• 12 bölümlük yeni sezonunun çekileceği haberi mars'ta su bulunmasından çok daha mühim bir mevzu bence. bakın açık konuşuyorum böyle bir haber varken bile buna değil de mars'ta su bulunmasına sevinenler gezegen hayinidir. ya buna sevin(in) ya da terk ed(in).
    ha mars'ta tuborg gold bulunsaydı eyvallah demesini de bilirdim.
    şerefsizler!..

    kaynak isteyenler oluyor: http://playtusu.com/…olumuyle-kesin-olarak-donuyor/
  • dizinin belki de diğerlerine nazaran en naifi olan be right back'in (2. sezonun ilk bölümü) sonu bana oğuz atay’ın unutulan hikayesini hatırlatmıştı.
    sevgili administratörü* “unutma” onu orda e mi? sonra hamam böcekleri doku kaplamasından içeri giriverirler maazallah.

    "bir şey mi söyledin canım?"
    "hiç" diye karşılık verdi aceleyle. "kendi kendime konuşuyordum."
  • 2. sezon 1. bölümü olan be right back ile ilgili bir detay yakaladım.

    --- spoiler ---

    şimdi karı ve koca olan bir çiftimiz var. ilk sekansta kadın kahve alıyor benzinlikten. adam ise arabanın içinde aşırı smart telefonuyla aşırı derecede meşgul görünüyor... sonra kadın sürüyor arabayı ve eve gidiyorlar. eve girdiklerinde kitaplıkta werner herzog'un filmlerini içeren bir dvd seti görüyoruz...

    sonra adam evden bir yere gitmek üzere ayrılıyor ve geri dönmüyor... neden öldüğünü direkt olarak anlamıyoruz ama kuvvetle muhtemel ki trafik kazası yapıyor. sebebi ise görünen o ki araç sürerken telefona dalması.

    werner herzog'un buradaki önemi ise şu: bu bey amca 7 ağustos 2013 tarihinde online olarak yayınlanan from one second to the next adlı belgeselinde araç kullanırken mesajlaşma halinde olmaları nedeniyle ölümlü trafik kazalarına neden olan kişilere ve bu kazalarda hayatını kaybeden kişilere ve onların ailelerine yer veriyor.

    --- spoiler ---

    bu detayı az evvel bisiklet üstünde bim'den aldığım dost marka muzlu sütü içerken yakaladığımı zannettim. ancak tezimin doğruluğunu kanıtlamak için imdb'ye girdiğimde şunu gördüm ki black mirror'un bu bölümü 11 şubat 2013'te yayınlanmış. yani belgeselden ilham almak gibi bir durum pek olası gözükmüyor. dizi senaristleri, belki herzog'un belgeseli tamamlamadan evvel söylediği bir demeçten esinlenmiş olabilirler ki bu da bana pek mümkün gelmiyor. belki de werner herzog, black mirror'dan esinlenmiştir, kim bilir.

    https://youtu.be/xk1vcqfypos

    not: bir de dikkatimi çeken bir nokta daha var. bu errol morris ve werner herzog, belgesellerinde röportaj yaptıkları kişileri kareye öyle bir yerleştiriyorlar, öyle bir kare kompoze edip öyle bir ışıklandırma kullanıyorlar ve özneleri öyle iyi deşiyorlar ki bu ikilinin tüm belgeselleri sırf röportajdan oluşsa gene de sonuna dek izlettiriyor kendini.
  • netflix'in düzenlemelerinden sonra hayranları üzecektir ama daha fazla izleyiciye sahip olacaktır
  • sen ateşe yürürken onlar sadece senden faydalanmak için dost görünürler. belki sadece ucuz bir an olacaksındır (abiyi karar vermesi için kadınların bile teşvik etmesi gibi) ama seni umursamazlar. anlık hataların, erdemin, aşkın, ihanetin, gururun bölümü 1. sezon 2. bölümü selamlıyor.

    ingilizlere de naptınız olum böyle diyorum.

    hakkaten naptınız lan!

    david lynch sen misin o ?

    tebrikler...
  • black mirror,

    modern zaman eleştirisidir.

    teknolojik gelişmişlikle insanın salt hayvani duygularının çatışmasıdır.

    birinci sezon 3. bölüm aldatanlar için tam bir kutusunda fiyonklu hediyedir.

    1 kutu sigara içip sonrasında saatlerce konuştuğun david lynch filmlerini hatırlatıyor ama daha vahşi bir şey var bu dizi serisinde, ki bu aslında film serisi diyebiliriz ve şu an çok sağlıklı düşünemesem de, çünkü 3. bölüm ciddi bir hasara yol açtı beynimde, 1. sezonun teknolojinin nimetleri: internet, yedekleme alanlarımız, görüntü video arşivlerimiz ve belki harddisklerimiz flash belleklerimizin gelişiminin, dünyada egemen olan ekonomik sistemin ve çalışan insanların, siyasetin, aşkın, sadakatin, obsesifliğin teknoloji ve tüketim alışkanlıklarımızla hayatımıza entegrasyonu gibi her şeyin irdelendiği bir sezondu.

    3. bölümde şöyle bir diyoloğa şahit olursunanız...

    "bir şeyden şüphelendiğinde doğru çıkması her zaman daha iyidir bilirsin.
    sanki yıllardır çürük bir dişim varmış ve sonunda dilimi oraya değdirip
    tüm çürümüş pisliği çıkarıyormuşum gibi."

    ve en sonunda graininizi liam gibi çıkarmak zorunda kaldığınızda anlıyorsunuz çirkin insanlar elinizde jiletle kulağınızın arkasında yarık açmaya neden olabilecek zararlı "kimi kezban der" köylü kurnazlarıdır.

    o aptal kadının "evet kullandı" "arabadan aldı" demesi beni çıldırtmakta hala.

    (bkz: şark kurnazlarının hep çirkin olması)
    (bkz: altı üstü bir senaryodan etkilenip sözlükle dertleşmek)
    (bkz: brian welsh jesse amstrong a biat etmek)
    (bkz: david buradan sen çıkıcan gibi geliyor)
  • 1. sezonun ilk bölümündeki domuz olayı ile ilgili david cameron'un dedikodularının senaryolaştırıldığı düşünülmekle birilikte, gazetelerde işlenip, twitter da olay tt olunca bu bölümün yazarı charlie brokeer'da açıklama yapmış tabi "ben bu bölümü yazarken haberim yoktu böyle bir olaydan" diye ama rory kinnear'in david cameron'a çok benzemesinden ve olayın dedikodulardakini andırır şekilde gerçekleşmesinin insanda soru işaretleri bırakması mümkündür.

    gelelim dedikodulara,

    oxford zamanlarında sayın prime minister henüz öğrenciyken yani, kokain alışkanlığının ilk zamanlarında da diyebiliriz bu zamanlara, ki bir sürü fotoğraf ve hakkında arkadaşlarının isimsiz olarak gazetelere yolladığı bir sürü mektup söz konusu. kisacasi aşırılığa imza attığı zamanlardır bu zamanları.

    oxford'da zengin bebeleri partiler yapıp uyuşturucuyla kafa bulup zamanın rock parçalarıyla kendinden geçmekte ve değişik ilişkilere imza atmaktalarmış.

    cameronun da sonraki zamanlar da ilişki kurduğu bir dinner grup (heralde akşam yemeğinden sonra kafaları çekiyorlar) farklı cinsel aktivitelerde bulunurlarmış. bu sırada şahsın da ölü bir domuz kafasına, ki işin kötüsü yemek masasındaki, ağzını kullanmak suretiyle katıldığı söyleniyor.

    dedikodudur, kimi imzasız mektuplarla olayı ayrıntılansa da ingiliz gazeteleri de kanıt olmadığını yazıp sadece bir kaç aşırılık fotoğrafını öne sürmekteyken, black mirror'un bariz bir şekilde bu olayı senaryolaştırdığını düşünebilmek bu kadar rastlantının gerçekleşmesi sayesinde mümkün.
  • ayda bir bölümden fazla izleyemediğim, modern toplumun, teknolojinin, postmodern kültürün ve insanın acımasız bir eleştirisidir bu dizi.
    boş vaktim olduğunda, günde 8-9 bölüm dizi izleyebilen ben, bu kadar beğenmeme karşın, bir bölümden fazlasını izleyemiyorum bu dizinin. sonra haftalarca evirip çevirip dizideki olayları, karakterleri düşünürken yakalıyorum kendimi.
    umarım sezon başına 12 bölüm çekince bu derinliği ve özeni devam ettirebilirler.
  • her üç bölümün de konuları birbirinden tamamen bağımsız ve farklı, ımdb notu 8,5. ben de bölüm konularını kısaca özetlemeye çalışacağım, orijinal sitesindeki bilgilere bire bir bağlı kalarak. 1. bölüm : bu bölümde ingiltere kraliyet ailesinden bir prenses kaçırılır, kimin ne amaçla kaçırdığı, terör örgütü olup olmadığı gibi hiçbir bilgi yoktur. prensesi kaçıran kişi telefon ile aynı gün sabah çok tuhaf bir talepte bulunur; ingiltere başbakanı bir domuz ile cinsel ilişkiye girecektir ve bu ilişki naklen canlı olarak tüm ulusal kanallardan, aynı zamanda uydudan yayınlanacaktır. kişinin isteği budur ve saat 16:00’ a kadar süre tanımaktadır, aksi takdirde prensesi öldürecektir. olağanüstü bir senaryo ve muazzam bir final, insanoğlunun kendiyle yüzleşmesi, ne uğruna neleri feda edebileceği, ne kazanabileceği, ne kaybedebileceği müthiş çarpıcı işlenmiş. 2. bölüm : her biri birbirinden akıcı senaryolara sahip olmakla birlikte üç bölümün de öykü yazarı charlie brooker’dır – benim favorim bu bölüm. gelecek bir tarihte dünyada doğal kaynaklar tükenmek üzeredir ve enerji üretimi için insanlar pedal çevirmek zorundadırlar, insan gücüyle üretilen bu enerji ana bir tribünde toplanarak dağıtılmaktadır. çevirdiğiniz pedal kadar kredi kazanmaktasınız ve bu kredileri yiyecek içecek gibi gereksinimlerinizi karşılamakta kullanmaktasınız. müthiş sıkıntılı, boğucu ve robotik bir yaşam. bu dünyada bugün itibariyle sahip olduğumuz doğal güzelliklere ulaşabilmenizin tek yolu tv show yıldızı olmaktır, bunun için de milyonlarca kredi gereklidir sadece yarışmaya başvurabilmek için, yetenek sizsiniz benzeri bir yarışmada acun, sergen ve hülya’dan : )) geçer not alırsanız tüm zenginliklerin kapısı açılır ama ne uğruna ve neden ve nasıl ve ne zaman ve ne şekilde ??? 3. bölüm : yine gelecek bir tarihte geçen bu bölümde, insanların tüm yaşamı kulaklarının arkasına enjekte edilen mini bir chip’e kaydedilmektedir, istediğiniz an geçmişinizi tüm detaylarına kadar kare kare görme olanağına sahipsiniz, istisnaları da var elbet ama spoiler içereceği için yazamıyorum. arzu ettiğiniz zaman geçmiş anılarınızı bellekten silme olanağına da sahipsiniz, örneğin hiçbir kötü anıyı tutmayabilirsiniz hafızanızda, çok kullanışlı, pratik ve insancıl gibi algılanan bu uygulamanın beklenmedik çıktıları da olabilmektedir. bu bölüm de harikaydı.. her an geçmişinizi bir videodan izlemek ister misiniz ? ister iseniz , neden ? istemez iseniz neden ? izlemenizi kesinlikle öneriyorum, insanı meraklandırıyor, sersemletiyor, kendini sorgulatıyor ve daha neler nelerrr …
  • her bir bölümü ayrı etkileyici olan,devamının gelmesini her aklıma geldiğinde dilediğim şimdilik 3sezondan oluşan dizi.her bölümünü ağzım açık izledim,tekrar tekrar da izlerim.herkes izlemeli,izletmeli.
hesabın var mı? giriş yap