• 'herşey aslında bir bengal kaplanının rüyasından ibaret belki de...'' demişti borges.
    oldukça tuhaf ve zalim bir metafor olsa da, insanın kafasındaki gri hücrelerde parlak akisli soru işaretlerinin koşmasını sağlıyor. rüya ile gerçek arasındaki jilet kadar ince çizgi ise farkında olmadan geçiliyor böylece. bir soru düşüyor ister istemez insanın aklına; ''bu bengal kaplanı rüyadan uyandığında yani gerçekliğine geri döndüğünde bizim o gerçeklikteki karşılığımız nedir?'' ben yine cihangir sokaklarında lightspeed'e geçmiş bir millenium falcon misali helezonik ışıklar perspektifinde mi görüyorum kaplanın dünyasını, yoksa kaplanın ışıldayan tüylerinin üzerinde mi birleşiyor düşüncelerim? bilmiyorum. algının kapıları tam olarak açılmasa da aralanıyor gözlerimin önünde ve ben bu sefer anahtarın boğazımda kalması pahasına da olsa rengarenk basamaklarda ilerlemeye devam ediyorum.
    yanıp sönüyor, yanıp sönüyor, yanıp sönüyor,
    yani görüyor-um, görüyorum.
    yarı görüyorum, yarı kör bir şekilde ilerlemeye devam ediyorum.
    kör bir noktada kırılan ışık beni aklımı kaybedip oynamaya davet ediyor. kendimi oynarken görüyor ve bir süre küçük bir kızla beraber oynuyorum. gökyüzünde beliren ahenk şövalyeleri ise dörtnala sürüyor atlarını aydınlıklara. kaldırımlar bir an için dünya ve üzerine düşüp yayılan yağmur damlaları ise sınırlarını vahşi bir şekilde genişleyen ülkeler gibi. kanatlar kırıyorum, kanıtlar buluyorum. kan atlar gibi oluyor yüzüme. derinliklere tüpsüz dalsam da nefes alıyor, en dik yamaçlara kancasız tırmanıyorum. yükselikte de, en dip derinlikte de bir şekilde sağ kalıyorum. ne diplerde boğuluyorum, ne yamaçlardan aşağı düşüyorum. ben orada olmadan para kazandırıyor iddia kuponları. kocaman dünya tiyatrosunda, shakespeare'e başkaldıran bir oyuncu okuyorum ve yazılmış replikleri bırakıyorum, doğaçlama tiradlar dökülüyor dudaklarımdan. izleyicilerin olmadığı salonlarda çınlıyor alkışlar kulaklarımda. rolümün sona ermesi gerekiyor ama artık ne metini umursuyorum, ne de benle beraber rol yapanları. bu sahnede kısa bir süreliğine de olsa kendimi oynuyorum.
    ve bum, 24'e 88 koordinatlarında uyanıyorum...
    canım ceylan eti istiyor, tatlı tatlı, ağzım sulanıyor, biraz daha uzanıyorum ağacın gölgesinde.
  • seneler önce bakırköy özgürlük meydanına doğru giden caddede, mağazalardan birinin yanına konmuş aynadaki aksime selam verip gülümsemişliğim var
  • yurda gizlice soktuğum bira eşliğinde alice cooper - i'm eighteen dinleyip 18 yaşıma saniye saniye, dakika dakika bastığım o anlardaki kendime bakıyorum, bir de şimdiki halime bakıyorum.

    bana ne oldu, ben bunları hakedecek ne yaptım, bu hale nasıl geldim, nerede yanlış yaptım diye sormadan duramıyorum kendime.
  • tanrım bana da bişeyler yaratsana?
  • kimse "hayatta her sey guzel olacak" demedi, bunu biliyordum.
    ancak boyle olmasi da gerekmezdi.
  • kıskanıyorum hem de çok, aramızda hiç bir şey yok henüz yok yani. aynı işyerinde çalışıyoruz. hoşlanmaya başladım diğer arkadaşlar gözümde tehlike olmaya başladı. hepsinden kıskanıyorum. işin en kötü yanı ise anlatacak kimse yok gelmiş burda itiraf ediyorum. öyle bir şey işte mutsuzum bu sebepten.
  • sik gibi bir iş yerinde çalışıyorum
  • converse giydigim gunler mutemadiyen yagmur yagar.bugunde beni sasirtmadi yine ayagimda converselerimle islandik.
  • bugün yine bir karar aldım. ama bu kararı hep alıyor, sonunu getiremiyorum. belki de düzlüğe çıkaracak doğru uygulama. farkındayım, herşey insan'ın kendinde bitiyor, ama zor olanda tam olarak bu.
  • sohbet esnasında karsimdakine bir seylerden bahsederken "azizim" diye hitap etmek istiyorum. ama ne hikmetse tepki alırım korkusu var. ya bende ya da sohbet ettiklerimde sorun var.
hesabın var mı? giriş yap