• enfes bir anime. kimetsu no yaiba'yı izledikten sonra bu animeden haberim oldu. ben de tüm düzenim mahvolmuşken zamanım boşa geçmesin diye daha pasif bir eylem olan izleme eylemine yönelmek istedim. doğru bir kararmış.

    --- spoiler ---

    hikayeyi sevdim. işleniş biçimi de hoşuma gitti. hyakkimaru bedenini alma konusunda sonuna kadar haklı. karakterlerin bunun bir türlü anlamaması, çoğunluğun refahı uğruna bir kişiyi, o kişinin haberi dahi olmadan kurban edilmesini doğru kabul etmesi açıkçası çok sinirimi bozdu. neyse ki sonunda anladılar: böyle kolay elde edilmiş refahın sonsuza kadar sürmeyeceğini.

    finali sevemedim. bence bu animeye daha epik bir sahne yakışabilirdi. çok sakin kalmış. ama güzelliğine gölge düşürmüyor. tek başına 9. bölüm bile yeter. hiç bahsedilmemiş burada, şaşırdım. dororo ve annesinin ölmemeye çalıştığı kısımlar en dokunaklı yanıydı. öyle kötü hissettim, öyle ağlattı ki beni! hiç sevmedikleri samurayların dağıtacağı yemeklere muhtaç kalmaları, onlara ihanet eden adamla o yemek dağıtılan yerde karşılaşmaları. dororo o adama kötü davranırken annesinin onu engellemesi. yemek herkese yetmeyeceği için annesinin öne çıkıp yalvarması, yemek için bir kapları olmadığı için kadının avucunu açarak yemeğin oraya konmasını istemesi, ellerinin yanması. dororo'ya götürüp yedirmesi. burada anlatınca belki üzücü durmuyordur ama bu sahneleri çok iyi anlatmışlar. aslında ilk bölümleri çok daha iyiymiş, düşününce. sonradan daha duygusuz bir animeye dönüşmüş. mio'lu bölümler de gayet iyiydi. hatta orada çok güzel bir diyalog geçmişti dororo ve mio arasında:

    d: işe mi gidiyorsun?
    m: oh, işimin ne olduğunu biliyorsun.
    d: bilerek bakmadım!
    m: sorun değil. bundan utanmıyorum. bu, hayatta kalmak için. ama uzak durmak istersen anlarım. iyi bir iş değil. ama senin yaşındaki bir çocuğun işimi anlamasına şaşırdım.
    d: annemle çok seyahat ettim. ve ne kadar acıkırsak acıkalım annemin tek yapmadığı iş oydu.
    m: ne muhteşem bir anne.
    d: ama o şekilde annem öldü. annem muhteşemdi ama hayatta kaldığın için sen de öylesin. muhteşemsin!

    --- spoiler ---
  • abartıyor diyecekler ama öyle böyle olmayan fevkaladenin fevkinde bir anime. bir gecede yedi bölümü salya sümük izledim. erken kalkacağımı bile bile sabahın üçüne kadar ekrana bağlandım. bu ne muazzam bir hikaye kardeşim, hiç vicdan yok mu sizlerde. daha sonra editleyeceğim, bu kadar övmek yetmez.
  • son iki yıldır anime dünyasından kopmuş ve artık eskisi gibi kolay anime beğenmeyen bana ilaç gibi gelmiş animedir. sayesinde yeniden anime izleyesim geldi. yıllarca devam sezonlarını bekletip insanı çileden çıkartmayan ve baştan sona tutarlı bir şekilde final yapan animelere bayılıyorum. dororo da onlardan biri. 2019’un bana göre en iyi animesidir.
  • ne zamandır izlediğim en iyi anime. hikayesi biraz karanlık ama sürükleyici de aynı zamanda. bana biraz fullmetal alchemist i hatırlattı.
    --- spoiler ---

    organlarını geri kazanırken en merak ettiğim sey kulağını ne zaman alacağıydı. duyduğu ilk sesin bir kadının ağlayışı olmasına üzüldüm.
    --- spoiler ---
  • tek başına kötülük problemini ele almadığı için etkileyici bir seri. temel olarak edilen mücadele bir insan için bir topluluk feda edilebilir ya da aksine bir toplum için bir insan feda edilebilir mi?

    soru öylesine zor ki üzerine uzun süredir kulukçaya yatırdığım düşüncelerle vardığım sonuç, yönetmenin bir insanın yaşamının her şeyin üstünde olduğu yönünde oldu. toplumu değerli kılan, oradaki yaşam. öyleyse bunun tekliği ve çokluğu söz konusu değil. tek başına bir kişi de kıymetli hakeza bir topluluk da. bu konu üzerine çok güzel bir replik vardı ipek örümceğinin hikayesinde: bir köylü fakirlik içerisinde, aç kalma pahasına yemeğini hasta görünen örümcekle paylaşır. ancak elbette onun bir "pokemon" olduğunu bilmez zira insan görünümündedir. köylü, örümceğin/böceği öldürebilecekken, incelikli davranır ve yaşaması için yardım eder. bir hayvan ya da insanın yaşamının eşit derecede önemli olduğu fikrine sahiptir.

    bütün yaşamlar eşit ve bu hayatta feda edilecek olan yaşamların değeri sayısıyla ilgisiz. sanırım kazanılmamış, uğruna fedakarlık yapılmamış her şeyin pahalı bir bedeli oluyor. iblislerle anlaşma yaparak bir beden karşılığında bir kavmin geleceğini garanti altına almak; hiç fedakarlık yapmadan, hiç gayret göstermeden sunulan güzellikleri bedel ödemeksizin almak manasına da geliyor. peki bu güzelliklerin, refih yaşamın sağlayıcısı kim? evladını feda ederek topraklarını güvence altına aldığını düşünen bir hükümdar olarak görünüyor ilk etapta. ancak bu toprakların güvence altında olmasının temel sebebi, felaketlere uğramasının altında yatan sebeple aynı.

    iyilerin ilk kaybedişini habil meselesinde görüyoruz, demişti şaban ali düzgün. bir kez daha kaybedişini de bu seride seyrediyoruz. seyrediyoruz dedim, çünkü edilgen konumdayken seyrediyoruz, etken konumdayken izliyoruz. bir seri olduğu için seyretmek fiilini kullanmak uygun düşüyor. ancak şimdi meseleyi mevcut yaşamımızda tatbik etmek hiç zor değil. kolektif yaşamlarımızda da iyiliğin defalarca yenildiğine şahit oluyoruz. tabii burada tek tek iyiliğin, kötülüğün, zaferin ne olduğunu düşünmek gerekiyor.

    hyakkimaru'nun bedenini bir hükümdarın ayrıca bir baba olarak da halkının refah içinde yaşayabilmesi için feda etmesi iyilik olarak tanımlanabilir.

    öte yandan, hyakkimaru'nun iblislerle savaşıp o halkın güvende olmasını sağlaması iyilik olarak tanımlanabilir.

    bir diğer yandan onun bedeninin bir parçası olarak hyakkimaru'nun gözlerinin kaybetmiş olsa dahi kardeşi olarak tahomaru'nun hyakkimaru'ya vermek için kendiyle mücadelesi de iyilik olarak tanımlanabilir.

    tahomaru meselesini biraz daha açmak istiyorum. tahomaru bir savaşçı, bir hükümdar oğlu, en yakın arkadaşlarını kaybediyor. ve nihayetinde sebebi ağabeyi hyakkimaru. ancak o, iblislerle yaptığı anlaşmayla hyakkimaru'nun gözlerini alarak onu cezalandırmayı hedeflemiş olsa dahi bundan vazgeçip önceliğin, asıl hak edenin hyakkimaru olduğuna inanıyor ve gözlerini, hyakkimaru'nun kalan son eksik organını ona teslim ediyor. tahomaru da kemale eriyor, hyakkimaru da bedenen tamamlanıyor. burada bir tamamlanışı izlemiş olduk. sürekli ondan alınmış, esirgenmiş yarım bir sevgiyle ve daha da ağırı yok sayılmanın getirdiği eksiklikle, buhranla bir ömür yaşamasına rağmen yine de bir insan yaşamının ne denli kıymetli olduğunu bu davranışıyla görüyoruz.

    gariptir ki seride bir yer alış bahsi çok sık mevzuya dönüyor. çırağın ailesini savaşta öldüren doktorun çırağının yerini hyakkimaru'nun alması, hyakkimaru'nun yerini kısmen de olsa tahomaru'nun alması, dororo'nun annesinin yerini kimi başka kimselerin alması ve dororo'nun ailesinin yerini hyakkimaru'nun alması.

    ve tabii dororo'dan da söz etmeden olmaz. dororo kardeşim olsa bu kadar sevebilirdim dediğim bir karakter. mangalarda erkek olarak geçse dahi bir kız kardeş olarak kabul ediyorum onu. güzel gülüşü, yamuk dişleri, müthiş dilbazlığıyla yeri apayrı kalacak bir karakter.

    ve dororo serisini güzel yapan, güzeli güzel yapan şeyin bizatihi kendisi; doğa yasalarının görünürlüğü: hiçbir karakterin tamamiyle ne iyi ne kötü olması. kötü yönleri olduğu kadar iyilikleri de olan biri olarak almaları çok hoş. ipek örümceği, koca bebek de dahil olmak üzere kötü tamamiyle kötü değil. keskinlikleri olmayanların derinliklerine şahit olabildiğimiz tatlı ve vurucu bir anime.

    çizimleriyse sahiden çok güzel.
  • tadımlık, damakta hoş bir lezzet bırakan anime. şu açılış müziği için bile izlenebilir.

    --- spoiler ---

    tahomaru, sen haksızsın ibne!
    --- spoiler ---
  • an itibariyle 17. bölümde olduğum muazzam ötesi anime

    ----spoiler----

    bana fazlasıyla ursula k. le guin'in omelas adlı hikayesini anımsattı. minik bir bebeğin uzuvlarını, duyularını alarak karşılığında halkına bereket veren bir baba figürü... dororo ve hyakkimaru'ya protez uzuvlarını veren geçmişi vahşetle dolu adam dahi hyakkimaru'nun kendi bedenine tekrar kavuşmak istemesini sakıncalı görüyor. günahsız bir kişinin omuzlarına yüklenen yükle bütün bir halkın refaha ve huzura ermesi, çoğunluğun mutluluğu için minik bir bebeğin her şeyinin elinden alınması beni o kadar öfkelendiriyor ki. bu gerçeği bilen insanlar nasıl hyakkimaru'yu mücadelesi için nasıl bu kadar acımasızca eleştirebilir? çoğunluğun mutluluğu birinin acıları ile varsa ve bunu bilen insanlar bu şekilde güllük gülistanlık yaşayıp kendilerine bu yaşam tarzını hak görüyorsa o toplumun toptan hyakkimaru tarafından temizlenmesi zerre rahatsız etmez beni. tam bu noktada o kadar sinirlendim ki animeyi izleyesim gelmiyor bu noktadan sonra.
    çoğunluğun mutluluğun ve yararının ön planda tutulması kadar saçma bir şey yok. fate zero'daki karakter de böyleydi. izlemeyenler için bayağı bir spoiler olacak ama sevdiklerini çoğunluğun yararı için azınlıkta kaldığı an affetmemiş ve ölmelerine izin vermişti. 51 kişiye 50 kişi varsa 51 kişiyi tercih etmişti. hayatta kalan 51 kişinin arasında 25 kişiye karşı 26 kişiyi tercih etmişti. en sona gelindiğinde çoğunluğu seçerek devam ettiğinde geriye kimse kalmamıştı. çoğunluktan hiçbir zaman hoşlanmamış biri olarak hyakkimaru'nun kendini bulma çabasında o refah içindeki halkı umursamaması yapabileceği en doğru şey.
    iblisleri, canavarları öldürdüğü için insanlığını kaybettiğinin vurgulanması ise tamamen deli saçması. neyse zorlanarak da olsa izlemeye devam edeceğim. hyakkimaru'nun tüm uzuvları için, elinden alınanlar için, iğrenç ailesinin fedakarlık kisvesi altında onu hiçe saymasına rağmen yoluna devam ettiği için...

    ---spoiler---
  • osamu tezuka'nın aynı adlı mangasına dayanan 2019 yapımı 24 bölümlük bir animedir.

    hyakkimaru'nun varoluşsal sancılarının felsefi bir şekilde animeye sindirilmesi hoşuma gitti:

    --- spoiler ---

    örneğin hyakkimaru insana dönüşmeye başladıkça duyduğu acı da artmaya başlıyor. acılar, özgürlüğünü kısıtlamaya başlayıp eskiden yapabildiği şeyleri yapamamasına sebep oluyor. acılarının onu yönlendirdiği şeyleri yapmaya başlıyor ve gitgide acı duyma kapasitesi artıyor. insanlaştıkça zayıflıyor, güçsüzleşiyor ve kötüleşiyor.insanlaştıkça ruhu temiz kalamıyor, kirleniyor... ama en sonunda tüm bunlara rağmen yine de iyiliğe dönebiliyor. insanın, iki uç arasındaki aşırılıklar içerisinde istediği yeri seçebileceğini görüyoruz ve insanı insan yapan özelliklerin, bu iki uç arasındaki mesafeyi gitgide arttırdığına tanık oluyoruz anime boyunca. hyakkimaru'nun en şeytani halinin de en ruhani halinin de en insan olduğu hali olması güzel bir ayrıntıydı. animede geçen şu replikler de bunu destekliyor sanki:
    kendi ellerimizle kazanmadığımız hiçbir şeyi koruyamayız… iki şekilde de insan olmayacaksınız. insanlar ancak
    iki sıra dışı ucun arasında savaşır. ya da belki de bizi insan yapan budur. deneyene dek bilemezsin.

    beğenmediğim yanları şunlar oldu:
    ilk birkaç bölümden sonra hyakkimaru'nun galip geleceğinden o kadar emin oluyoruz ki boss fight'lar heyecansız bir hale gelmeye başlıyor. bakalım hyakkimaru bu bölüm sonu canavarını nasıl öldürecek acaba diye izlemeye başlıyoruz bir noktadan sonra.
    finalinin de biraz zorlama ve aceleye gelmiş olduğunu düşünüyorm. hadi 24. bölümde her şey bitsin diye olaylar hızlıca bir şeylere bağlanılmaya çalışılmış, bakın oldu bittiye getirilmiş sanki. ben şahsen hyakkimaru'nun iblislikten "imana gelmesi"ni güzel bir karakter gelişimiyle bir 5-10 bölüm daha izlemek isterdim. ne bileyim bu sırada da keşişin hikayesi anlatılırdı, dororo'nun hikayesi biraz daha derinleştirilip ileride ne yapacağı falan biraz gösterilirdi vs. vs.

    son olarak izleyen herkese en az birkaç tane japonca kelime öğretiyor: hanikiii, okoça, soka, sodosne, wakkarimaşta, kişi
    o kadar tekrarlıyor ki ben bunları öğrendim en azından*
    --- spoiler ---
    edit: yazım yanlışları düzeltildi
  • --- spoiler ---

    tahomaru diye bir tane şımarık piç var nefret ediyorum nefret.
    --- spoiler ---
  • karakterler bir nebze özgün gibi gözükse de sevilmesinin en büyük sebebinin eski klasiklerden parça parça bir şeyler aşırması olduğunu düşündüğüm anime. içinde bir çok önceden işlenmiş hikaye var, ve hatta bazıları birebir aynı neredeyse. bence burada farkı bu konuları daha karanlık, sert ve daha iki yönlü işlemiş olması. iyi ki aşırmışlar gibi. bir gecede bitti.

    bu aralar ben de diyordum ki yaşlandım herhalde; anime izlemekten eskisi gibi keyif alamıyorum. meğer sorun bende değilmiş. şöyle anime yapın da izleyelim lan işte.

    ayrıca millet bokuyla oynatırken karakterleri sırf dizi uzasın diye, bu adamların bu kadar malzemeyle, gayet uzun uzun anlatılacak bir konu varken bu kadar kısa kesmelerine şaşırdım. daha detaylı, daha güzel hikayeler çıkabilirdi.

    yine de alucard netflix'e geçince* birden biseksüel olup, grup sekse falan düşerken amazon prime anime konusunda ümitlendirdi beni sanırım.

    --- spoiler ---

    buradan özellikle 22. ve 23. bölümler özelinde belirtmek isterim ki;

    sizin refahınızı, toprağınızı sikeyim sayın daigo klanı.

    --- spoiler ---

    edit: came adlı suser'dan gelen son bilgilere göre, anime 60'larda yayınlanan bir mangaymış zaten. bir çok animeye-mangaya fikir babası olmuş olma ihtimali yüksek. ne varsa eskilerde var işte.
hesabın var mı? giriş yap