hesabın var mı? giriş yap

  • kanada’da yaşayan biri olaraktan, biz bu uygulamaya geçeli 2 ay kadar oldu. bu 2 aylık sürede paylaşımlarda artmış bulunmakta. artık hangi fotoğrafı koyduğunun önemi yokmuş gibi.

  • isim verip de rencide etmek istemiyorum ama, dünyaya geliş amaçları sadece national geographic'te yayınlanan belgesellerde gözükmek olan hayvanlardır. hayır bakıyorsun, tip desen yok; dünyaya bi' faydası desen, o da yok. ama bakıyorsun ayda en az üç defa belgeseli yayınlanıyor. yemin ediyorum bu belgesellerden elde ettiği kazanç benim kazandığım paradan daha fazla. kıskanmıyorum desem yalan olur. evet.

  • ben bunu yaptım lan, vallaha da billaha da yaptım.

    ilk defa evime gelecekti. o aralar da şimdiki gibi mutfakla az çok aram iyiydi. gel sana yemek yapayım dedim. tavada biftek, makarna ve fırında sebze yapacaktım. bir gün önceden pasta da yapmıştım. malzemelerle birlikte şarap da aldım ve gelmesine yakın girdim mutfağa işe koyuldum.

    normalden biraz erken geldi. o esnada makarna pişiyordu, biftekleri kızartmak üzereydim ve fırında sebzelerim vardı. bilgisayardan kaliteli bir müzik açmış, artistlik olsun diye de tezgaha bir kadeh şarap koymuş, arada bir içiyordum. "böyle de lord bir insanım, yemek yaparken bile şarap yudumlar, müziğimi dinlerim" mesajı vermekti amacım. kız evi gezip kediyi falan sevdikten sonra yardım etmek için mutfağa geldi. ben o gelene kadar heyecandan iki üç kadeh falan şarap içmiştim. bayağı bayağı mutfakta şarabı gömüyordum.

    sonra bir an geldi. bir yandan fırından sebzeleri çıkartıyorum, bir yandan makarnayı süzüyorum, bir yandan da biftekleri çevirmem gerek. bir an geldi... kendimi o kadar mutfağa kaptırdım ki bir büfeciye dönüşüverdim ve biftekleri çevirmek için kullandığım maşayı tabağa çıkırt çıkırt vurarak "biyron biyron biyroooooonn" diye haykırdım. hızımı alamayıp "biyorsanlar efendim et var tavuk var biyroooooooooooon" diye devam ettim. kendimi durduramıyordum. stresten patlama yaşamış, şarabın ve maşanın da etkisiyle bir dayıya dönüşmüştüm.

    bir ömür gibi gelen beş saniyelik sessizliğin ardından ikimiz de dağıldık. sevgilim olayı "off ya slk şey" modunda bir tepkiyle karşıladı. o ana dek hiç bu kadar yakınlaşmamıştık belki de. resmen maskemi çıkarmıştım, çırılçıplak karşısındaydım artık. "ben aslında bu adamım" demiştim. ben "biyron" demekten zevk alan o adamım.

    iyi ki de demişim.

    "işte o çocuğun adı aynştayndır" klişesi olacak belki ama sonra o kızla karı-koca olduk biz. ve ben ne zaman mutfakta hararetli bir şekilde yemek yapsam maşayla "biyron biyron biyrooooon" diye bağırıp evi çınlattım. o da her defasında ilk kez duyuyormuş gibi güldü.

    demem o ki gençler, özünüzü gizlediğimiz maskelerden sıyrılın ve içinizdeki büfeciye karşı koymayın. çıkacağı varsa, bırakın çıksın. inanın hayat daha iyi akacak.

  • o sümüklüyle boy boy fotoğrafları olan adamlar da akşam televizyonlarda bu çocuğu konuşurlar.

  • rusyada kaldığım evde piyano vardı. sanki çalıyormuş gibi yapar mal mal oynardım. bi gün apartman sakinlerinden bi rus, sanırım üst kat olması lazım, "uygun fiyatlı kurslar var istersen git"demişti. bi daha çalmadım :-/