• nezihe meriç tarafından yazılan oyunu bu sezon istanbul büyükşehir belediyesi şehir tiyatroları sahneye koymaya hazırlanıyor. hülya karakaş oyunun yönetmenliğini üstlenmekle beraber sahneyi irem erkaya ile paylaşıyor olacak.
  • 27, 28, 29, 30 kasım 2019 tarihlerinde kadıköy haldun taner sahnesi'nde izlenebilecek ibb şehir tiyatroları'nın yeni temsili.
  • beğenemedim ya olmamış. oyuncu performansları kötü değil ama senaryo çok sıkıcıydı. üçüncü sınıf türk dizilerinden daha fazlası değil. 4,2/10
  • oyuncularını ve konusunu beğendiğim 1990 yılların türkiye'sinen bir kesit görmek isteyenler için gidisi tiyatro oyunu. dostluk ve insanlık kokusu var diyaloglarda...
  • şehir tiyatrolarındaki oyunlara çeşitlilik katan bir senaryo. fıkır fıkırlığıyla tatlış bir teyze ve modern zengin bir genç kız arasında geçen güzel bir oyun. ara ara söyledikleri “üç kız bir ana” türküsü de çok güzeldi.
  • dün akşam itibariyle kadıköy haldun taner sahnesi'nde izlediğim oyun. işin komiği ben tiyatroya "amanvermez avni"yi izlemek üzere gitmiştim, ancak dalgınlığıma gelip harbiye/haldun taner'i karıştırınca kısmetime bu oyun düştü :) fena da olmadı, 80 dakikalık mis gibi tertemiz bir oyun izledim. oynayan hanımefendiler de gayet iyiydiler; çılgın ama tatlı anaç teyze feriş'te hülya karakaş ve biraz histerik güneş'te ayşe günyüz bize karakterlerin duygusunu gayet iyi geçirdiler. oyun özetle yeni bir eve taşınan, tamamen farklı dünyaların insanları olan biri yaşlıca diğeri genç iki kadının yeni başlayan dostluklarının öyküsü. biraz türk filmi tadında denmiş, doğrudur. ancak oyun, iki kadının geçmişlerini, dertlerini, üzüntü ve sevinçlerini seksen dakikacık bir sürede anlatıyor ve seyircisini hiç sıkmıyor. çok çarpıcı değil belki, ama 95 yılında falan geçtiğini ve daha geçmiş zamanları anlattığını düşünürseniz damakta hoş bir tat bırakıyor...
  • dün akşam kadıköy haldun taner sahnesi'nde izlediğim, şehir tiyatroları'nın bu sezon sahnelenmeye başlanan yeni oyunu.

    oyunun afişi

    toplumun çok farklı kesimlerinden gelen, mutluluğu yakalayamamış, duyarlı, sevecen iki kadının hüzün dolu hikayesinin aktarıldığı oyunda, insanların birbirlerinin yaşamlarından nasıl ders alıp hayata umutla bakabilecekleri aktarılıyor.

    aynı apartmanda yaşayan biri orta yaşlı diğeri genç iki yalnız kadının dostluklarının temellerinin atıldığı akşamı onların geçmişleri, şimdiki zamanları, gelecekleri, hayalleri, hayal kırıklıkları, acıları ve diğer tüm hayat tecrübeleriyle sunmayı başaran oyun, kısa süresi boyunca elinden geldiğince bir şeyler anlatmaya çalışıyor. hayatını çantasının içine sığdıran, hiç ağırlık hissetmeden taşıyan bir kadınla, bavulunun ağırlığı altında ezilen bir başka kadının; gelenek görenek farklılığı, oyunun ilk anlarında çatışmalar üzerine kurulu bir şekilde ilerlese de bu farklılık ikisini de tamamlıyor ve bir gece boyunca uzun uzun konuşmalarını ve birbirlerine iç dökmelerini engellemiyor. oyun da tüm doğallığı ve samimiyeti ile bizlere 80 dakikalık kısa sayılabilecek süresi boyunca bu dostluğun temellerinin atılmasına şahit olmamızı sağlıyor.

    açıkçası oyun, bir olay yerine durum üzerinden ilerlediği için ve her şeyini iki karakterin arasındaki diyaloglara borçlu olduğundan kısa olmasına karşın yoğunluğu olan bir iş izletiyor. kimi yerlerde diyaloglarda tekrarlara düşülmesi ve yer yerse çok ardı ardına sıralanması oyunun ritmini ağırlaştırıyor ve tempo kaybına yol açabiliyor.

    90'ların ortasında yaşam standartları düşük olan ve merkeze uzak bir istanbul semtinde geçen hikaye, zaman olarak da o yıllara ait insanların masumiyetini, güler yüzlülüğünü, karşılıksız sevgisini ve misafirperverliğini feriş karakteri özelinde görme imkanı bulmamıza olanak sağlıyor. onun komşusu olan ve yaşama enerjisi 12 eylül ihtilali sonrası sevgilisinden kopartılmasıyla yok olan genç kadınla yollarının kesişmesi iki karakterin de hayatında bir dönüm noktasına yol açıyor. oyun bunun yanı sıra 1980-1995 yılları arasında ülkede yaşananlara dair de siyasi ve toplumsal göndermeler içererek bir nebze olsun alttan alta eleştirisini de yapıyor.

    oyunun teknik detaylarına gelecek olursak ilk olarak dekor ve sahne tasarımı ile başlamak istiyorum. ne yazık ki oyunun en zayıf kısımlarından biri buydu ve ilkokul müsameresi kıvamında hazırlanan sahne tasarımı ve üç beş dekor, oyunu çok sıradan bir hale dönüştürüyor ne yazık ki. olaylar eve yeni yerleşen feriş karakterinin evinin bir odasında geçtiği için boş olması çok eleştirilemez fakat balkon detayının dahi basit bir şekilde düşünülmemesi ve oyunun sahnelendiği yerin son derece küçük bir alanla sınırlı kalmasından dolayı sahnenin tamamı çok boş kalıyor ve teknik anlamda ortaya çıkan iş çok amatörce görünüyordu. diğer teknik detaylardan ışık kullanımı ise biraz daha ortalama sayılırdı ve ön-arka oda, balkon ve içeri ayrımı ışık kullanımı ile rahatlıkla görülebiliyordu.

    oyundaki karakterlere hayat veren hülya karakaş ile ayşe günyüz demirci'nin performansları da ortalamanın üzerinde sayılırdı ve yeni bir oyun için çok sırıtan şeyler de yoktu. özellikle hülya karakaş'ın hayat verdiği karakterin cana yakınlığını ses tonu ve hareketleriyle oldukça içten oynaması da oyuna dair az sayıdaki güzel detaylardan biriydi.

    geçmişe dair samimi komşuluk ilişkilerine bakıp yâd etmemize de fırsat sunan oyun, şans verilmesi gereken ama büyük beklenti ile izlenmemesi veya izlenmese de çok bir şey kaybedilmeyecek bir eser.

    oyun için verdiğim puan: 5,5
  • ibb tiyatrolarının ortalama oyunu. metin biraz sıradandı bana göre, çok fazla mesaj verme kaygısı güdülmüş ve şundan da olsun, bu tiplemeden de koyalım, şuna da değinelim denilmiş sanki. dekor sade ve biraz özensizdi. sahnenin ortasında kalakalmıştı. oyunculardan ayşe gündüz demirci genç, fazlasıyla heyecanlı, tutkulu ve histerik bir karakteri canlandırıyor ancak ben konuşmasını ve hareketlerini oldukça abartılı buldum. tek perde, 80 dakika. iyi seyirler.
  • olmamış oyun. fikir güzel o zamanki ruha bir özlem var ama oyun çok yavan kalmış.

    4/10
  • şehir tiyatroları bu sene ne yapmaya çalışıyor anlamadım...

    yeni bir oyuna büyük bir heyecanla gittim ve birçok sahnede esnemekten ağzım ayrıldı. olmamış oyun. oyuncuların oyunculukları da iyi değildi. beni oyunun içinde hiç hissettirmediler... sanırım birçok kişi de benimle aynı fikirdeyi. koşarcasına uzaklaştı seyirciler salondan. oyun bitmeden kalkıp giden de vardı, saygımdan yapmam ama normal buldum bu durumu.

    ay, carmela vardı sırada. ona da benzet minvalde yorumlar yapılıyor. sanırım gitmeyeceğim...

    nerede karıncalar bir savaş vardı ya da oyunun oyunu, nerede çın sabahta...
hesabın var mı? giriş yap