*

  • funeral parade of roses, (güllerin cenaze töreni) toshio matsumoto'nun kariyeri boyunca çektiği dört uzun metrajlı filmden biridir.
    --- spoiler ---

    matsumoto oedipus, narcissus ve leda hikayelerini değiştirilerek japon gay toplumunun yeraltı kültüründe yeniden kurgulamıştır. doğu shinjuku bölgesinde geçen filmde, görülen herkesin aslında sahte karakterler olması,(john lennon, jonas mekas) filmin muhteşem bir şekilde kurgulanmış olmasına rağmen kronolojik olarak ilerlememesi, cenaze töreninde mezarlığın sular altında kalmaya başlaması gibi önemli detaylar vardır. bütün bu parçası olduğumuz dünyanın sahte olduğu, hiç kimsenin "gerçek" olmadığı bu detaylar yardımıyla gözümüze sokulmuştur. cinsel kimliklerin değiştiğini bunların hepsinin edinilmiş roller olduğunun vurgulaması yüzünden en çok (bkz: m.butterfly)'ı hatırlattı izlerken.
    kısacası pek bilinmeyen güzel filmler arasında yerini alıyor.

    edit1: hatta şu cenaze töreni sahnesinde kalabalıktan biri güller en sevdiği çiçekti diyor.
    daha sonrasında birisi de evet aynı sevdiği güller gibi bu da "artifical" "yapay" diyor.
    genuine ve artificial olan şeyler de çok belirgin bir şekilde işlenmiş.

    şu maskeler hakkında filmden bir alıntı,

    "every man has his own mask, which he has carved for a long time. some wear the same masks all their lives, but others use a variety of masks. some masks stress the features, but others are far from their original. some are poor and easily distinguishable, but others are so skillfully made, they’re hardly distinguishable. people always wear masks when they face each other. they only see masks. even if they remove their masks, their faces seldom expose themselves. because there may be second masks. and even third masks hidden under the first ones. therefore, people often take your masks for you. and you take theirs for them. the objective of love and hatred may be the masks.
    behind the masks, faces suffer loneliness.
    people try to escape from it and make new masks… "
    --- spoiler ---
  • 2016'da if istanbul ile seyrettiğimiz sıradışı bir filmdir. bazı sahnelerde kubrick'e ilham kaynağı olduğu söylenir.
    link
  • bu filmle, stanley kubrick'in a clockwork orange'ı baya bir benzerlik gösterir.

    kavga sahneleri, yürüme sahneleri, hızlı çekim sahneler vs...

    görünüşe göre kubrick bir hayli esinlenmiştir bu filmden. hiç bir yerde bu filme dair atfı bulunmamasına rağmen esinlenmiş olması yüksek ihtimal.
  • japon yeni dalgası içerisinde godard filmlerini anıştıran filmlerin önde gelenlerindendir. henüz açılış sahnesi bile godard'ın evli bir kadın filmine bir referanstır. yakın planda insan figürleri adeta kamera camına temas eder haldedirler. bu, filmin konusunun erotizm olduğuna dair ilk görsel atıftır.

    öyküde kendilerini canlandıran travestiler çekim aralarında yönetmenin sorularını cevaplarlar. film içinde film kısmını oluşturan bu bölümler jonas mekas dokümanterlerini anımsatır. filmin kendine dönük referansları brechtyendir ve godard'ın tarzıyla da uyuşur. öykü akışına monte edilen ara-yazılar sessiz filmleri sorunsallaştırırken, çeşitli fotoğraflar da ilave edilerek yabancılaştırıcı bir ambiyans yaratmaya hizmet eder. yönetmen öykü boyunca seyirciyi uyarır ve oyunbaz evrenine daha dikkatli bakmasını salık verir.

    final sahnesinde:

    gözlerini bıçakla kör eden oidipus'un çarpıtılmış görüntüsü konumundaki başfigür, apartmanın önünde kendisini izleyen seyircilerle karşı karşıya gelir. görmeye ve görünenin ardındaki görünmeyen gerçeğe yaptığı sürekli atıflarla film kendi kendisini açımlayarak nihayete erer.

    ve son olarak otomatik portakal'a verdiği ilham kesinlikle onaylanabilir. özellikle klasik müziğin üç kat daha hızlı icra edilerek, yine hareketleri hızlandırılmış karakterlerin devinimine uydurulması kubrick'i doğrudan etkilemiştir. alex'in evde iki genç kadınla seviştiği o unutulmaz sahnenin yaratılması işte bu japon klasiğine borçludur. rossini'nin william tell overture'ünün final bölümünü üç kat daha hızlandırarak filmine monte eden kubrick unutulmaz bir sahne yaratmıştır kesinlikle. müziği hatırlamayanlar buraya buyursun.

    özetle bara no soretsu, sanat sinemasının hakkını veren "özel" izleyicilere bilhassa tavsiye edilir.
  • toshio matsumoto'nun yönetmenliğini yaptığı filme gerçek sinemaseverler kayıtsız kalmayacaklardır (1969).

    ödipal kompleks konseptini travestiler bağlamında işleyen enteresan 1 film...
  • --- spoiler ---

    eddi çalıştığı gay barda patronun gonda'nın son gözdesi olan bir travestidir. fakat patronun başı sevgilisi leda ile derttedir. çünkü eddie'nin kendi yerini alacağından şüphelenen leda, aynı zamanda uyuşturucu satıcısı olan gonda'ya karşı eli güçlüdür.
    --- spoiler ---

    film içinde film, hikayenin neresindeyim hissi ve güçlü sinematografisi ile oldukça katmanlı trajik bir hikaye. kimlikler ve arkasına saklanılan maskeleri anlatırken sosyo-politiğe girmekten kaçınmayan yönetmen, fonda dönemin politik gündemi, sanatçı tayfası, hippilerin nasıl takıldığı, travestilerin yaşam tarzını yeryer mizahi bir şekilde anlatılmış.

    toshio matsumoto 60'ların japonyasını ve alt kültürünü travestiler üzerinden anlattığı funeral parade of roses deneysel, avangard çekim tekniği ve belgeselvari kurgusu ile sinemaseverlere çok şey vaad ediyor.
  • 1969 yapımı toshio matsumoto filmi. maskelerimizden bir kurtulsak her şey daha iyi olacak sanki.
    görsel
  • "bir bireyin ruhu, kendi mutlak gerçeklerine daimi inkârla ulaşır."
  • film harika yazılmış, yönetmen film boyunca insana epilepsi yaşatacak gibi duran çekim teknikleri kullanıyor, bana bu bergman'ı anımsattı izlerken. ayrıca filmde oedipus kompleksine farklı bir açıdan yaklaşmış yönetmen. siyah beyaz olması da ayrı bir hava veriyor. gece vakti izlediğimden midir nedir, beni tuhaf bir duygu durumuna soktu.
hesabın var mı? giriş yap