiltere lideri david cameron: oxford üniversitesi'nde felsefe, politika ve ekonomi eğitimi aldı.

    hollanda lideri mark rutte: leiden universitesinde tarih okudu.

    fransa lideri françois hollande: paris'te işletme okudu. daha sonra ınstitut d'études politiques de paris'te siyaset eğitimi aldı.

    israil lideri rauel rivlin: kudüs ibrani üniversitesi’nde hukuk okudu.

    suriye lideri beşşar esed: şam üniversitesi'nde tıp eğitimi aldı. daha sonra ingiltere'ye gitti ve londra'da oftalmoloji ihtisasını tamamladı.

    rusya lideri vladimir putin: sankt petersburg üniversitesi uluslararası hukuk bölümü'nü bitirdi.

    avusturya lideri christian kern: viyana üniversitesi gazetecilik bölümü mezunu.

    abd lideri barack obama: columbia üniversitesi'nde siyasal bilimler okudu, daha sonra harvard hukuk'u bitirdi.

    iran lideri hasan ruhani: dini eğitiminin yanında tahran üniversitesi'nde hukuk okudu. ardından glasgow caledonian university'de yüksek lisans ve doktora yaptı.

    ırak lideri fuad masum: bağdat üniversitesi'nde hukuk ve şeriat okudu. el-ezher üniversitesi'nde yüksek öğrenimini tamamlamak için kahire'ye gitti. basra üniversitesi'nde profesör olarak çalıştı. el-ezher'de islam felsefesi doktorasını tamamladı.

    katar emiri tamim bin hamad es sani:
    harrow'da ve sherborne okulu'nda (sherborne, ingiltere) eğitim gördü. daha sonra, sandhurst kraliyet askeri akademisi'nden (camberley, birleşik krallık) mezun oldu.

    suudi arabistan lideri selman bin abdülaziz el-suud: kraliyet çocuklarına eğitim veren prens okulu'na gitti.

    mısır lideri abdülfettah el-sisi: mısır harp okulundan mezun oldu. daha sonra ingiltere ve amerika'da pekçok askeri eğitim aldı.

    somali lideri hasan şeyh mahmud: somali ulusal üniversitesi'nde üç yıl okudu. 1981'de teknoloji alanında lisans diploması aldı. daha sonra hindistan'da barkatullah üniversitesi'ne gitti ve teknik eğitim alanında yüksek lisansını tamamladı.

    türkiye lideri recep tayyip erdoğan: ne mezunu olduğu, ne okuduğu halen tam olarak bilinmiyor. her şey bir ziya gökalp şiiri okumasıyla başladı. nerede ve hangi konuda eğitim gördüyse artık, fetih şölenleri, gösterişli saraylar, koruma ordusuyla dolaşmakla ve sürekli ona buna "sen kimsin" diye atarlanmakla dünyaya kafa tuttuğunu, batı'yı, hatta tüm dünyayı dize getirebileceğini sanıyor. seçmenleri de kendisiyle aynı fikirde.

    eeey dünya, korkma titre!

    debediti: lan böyle kıytırık bi entry'yle mi.... şaka lan şaka, ne kıytırığı, el emeği göz nuru var her satırında fdşlkşlkş

    o değil de tek bi mesaj, rica vs gelmedi olm, "şu yardım kampanyasına destek ver, bu duyuruyu da eklesene panpa" vs diye. bu debe'ciler o linkleri nerden buluyor da ekliyor, havalı havalı edit'ler yapıyor? çok ezik bi debe'm oldu bedbahtım lan!

    olayın o kadar uzağındayım ki daha evvel de debe'ye girmişim haberim bile olmamıştı. bu sefer farkedebildim çok şükür; onda da eziklendiğimi hissettim be sözlük fdşlkşlkşdsşlk

    büdüt: şöyle bi şey varmış

    (bkz: minik ilayda'ya yardım kampanyası)

  • ozellikle universite tercih zamanlari olmak uzere siklikla ozel mesaj yoluyla "psikoloji okursam ama klinik psikolog olarak calismak istemiyorsam ne tur meslekler yapabilirim, ne tur projelerde calisabilirim" benzeri sorular geliyor. hatta son zamanlarda instagram'ima ve linkedin hesabima bile bu tur mesajlar gelmeye basladi. insanlar psikolojiye ilgi duyuyorlar ama her zaman klinik bir yerde calisip terapi yapmak istemiyorlar. bu entry'de kendi "egitim ve kariyer" macerami iyisiyle-kotusuyle sansursuz bir sekilde anlatip psikoloji diplomasiyla terapistlik haric ne tur isler yapabileceginiz ve ne tur projelerde calisabileceginiz konusunda bazi ipuclari, fikir veya bilgiler vermeye calisacagim. niyet ettim niyet eyledim...

    entry'e baslarken her zamanki uyarimi yapayim: bahsedecegim tecrubeler yurtdisinda gectigi icin turkiye'de ayni yollardan gecilmeyebilir ve bazi uygulama ve sekiller farkli olabilir. bu entry'i kullanmadan once mutlaka doktorunuza danisin.

    anadolu lisesini 7 yil olarak okuyan son nesillerden biriyim. aslinda lisede sayisal bolumdeydim ve o zamanlar sinif arkadaslarim gibi benim de en buyuk hayalim bir muhendis olmak, belki bir silikon vadisi sirketinde calismak ve kismetse o gunlerde deli gibi oynadigimiz age of empires veya red alert gibi bir oyun ortaya cikartmakti. talih bu ya, liseyi bitirdikten sonra universite okumak icin solugu silikon vadisinin dibindeki san francisco'da aldim ama bu kez ne yapmayi istedigim konusunda fikrim degismisti.

    abd'deki universite sistemini bilenler bilir, ilk 2 sene buyuk olcude tarih, psikoloji, sosyoloji, biyoloji gibi genel bilim ve genel kultur dersleri alirsiniz ve 3. seneye kadar bolum secme zorunlulugunuz yok. bu yuzden ilk 2 sene bir suru farkli daldan ders alip hangi bolumu sececeginize bu sekilde karar verebiliyorsunuz. ben de bunu yapmayi planliyordum ama daha ilk senemin ilk doneminde aldigim psikoloji dersi beni kendine baglamisti ve "ben bunu okumaliyim" dedirtmisti.

    cocuklugu ansiklopedi okumayla gecen ve her turlu bilimden zevk alan biri olarak beni psikolojiye ceken sey neydi? onu da aciklayayim da icimde kalmasin. diger bilim dallarinda deneyler belli bir sablona oturmustur. tarihteki cesitli psikolojik deneylerde goruldugu uzre psikolojide deney yaparken oldukca yaratici olabilirsiniz ve deneyin seklini siz belirlersiniz. zimbardo deneyi, milgram deneyi, sherif deneyi derken bu alan ilgimi cekti psikoloji okumaya karar verdim.

    tamam psikoloji okuyacaktim da diplomayi aldiktan sonra ne yapacaktim? ben de psikoloji okuyan bir cok kisi gibi bir klinikte calismak ve butun gun insanlarin dertlerini dinlemek istemiyordum. yanlis anlasilmasin, bunu yapanlara saygim sonsuz ama bu benim icin uygun bir meslek degil. dusunsene, hemen hemen her meslekte musterilerinin bir kisminin psikolojik sorunlari olabilir ama sana gelen musterilerinin neredeyse tamaminin psikolojik sorunu oldugu tek meslek budur (bir de psikiyatrist tabi ki). yani o gun bakkala gelen musterinin psikolojisi bozuk olabilir de olmayabilir de ama psikiyatrik klinige gelen birinin psikolojisi buyuk ihtimalle bozuktur. bu da bende olmadigindan emin oldugum bir yetenek ve donanim gerektiriyor.

    bu sirada bu bilimi daha iyi ogrenebilmek icin 2'si kendi okulumda olmak uzere 3 hocanin yaninda asistanliga basladim ve cesitli deneylerde gorev aldim. mesela bu deneylerden biri irkcilik hakkindaydi. bu sirada google'da calisan ve hobi olarak ders anlatan bir hocanin dersine girdim. hocanin alani endustriyel-orgutsel psikolojiydi, yani kisacak isyeri psikolojisi. bu oldukca ilginc gelmisti ve bu konuyu biraz daha arastirmaya karar verdim. mezun olduktan sonra da master+doktora ikilisini yapmak uzere bu konuyu sectim. bu arada yurtdisinda master/doktora yapabilmek icin en onemli kriterlerden biri lisans egitiminiz suresince bir hocanin yaninda asistanlik yaparak arastirma ve deney yontemleri konusunda az da olsa tecrube sahibi olmaniz geliyor.

    peki bu isyeri psikologlari ne ise yariyor? neyle beslenip nereye siciyorlar? iste entry'nin geri kalaninda calistigim mesleklerden ornekler vererek, ustelik sirket isimlerini bile ifsa ederek bunlari anlatacagim. yazinin bundan sonraki bolumunde endustriyel-orgutsel psikoloji yerine kisaca i/o (industrial/organizational) ifadesini kullanacagim.

    doktora doneminde michigan'da kucuk bir kasabada okuyordum ve etrafta pek buyuk bir sirket yoktu. normalde i/o bolumunde master veya doktora yapan ogrencilerin buyuk sirketlerde veya danismanlik sirketlerinde staj yapmasi ve tecrube kazanmasi bekleniyor. bizim yakinimizda bu tur bir sirket olmadigi icin okudugum okulda mevcut olan mba programi kendi danismanlik sirketini kurmustu. bu sirketteki hocalardan birinden ders aldigim icin bazi baglantilarim vardi ve bu sirketle beraber tecrube kazanmak icin yerel sirketlere ucretsiz olarak danismanlik yapmaya basladim. bu da benim "stajim" olacakti. en basta mobilyaci zinciri gibi ufak sirketlere danismanlik yaparken daha sonra michigan'in en buyuk sirketlerinden olan ford'a proje yapmaya baslamistik. o donemde proje yaptigimiz sirketler arasinda yine merkezi michigan'da olan domino's pizza ve dunya'nin en buyuk kimya sirketlerinden dow chemical vardi.

    aslinda bu sirketler icin yaptigimiz projeler gayet basitti. ornegin sirketlerden biri ise eleman alirken kullandigi kisilik ve zeka testlerini gozden gecirmemizi istedi. biz de bazi istatistiksel analizler yaparak bu testlerin ise yarayip yaramadigini ortaya cikartmaya calistik. ornegin bir zeka testinin ise yariyor olabilmesi icin o zeka testinden yuksek not alip ise alinan kisilerin ise alindiktan sonra testte dusuk not alanlara gore daha yuksek performans gostermesi gerekir, yani zeka ile performans arasinda korelasyon olmasi gerekir. iste projelerimizden birinde bunun olup olmadigina bakiyorduk. yapilan testlerden yuksek puan alanlarin daha kisa sure icinde terfi kazandigini gordugumuzde testin ise yaradigini gormustuk. yine i/o'nun uzmanlik alanina giren sirket ici takim calismalari ve sirket ici liderlik gelisimi gibi bazi konularda calismalarimiz oldu. bazi sinif arkadaslarim buradan elde ettikleri verileri doktora tezlerinde kullanma sansi edindiler.

    okuldan aldigim asistanlik ve burslari saymazsak burada bedavaya calismistim ama burada ogrendiklerim ve yaptigim projeler sayesinde daha is hayatina atilmadan cv kabarmaya baslamisti. bundan sonra teksas'ta ufak bir sirkete gectim. sirketin adi peopleanswers seklindeydi ve 50 kadar calisani vardi. bu ufak bir danismanlik sirketiydi ve buyuk sirketlere eleman alimi oncesi yapilan testler ve mulakatlar konusunda danismanlik hizmeti veriyordu. yine musterilerimiz cesit cesitti. musterilerimizden biri 4-5 restoranttan olusan bir aile sirketiyken en buyuk musterilerimizden birisi adidas'ti. bir sirkette calisip baska sirketlere danismanlik hizmeti vermeye "dis danismanlik" adi veriliyor. yani ilk iki isim de dis danismanlik seklindeydi.

    bunun iyi ve kotu taraflarini anlatayim. once iyi taraflar: 1) her ay farkli bir proje uzerinde calistiginiz icin bayma ihtimali dusuk, 2) her hafta farkli bir musteriyle calistiginiz icin surekli yeni yerler gorup yeni yuzlerle tanisiyorsunuz, 3) surekli farkli sektorlerl calistiginiz icin cesitli sektorlerle ilgili bilgi kazaniyorsunuz zira yukarda bahsettigim gibi musterilerimiz arasinda restorant da vardi kurumsal sirketler de vardi, 4) bedavaya dunyayi geziyorsunuz, 5) projeler arasi tatil yapma sansi var.

    bir de kotu taraflari anlatayim: 1) her yeni musteriye gidiste sanki ise alim mulakatina gidilmis gibi oluyor ve bu stresli (dur bu son cumle olmadi, sanki eskortluk yapiyormusum gibi oldu), 2) bazi musteriler manyak cikabiliyor, 3) surekli kendinizi guncellemeniz ve bilgilerinizi tazelemeniz gerekiyor, 4) surekli seyahat etmek en basta guzel olsa da yorucu olmaya basliyor, 5) surekli kiralik katil gibi baskalari icin calistiginiz icin kendinizi bir yere bagli hissetmiyorsunuz.

    burada yaptigim bazi projelere gelince buyuk olcude ise alimlarda yapilan testleri hazirladim, bu testleri duzenledim, testlerin yasal olarak uygun olup olmadigini inceledim (bu konu cok uzun), mulakat sorulari hazirladim, mulakat sorulari konusunda sunumlar yaptim, sirket ici anketler konusunda bazi calismalar yaptim. mesela giyim magaza zinciri olan bir musterimiz yaptigimiz zeka ve kisilik testlerini satin aldi ve bu testleri kullanmaya basladi. sirket bir kisi testte ne skor alirsa alsin onlari mulakata cagirip ise aliyordu. 2 sene sonra bize gelip "testten yuksek puan alanlari da dusuk puan alanlari da ise aldik ama sonunda yuksek puan alanlarin %80'i hala bizimle beraberken dusuk puan alanlarin yarisi isten ayrildi. testiniz gercekten ise yariyormus" dedi. adamlar sirf testin ise yarayip yaramadigini anlamak icin 2 sene boyunca deney yapmislar.

    bu sekilde danismanlik yapinca musterileriniz buyuk sirketlerin insan kaynaklari departmani oluyor. bazen insan kaynaklarinin vp'siyle muhattap oluyorsunuz bazen de alt duzey mudurlerle muhattap oluyorsunuz. karsinizdaki kisi cogu zaman teknik konularda cok bilgili olmadigi icin yaptiginiz isin onemli bir kismi da egitim-ogretim seklinde oluyor. yani is sorumluluklariniz arasinda insan kaynaklarini egitmek ve cesitli konularda seminerler vermek de geliyor. neyse bizim sirket 50 kisiyken bir anda buyudu ve 200 kisiye ulasti. musterilerimiz olan sirket sayisi da bir anda 100'den 500'e firladi. bu da birilerinin dikkatini cekmis olacak ki henuz start-up seviyesinde olan sirketimizi infor adinda cok uluslu bir sirket 200 milyon dolara satin aldi. tabi bu paradan benim payima dusen sifir dolar oldu ama sirketimizin sahibi ihya oldu.

    bundan sonra ben de "ulan 4 yildir buradayim, bari yeni bir seyler bakayim" dedim ve birkac yere is basvurusunda bulundum. her turk gibi ben de is makinalarini izlemeyi sevdigim icin dunya'nin en buyuk is makinasi sirketi caterpillar (cat) bana ulastiginda epeyce sevinmistim. caterpillar'in o donemde 130 bin calisani, 55 milyar dolar cirosu vardi ve sirket dunya'daki 200'e yakin ulkede is yapiyordu. buna ragmen sirketin bunyesinde hic isyeri psikologu yoktu. benimle beraber ise bir kisiyi daha alacaklardi ve koskoca sirkette isyeri psikologu gerektiren tum islere ikimiz bakacaktik. soyle soyleyeyim, normalde bu tur buyuklukteki sirketlerde psikologlardan olusan 10-15 kisilik takimlar oluyor. yani o buyuklukte bir sirkette hic psikolog olmamasi oldukca sasirticiydi. aslinda caterpillar'da calismayi kabul etmemin en buyuk sebebi buyuk sehir yasantisindan kacmakti. caterpillar'in ana ussu etrafi tarlalarla cevrili 150 bin nufuslu bir kasabadaydi ve ben bu kasabanin da 20 km disinda kalan bir koyde yasamaya baslamistim. neyse, konuya donelim.

    yukarda "dis danismanlik" diye bir terimden bahsettim ya. simdi yeni bir terim tanitacagim: "ic danismanlik". bunun anlami sudur: bir sirketin bunyesinde calisarak sadece o sirkete danismanlik yapmak. yani tek musteriniz o sirket oluyor. genelde devlet kurumlari ve uluslararasi kurumsal sirketler bu modeli coklukla kullanmaktadir. peki adamlar beni niye ise aldilar? tam o sene sirket tarihinde ilk kez ise eleman alirken cesitli kisilik ve zeka testleri kullanmak istiyordu. bu konuda benim daha once calistigima benzer (ama farkli) bir danismanlik sirketiyle anlasilmisti ama sirket icinde kimse bu konuda uzman olmadigi icin danismanlarin projesini organize etmek ve sirketin geri kalanina projeyi bilale anlatir gibi anlatmak gerekiyordu.

    bazen bana ozelden soranlar oluyor: "entry'lerinde bazen uzun uzun anlattigin konulari bilal'e anlatir gibi basit bir sekilde anlatmayi nereden ogrendin" diye. iste bunu bu meslekte ogrendim. bir yandan sirketin yukarda bahsettigim projesine yardimci olurken bir yandan da sirket ici anketler ve benzeri bazi konularda da projeler yurutuyordum. en son 30 farkli dile tercume edilip sirketin tum calisanlarina verilen bir anketi iki kisi yonetmeye baslamistik.

    simdi de ic danismanligin iyi ve kotu taraflarini anlatayim. once iyi taraflari: 1) benim gibi insan kaynaklari departmaninda calisiyorsaniz calisma saatleriniz cok rahat olacaktir, 2) cok uluslu bir sirkette calisiyorsaniz yine dunya'yi gezersiniz ama dis danismanliktaki kadar yogun bir gezi trafiginiz olmaz. dis danismanlikta kusana ve bikana kadar gezersiniz ama ic danismanlikta bu biraz daha tadinda birakilmistir. 3) ic danismanlikta musterileriniz hep ayni kisiler olacagi icin hem onlar size asina olur hem siz onlara asina olursunuz. boylece surekli yeni insanlar tanima derdinden kurtulursunuz. 4) ic danisman oldugunuzda sirketin kulturu, guclu ve zayif yonlerini iyice ogrenme sansiniz olur ve bunu her projede yeniden ogrenme gibi bir derdiniz olmaz. 5) bir sure sonra sirket icinde yukselip danismanliktan yoneticilige yukselme sansiniz olacaktir. 6) ozellikle kurumsal bir firmada calisiyorsaniz tatilleriniz ve izinleriniz cok daha duzenli olur. 7) haftasonlari asiri acil bir durum olmadigi surece calismazsiniz ki benim basima hic gelmedi.

    simdi kotu yanlarina gelelim. 1) sirkette biri size takarsa dis danismanlikta oldugu gibi proje degistirip ondan kurtulamiyorsunuz ama bu tum mesleklerde var. 2) bir sirkette ve sektorde uzmanlasirsiniz ama diger sirket ve sektorler hakkinda pek bilgi sahibi olamazsiniz. 3) bazen disardan gelen kiyakli danismanlarla beraber calismaniz gerekir. kiyakli diyorum cunku bazen ceo veya hr vp'sinin ise aldigi ve sirket icindeki danismanlardan bile daha cok guvendigi danismanlar oluyor ve onlarla ortak calismaniz gerekebiliyor. 4) bazi sirketlerde kriz zamanlari ilk isten cikartilanlar ic danismanlar olabiliyor. 5) ozellikle kurumsal sirketlerde bol bol burokrasi ve sirket ici rekabet ortamiyla mucadele etmeniz gerekebiliyor. benim gibi bu tur seyleri ve kariyer hedeflerini siklemeyen biriyseniz bu sizi pek rahatsiz etmez.

    caterpillar'da 1 sene kaldiktan sonra bu kez intel'e gectim. durust olmak gerekirse intel bana is teklifi yaptiginda caterpillar'da aldigim paranin cok az daha ustunu teklif etmisti ve aradaki fark 3 bin km uzaga tasinmaya degmeyecek gibiydi ama isin ucunda oregon gibi abd'deki en sevdigim eyalete tasinma sansi oldugu icin bu teklifi havada kabul ettim. bana "oregon'a tasinacaksin maasin yari yariya dusecek" deseler yine kabul ederdim. burada yine ufak bir koye tasindim ve koy hayatini devam ettirme karari aldim. caterpillar'in koyu ile intel'in koyu biraz farkli. caterpillar'in koyu interstellar filmindeki gibi misir tarlalariyla doluydu ve intel'in koyu ormanlarla dolu.

    neyse, konuya donelim. su anki isim hayatimda yaptigim isler arasinda en sevdigim meslek. bunun sebebini aciklamak gerekirse intel'de uzerinde calistigim projelerden bahsedeyim. sirkete ilk geldigimde benim pozisyonumun her ne kadar ozel sektorde olsa da akademik bir pozisyon oldugu soylendi. buna gore ayni bir akademisyen gibi kendi projelerimi uretecektim ve akademik arastirmalar yapip bulgulari yoneticilerle paylasacaktim. sirketin halihazirda beraber calistigi bir cok akademisyen vardi ve onlardan da yardim alacaktim. arastirmak istedigim konulari da kendim sececektim. ilk arastirma konularimdan biri tatil zamanlarinin calisanlarin moraline olan etkisi oldu. ikinci projem sirkette calisan cesitli etnik gruplara yapilan ve 17 bin kisinin katilim gosterdigi bir anketti. burada sirket icindeki beyazlarin, siyahilerin, latinlerin, asyalilarin, kadinlarin ve cesitli azinlik gruplarin sirketteki deneyimleri arasinda farklilik olup olmadigini arastirdik.

    bir baska arastirmada calisma saatleriyle verimlilik ve isten duyulan memnuniyet arasindaki iliskiye baktik. yine baska bir arastirmada sirketten hisse alan calisanlarla hisse almayanlari ve hisse alanlar icinde de hisse miktarini karsilastirdik ve hisse alimiyla is memnuniyeti arasinda iliski olup olmadigini saptamaya calistik. mesela bir baska arastirmada surekli mudur degistiren veya surekli takim degistiren kisilerin is memnuniyeti seviyelerine baktik. su anda devam eden bir projede 120 bin calisan 12 bin mudure 20 farkli kategoride puan veriyor ve bu puanlari performans, maas gibi bir cok veriyle karsilastiriyoruz. gelecek ay baslayacak bir projede bir takimda izole olanara bakacagiz. mesela 7 erkek 1 kadindan olusan bir takimda kadin calisan izole olabiliyor veya 7 beyaz 1 siyahiden olusan bir takimda siyahi olan izole olabiliyor. iste bunun psikolojik etkilerini arastiracagiz. daha bunun gibi bir cok projemiz var.

    gelecek seneyle ilgili en cok iple cektigim projelerden biri evden calisan (home office) kisilerle her gun ofise gidip gelenlerin is memnuniyeti ve verimlilik acisindan karsilastirilmasi. aslinda bu biraz daha komplike cunku intel'de bazi calisanlarin hicbir zaman evden calismasina izin verilmezken bazilari haftada 1 gun, bazilari haftada 2 gun, bazilari da butun hafta boyunca evden calisabiliyor. yani en basta bu 4 kategori arasinda fark olup olmadigina baktiktan sonra hangi kategorinin en iyisi oldugunu belirlememiz gerekecek. sirketin avukatlari izin verirse bu arastirmalarin sonuclarini cesitli konferans ve makalelerde yayinlamayi da dusunuyoruz. gecen sene takimimizin diversity (cesitlilik) uzerine yaptigi bir calisma wall street journal'de yer bulmustu.

    iste psikoloji diplomasiyla yapilabilen bazi isler bunlardir. bunun disinda calistigim sirketin pazarlama/marketing bolumunde de cok sayida psikolog calisiyor. bir psikologun diplomasiyla yapabilecegi o kadar farkli is var ki cevremde psikoloji diplomasi olup da klilik ortamlarda terapistlik yapanlarin orani %10 filan. tabi yukarda bahsettigim isleri yapabilmek icin daha cok master/doktora gerekebiliyor ama bunun faydalari da cokca olacaktir.

    bunun disinda psikolojide diplomasi olup cesitli alanlarda calisan insanlar taniyorum. fikir vermesi acisindan ornek vermek gerekirse bir tanidigim hapishanede calisiyor ve suclularin psikolojik olarak rehabilitasyonu ve onlari suca iten seyleri arastiriyor. bir baska tanidigim psikolog da cocuklarin cesitli dilleri ogrenmesi konusunda arastirmalar yapiyor. ozellikle universite veya arastirma kurumlarinda calisirsaniz yapabileceginiz arastirma cesitleri neredeyse sinirsiz. zaten yillar once alan olarak psikolojiyi secmemin en buyuk sebebi de buydu.

    (bu basliktaki) bir sonraki entry'imde psikoloji diplomasiyla yapilabilecek bazi ilginc isleri ve calisilabilecek bazi ilginc projeleri daha ayrintili bir sekilde anlatmaya calisacagim. becerebilecek miyim? gorecegiz.

  • sektör: lojistik

    türkiye’nin en büyük süpermarket zincirinin lojistik desteğini veriyoruz. yakıtlara henüz yansımasa da yakın zamanda lojistik faaliyetlerinin nicel olarak azalacağını biliyoruz. hali hazırda müşterimiz mağazalarından işçi çıkarmak ve depo sayısını azaltmak suretiyle tasarrufa gitmeye başladı.

  • boşa giden bir ömür..
    bir de valiye teslim etmiş..
    senelerce yurtdışında kal para biriktir, vizyonun amacın "camiye yardım" olarak son bulsun..

    şimdi "passat mı çekeyim yanlarına" diyen tipler, 11 milyar tl bütçeye sahip dallamalar, senin paranı nasıl iç edecek onu izle.
    (bkz: gerçek zaytung haberleri)

  • ülkeye dair tüm umutlarımı söndüren herif. sonraki seçimde iktidarı kaybetse de kaybetmese de ben artık bu ülkede kalmak istemiyorum. gitmezse zaten bugünleri bile mumla aratacak. ama gitse bile arkasında öyle bir enkaz bırakacak ki, düzeltmesi belki de en az 10 yıl sürecek. ben daha 20’li yaşlarımın başında birisi olarak neden hayatımın en güzel yıllarını fundamentalist bir diktatörün uyguladığı deneysel politikaların enkazını temizlemekle geçireyim ki?

    zaten ülke şu haldeyken bile kendisini destekleyen %25 - %30’luk bir kitle var. bu insanlardan da artık hiç hazzetmiyorum. onlarla aynı ülkede bile yaşamak istemiyorum. aynı kendisi gibi tüm her şeyi bildiğini sanan, herkes bize düşman kafasında, kafayı dinle bozmuş bir seçmen kitlesi var. iktidar değişse bile bu insanlardan kurtulmak mümkün değil.

    kendisine teşekkür edilebilecek tek şey, kendi yaşıtlarım ve daha genç jenerasyona öyle bir travma yaşattı ki bu saatten sonra siyasal islamın genç seçmenler arasında ve dolayısıyla ülkenin geleceğinde taban bulabileceğini hiç sanmıyorum.

  • çalıştığım yerde mutfak işlerine bakan bir ablamız var. yaklaşık 14 yıldan beri site içerisinde bir dairede kirada oturuyor. kirası geçtiğimiz eylülde 4.500 tl'den 7.500'e çıkmış. kendi söylemine göre mevcut sitede 20 binden aşağıya kira yokmuş.

    ev sahibi yaşlı bir çiftmiş. adam pandemi döneminde eşinin işsiz kalmasından dolayı 1 yıl zam yapmamış.

    gelelim meseleye...

    adam evini satmak istiyormuş. durumu anlatmış bunlara. bunlar da yokuş yapıyorlar çıkmamak için. evi almaya gelenler evi bu haliyle değil, uğraşmamak için kiracısız almak istiyorlar. dahası 16 yıllık kiracılık döneminde evi bırak boyatmayı, çivi bile çakmıyorlar. eve gelen alıcılar yaklaşık 300 binlik tadilat ücretini fiyattan düşmek istiyorlar.

    bu sabah ev sahibi adam arayıp rica minnet etti bu arsız köpeklere lütfen çıkın çok zor durumlar yaşıyorum diye. kadının girdiği halleri görmeniz lazım. burnundan kıl aldırmıyor! sonra kocasını aradı. kocası da dur sen bak ben napıyorum onlara dedi. kocası olacak ahlaksız da adamı arayıp çıkmak için 200 bin lira istemiş. adam da mecbur kabul etmiş. büyük sevinçle anlattı olayı ofistekilere. "nasıl ablacım iyi yaptık değil mi?" dedi bana. yaptığınız ahlaksızlık abla dedim. sapına kadar haksız olduğunuz bir davadan cebinize 200 bin lira koyacaksınız diye de ekledim.

    başladı işte ben şimdi taşınsam 20 bin taşınma, bilmem ne kadar depozito, bilmem kaç para kira falan...

    adamın sorunu değil ki bu sizin sorununuz ablacım. adam sadece sahip olduğu bir malı satmak istiyor ve başına gelenlere bak.

  • "gerekirse hapse girerim yine de vermem size o "zorunlu" afet sigortası için 1 kuruş bile" dedirtmiş haraç.

    evimdeki can ve mallardan ben sorumluyum.

    evim mi yıkıldı, eşyalarım mı kullanılamaz hale geldi? gider yenisini alırım. sigortalatmak isteseydim özel sigorta yaptırırdım zaten.

    öldüm mü? ne yapacaksın, "zorunlu" sigortan ile diriltecek misin beni?

    yok olum size para mara, ben sigarayı içkiyi bırakmış adamım lan çok sevdiği halde.