• sözün kafi gelmemesi durumu.
  • birbirini konuşmadan anlayabilen insanlar için önemsizdir.
  • ağlasam sesimi duyar mısınız,
    mısralarımda
    dokunabilir misiniz,
    gözyaşlarıma, ellerinizle?
    bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,
    kelimelerinse kifayetsiz olduğunu
    bu derde düşmeden önce.
    bir yer var, biliyorum
    her şeyi söylemek mümkün;
    epeyce yaklaşmışım, duyuyorum
    anlatamıyorum.

    orhan veli kanık

    (bkz: serbest çağrışım)
  • emil michel cioran şunları söylemiş**;

    "tesadüf veya mucize eseri kelimeler uçup gitseydi, tahammül edilmez bir bunaltı ve bir sersemlik içine düşerdik. bu ani sessizlik bizi en zalim azaplara maruz bırakırdı. bizi ürküntülerimizin efendisi kılan şey, kavram kullanımıdır. ölüm deriz - ve bu soyutlama onun sonsuzluğunu ve dehşetini hissetmekten muaf tutar bizi. şeylere ve olaylara ad vererek açıklanamaz'dan yan çizeriz: zihin faaliyeti kurtarıcı bir sahtekarlıktır, bir es geçme alıştırmasıdır; yumuşatılmış, rahat ve yanlış bir gerçeklikte gidip gelmemize imkan verir. kavranılan çekip çevirmeyi öğrenmek -şeylere bakmayı unutmak ... düşünüş bir firar gününde doğmuştur; bunun sonucu olarak sözel tumturak gelmiştir. ama kendimize döndüğümüzde ve yalnız olduğumuzda - kelimeler eşlik etmeden- vasıflandırılmamış evren, saf nesne, çıplak olay keşfedilir: onlarla yüz yüze gelme cüreti nerede bulunur? artık ölüm üzerine kurgulara dalınmaz, ölüm olunur; hayatı süslemek ve ona hedefler tespit etmek yerine, zırhı kaldırılır ve doğru anlamına indirgenir: kötülük için bir hüsnütabir. büyük laflar: kader, bahtsızlık, talihsizlik parıltılarından mahrum kalır; yaratığın çökmüş uzuvlarla kapışma halinde olduğu, bitkin ve şaşkınlıktan serseme dönmüş bir madde tarafından alt edildiği de o zaman idrak edilir. insanın elinden mutsuzluk yalanını alın, ona bu sözcüğün altına bakma gücünü verin: kendi mutsuzluğuna tek bir an dayanamazdı. onun çökmesine engel olan, soyutlamadır; içeriksiz, saçıp savrulmuş ve şişkinleşmiş seslerdir; dinler ve içgüdüler değil.

    adem cennetten kovulduğu vakit, kendine zulmedene verip veriştirmek yerine, şeylere ad koymaya girişmiştir: onlara rıza göstermenin ve onları unutmanın yegane yoluydu bu; - böylece idealizmin temelleri atılmış oldu_. ilk kem küm edenlerin ağzında sadece bir hareket olan şey de platon, kant ve hegel'de teori haline geldi. başımıza gelen kazaya fazla takılıp kalmamak için, ismimize kadar her şeyi zatiyete döndürürüz: isminiz paul veya pierre iken nasıl ölünür? her birimiz, varlığımızın kırılganlığından ziyade ismimizin sarsılmaz görünümüne dikkat ederiz, bir ölümsüzlük yanılsamasına bırakırız kendimizi; bunun telaffuzu ortadan çekilse bütünüyle yalnız olurduk; sessizliği benimseyen mistik, yaratıklık durumundan vazgeçmiştir. onu bir de imansız-nihilist mistik- olarak tahayyül edelim; yeryüzü macerasının felaketle taçlanmış hali gelir karşımıza.

    ... insanın kelimelerden bezerek, zamanlan yineleyip durmaya son vererek, şeylerin isimlerini geri alacağını; isimleri ve kendi ismini, ümitlerinin gömüleceği büyük bir ateşte yakma törenine atacağını düşünmek fazlaca tabiidir. hepimiz bu son modele doğru koşarız, dilsiz ve çıplak insana doğru ..."
  • bakın melodik anlamda değil bu. kulağa hoş gelen bir ispanyolca'yı konuşmayı kim istemez? bu sadece dans ettirir insanı. durum bundan çok daha vahim. ağlatır insanı ve geçmez sessiz bir oda içindeki bunaltı. neden mi? çünkü zihnini boşaltmak için gerekli kelimelerin yoktur cebinde. kendine bile açıklayamazsın saçlarını kaşındıran düşüncelerini. yoktur işte bir karşılığı.

    şöyle iki kıvrımla hareket etse, döktürse ya dilim. en çok da açıklanmayi bekleyen, karanlık kapılar ardında özgürleşmeyi bekleyen pinekleşmiş fikirlerim sevinirdi buna. ama nafile. ya dilim bırakacak gardiyanlığı, ya fikirlerim çürüyecek gün yüzü görmeden.

    öyleyse bana hak verin ve yargılamayın küfürlere sığındığım zaman. an bu an. sikeyim tüm sözlükleri durmadan.
hesabın var mı? giriş yap