hesabın var mı? giriş yap

  • küççükken sık sık öznesi olduğum cümledir, hatta bu cümle beni nitelemiş bir sıfattır.

    annemin altın gününde annem kısır yapmıştır. ancak kısırın yanına konan marul yetişmez. eli kolu dolu olan anne insanı, 6 yaşındaki erkek çocuğu görünümlü kızını (ben) bakkala yollar. evden çıkmadan önceki son konuşmalar şu şekildedir ;

    -duyycim : anne bak bi tane mi marul istiyosun, sadece bi tane mi alıcam ?
    -anne : aaa delirtme insanı bi tane dedik ya işte hadi çabuk.
    -duyycim : anne bak emin misin.
    -anne : çabuk dedim !!!
    şimdi bu diyalogdan marul alınması gerektiğini ve bir tane alınması gerekliliğini idrak etmek zor değil. ben de öyle yaptım. bakkala gittim. bi tane marul istedim. bakkalın itinayla koskoca maruldan bir yaprak koparmasını bekledim. bakkal kuşa vericem zannetti. üstüne bi de yok annemim günü var, az geldi ondan alıyorum dedim. bakkal pişkin pişkin poşete koyayım dedi, koy amca dedim. poşeti sallaya sallaya, hoplaya zıplaya eve geldim, bir yaprak marulla. bu arada yolda oynayan arkadaşlarıma katılmadım anneme marul yetiştirmenin ciddiyetiyle.
    annem marulun nerde oldğunu sorunca poşeti gösterdim ama annemin o aptal mısın imalı bakışını hiç unutmadım yıllar yılı. annem ' iyi otur o marulu ye şimdi, sonra git canın istedikçe birer birer al gel olur mu' dediğinde de ciddi olduğunu sanmıştım, neyse ki canım istemedi.
    işin ilginç yanı, bütün göstergeler bu yönde olsa da, iq veya eq ile ilgili bir problemim yıllar yılı çıkmadı.

  • tarihte gizli kalmış ilk kadın doktordur. bir tıp okulunda eğitim görerek 1849 yılında mezun olan ve tıp doktoru diploması alan ilk kadın olarak kabul edilen elizabeth blackwell'den 36 yıl önce tıp doktoru olmuştur. birçok zorluğa karşı koyarak doktor olan james barry'nin gerçek adı margaret ann bulkley'dir.

    maddi zorluklar ve kayıplarla geçen çocukluğundan sonra margaret ve annesi londra'ya taşındılar. margaret burada dr. edward fryer'den ders almaya başladı. 1809 yılında, dayısının ismini (james barry) alarak edinburg üniversitesi'ne tıp öğrencisi olmak üzere kaydoldu. 3 yıl sonra mezun olduktan sonra cerrah olarak orduya katıldı ve 1816 yılında güney afrika'da görev yapmaya başladı.

    afrika'ya gittiğinde, her sabah erkenden uyanıp, vücudundaki kıvrımları gizlemek ve dar omuzlarını geniş göstermek için vücuduna havlular koyacak ve onunla birlikte sırrını saklayarak 50 yıl yaşayacak güvenilir bir uşakla anlaştı.

    askerlerin yanı sıra mahkumlar ve cüzzam hastaları için sağlıklı koşullar sağlanması ve daha iyi beslenmeleri konusunda yenilikçi yaklaşımlar sergiledi. cerrahi konusunda ününü pekiştiren bir operasyon gerçekleştirerek, christina hertzog isimli kadına, mutfak masasında sezaryen doğum yaptırdı. 1826 yılında henüz anestezinin keşfedilmediği dönemde gerçekleştirdiği bu acil operasyonla hem kadının hem de bebeğin hayatını kurtardı.

    hayatını kurtardığı bebeğe onun adını vermediler ancak o bebek tam 40 yıl sonra doğan 8. çocuğuna james barry munnik hertzog adını verdi ve bu bebek 1924-39 yılları arasında güney afrika'nın başbakanı oldu.

    margaret ann bulkley 1828 yılına kadar güney afrika'da kaldı. sonrasında batı hint adalarında sarı humma hastalığıyla savaştı. kırım savaşı döneminde yüksek ölüm oranlarını incelemek üzere bölgeye gitti. ingiltere ordusu'nun en yüksek tıbbi rütbesi olan 'hastaneler genel müfettişi' olarak 1857 yılında kanada'ya gönderildi. emekli olduktan sonra kendisine verilen şovalye ünvanını reddeti.

    ünlü hemşire florence nightingale james barry için ''daha önce orduda onun kadar katı bir varlık görmedim'' demiştir. margaret ann bulkley bilinen ilk kadın doktor olmasının yanı sıra kraliçe viktoria'nın ingiltere'sinde 50 yıl boyunca ingiltere ordusunu kandırmayı başarabilmiş bir kişidir.

  • öldürülen mühendis arsanın sahibini bile tanımıyordur. sen borçlan, borcunu ödeme, icralık ol, banka malına el koysun sonra da birisi bankadan o malı alınca çekip vur. mühendis parasıyla mal alıyor çalmıyor çırpmıyor adamın ne suçu var? alah bilir geride kimleri bıraktı. o zaman borç taktığın adam da gelip seni mi vurmalı? nerede kaldi hukuk? bir daha bırak hapisten çıkmayı güneşi bile göremezsin umarım.

  • basit usul vergilendirilenler gelir vergisinden muaf tutulacakmış, yani taksici dediğin insan 100.000 tl falan kar elde edecek ama 1 kuruş vergi vermeyecek öte yandan ücretli çalışan 100.000 tl gelir ederse bunun 3'te biri vergi olarak kesilecek. ki taksi plakası sahiplerinin 100.000 tl'den fazla kar ettiğini biliyoruz, sırf o plakalar 2-3 milyon tl.

    vergi yükü yine ücretlilerin üstünde kalmaya devam edecek. valla müthiş reformlarmış.

    edit: az önce bloomberg ht'de nedim türkmen'i seyrettim. "bu basit usulde vergilendirilen 850 bin mükelleften elde edilen vergi geliri 228 milyon tl, o da vergi gelirlerinin yüzde 2,4'üne tekabül ediyor." dedi.

    şaka gibi ama esnaf başına ödenen vergi tutarı yıllık 268 tl. öte tarafta aylık brüt 4.000 tl kazanan bir ücretlinin ödediği yıllık gelir vergisi 6.960 tl. o aylık brüt 4.000 tl kazanın cebine asgari ücretten hallice bir para girerken, 268 tl vergi ödeyen basit usül mükellefi fiş vs. kesmeden yolunu buluyor altına arabayı çekiyor. şimdi o adama "sen 268 tl'yi de verme kardeş" diyorlar.

    850 bin kişiden bahsediyoruz, evet çok az vergi ödüyorlardı ama sonuçta ödüyorlardı ve bu kaldırıldı, bu işin oy kaygısı taşıdığını söylememize gerek yok sanırım. adamlar nasıl vergi gelirlerini azaltmadan en çok kişiye kıyak yapabilirim diye düşünmüş ve bunu bulmuşlar. reform diye buna denir işte.

  • bir gün beykoz'da hatalı park yüzünden aracım çekilmişti. çekilen otoparktan aracı teslim aldıktan sonra semte yabancı olmamdan dolayı benim gibi ceza yiyen diğer araçları otopark çıkışında takip etmeye başladım. 3-4 araç artarda 100 metre gittik gitmedik trafik polisi çevirdi konvoyu. meğer o gittiğimiz yol ters yönmüş. tekrar ceza yedik.

  • yapıyorum ben bunu. mesela bi bunu yaparım bi de metrobüslerde boş yer kapmak için o teyzelerle kapışırım. kaç teyzeyi yuvarladım, kaç teyze üstüme oturdu, ne kadar dayak yedim bilinmez.

    bi gün böyle yer vereyim dedim amcaya, amca teşekkür etti, bi şey değil dedim, etrafıma baktım, şoför ani fren yaptı, herkes toplu halde salındı, bi ben salındıktan sonra yere düştüm. yere düştükten sonra insan kalkar ya, ben kalkamadım. otobüs gaza bastıkça yuvarlandım durdum. bu olaydan sonra bir sürü teklif aldım. ''yavrum istersen gel sen otur, ayakta duramıyon sen..''