• görünürde beyoğlu’nun arka sokaklarından galip, pupi, peri, sela ve sivri’nin hüzünlü hikayesi gibi görünen bu roman, üç yüz küsür sayfa içinde insana pek çok şeyi (dilimi korkak alıştırmayayım, yaşadığı hayatı) sorgulatmayı başarmış bir eser bence. düşleri sadece düşleri söylemeye yemin etmiş bir kitap düş kıyamet. anlatılan beyoğlu’nun arka sokaklarının yitiklerinin hikayesi gibi dursa da daha karşıdan “ben aslında senin hikayenim” diye bağırıyor. çok iyi bir kurgu, kurgunun iyiliğiyle yarışır sağlam gözlemlerle, tespitlerle bezenmiş. “devrim niteliğinde tıraş bıçağı” gibi gudik reklam metinlerine kafayı takarak devrim yapmanın tıraş bıçaklarına kaldığı bir memlekette yaşadığımızı, salyangoz özlü krem formüllerinin prim yapmasına bozularak salyangozların manasız suratlara merhem olacağını bilseler yaşamaya tenezül dahi etmeyeceğini gözümüze sokuyor elif durdu. düş kıyamet, devrimin bir ihtimal olduğu, çok da güzel olduğu düşlerden bugünkü rezilliğimize, tam da kıçımız üstüne düşürüyor bizi.

    itikafa çekilen sela, aydınlanma sürecinde dikkatimizi sofraya aç oturup aç kalkan peygamberin öğretisini anlatan hoca efendinin tıka basa yiyerek şişmanlamaktan çekinmemesine çekiyor.

    galip, cinnetin cenneti haline gelmiş beyoğlu’nun cetvelle çizilmiş hudutlarında, birilerinin beş yıldızlı otellerin çatı restoranlarında kadeh tokuştururken, birilerinin de herkesin eşit olduğu ya da kimsenin eşitliği sallamadığı arka sokaklarda sessizce ölmelerinin beklendiğini anlatıyor.

    bir roman kahramanı olduğunun son derece farkında olan peri, romanın içinde epik epik gezinirken ikinci cildin asla yazılmamasını diliyor. üstelik hayatı bildiği gibi yaşadığı için daha incelikli öykülerden mahrum kaldığını, uzun soluklu yalanlara inanmayı başarsaydı iyi kalpli prens ile güzel prensesin kırk gün kırk gece süren düğünlerine şahit olabileceğini anlatıyor.

    kendisinin geçmişine dair yeterince bilgi edindikten sonra acıdığım ve haline çok üzüldüğüm sivri ise hapishanede siyasi suçluların içine düşüp kendi aralarında kavgaya düşmüş ağır komünizm işçilerinin durumunu “akıllı düşünürken deli işini yola koyar”la iki saniyede özetleyiveriyor.

    evinin ışıkları hiç sönmeyen, şatafat insanı pupi ise bence romanın en büyük sürprizini yapıyor.

    bir çırpıda okunan, akıcı ve sağlam bir roman olmuş düş kıyamet. çemberin dışında yer almayı hiçbir zaman göze alamamış her beyaz yakalı gibi ancak “işten eve” “evden işe” servis yolculuklarımda okuma fırsatı buldum ben bu romanı. evimin önüne gelip duran şoför tarkan abi her akşam kitaptan kopmayı başarıp araçtan inebilmemi sabırla bekledi. romanın içinde turlayan karakterimiz peri’nin gücüne gitmesin ama ben keşke ikinci cildi de olaydı da okuyaydık dedim. hadi o zor belki ama ferhan şensoy’un arka kapaktaki tanıtım yazısında elif durdu’nun “başka yelkenlilere binerek yeni yazılara seyr-ü sefer edeceğini” müjdelemesinin bu kitabı benim gibi çok sevmiş bütün okurları sevindirdiğini düşünüyorum.

    son dönemde en çok satanlara bakıyorum, ortalığın allahlı kitaplardan geçilmemesine bozulup duruyorum. elif durdu da bu güzel romanın adını “en güzel düşler allah’ındır” ya da “kıyamet-i suğra’dan kıyamet-i kübra’ya düşerken allaha sığın” falan koysaydı şüphesiz daha çok ilgi görürdü diye düşünüyorum. yine de şüphesiz ki o kitapların okuyucu kitlesinin böylesi sağlam romanlara ilgi göstermemesinde de bir keramet vardır. kerim olan allah da kerametini gösterip kaliteli edebiyatın bu topraklarda kadrinin bilinmesi konusuna bir el atabilirse bu kulunu mutlu eder.
  • ortaoyuncular'ın devamlı oyuncularından,masal müfettişi oyununun la fontaine'i elif durdu'nun çıkartmış olduğu ilk kitabı.

    --- spoiler ---

    "ölü olduklarını anlayamayacak kadar aymazdı ruhları.saldırgan,huzursuz ve sıradan bir kâbus kadar kasvetliydiler.gerçek olmadıklarını ve sabah uyanınca her şeyin biteceğini biliyorlardı,yine de yapış yapış düşün içinde debelenmekten kurtulamıyorlardı."

    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap