222 entry daha
  • öncelikle, bu başlıkta 2. entry'im. ilk entry'de unbreakable ve split'ten biraz bahsedip glass için tahminlerde bulunmuştum. ortalık durulduktan ve ben filmi izledikten sonra gelip bir değerlendirme yapmak istedim. başlayalım madem.

    amerika'da 18 ocak 2019'da vizyona giren, unbreakable ve split filmlerinin devam filmi.

    öncelikle bu film, kesinlikle mr. glass'ın filmi, burada anlaşalım. unbreakable, david dunn'un (bkz: bruce willis), split ise kevin wendell crumb'ın (bkz: james mcavoy)'un filmi. oyunculuklara diyecek yok zaten. mcavoy, split'teki performansını devam ettiriyor. samuel l. jackson ve bruce willis de unbreakable'da oynadıkları gibi bu filmde de gayet karakterlerini iyi yansıtıyorlar.

    shyamalan bu filme ek bütçe oluşturabilmek için evini ipotek ettirmiş. yani adamın bu film için ne kadar ciddi olduğunu buradan anlayabiliriz.

    filmde kullanılan renklere tek kelimeyle ba-yıl-dım! (spoiler'da biraz daha bahsedeceğim.)

    dunn için yeşil, hayatı ve psikolojiyi simgeliyor, kendisi hayatın koruyucusu.

    kevin için sarı tonları, çünkü budizm ve şamanizm dini seromonilerini anımsatıyor. bunun nedeni ise, beast'e, kırılmış yani zarar görmüş veya acı çekmiş olan insanlara kurtarıcı gözüyle bakıyor shyamalan. kendisi evangelist olarak tanımlıyor beast'i.

    mr. glass için ise mor tonları çünkü glass, kendisini haşmetli ve asil gördüğü için. glass, kendisinin, çizgi romanların baş karakteri gibi görüyor. (ki öyle gibi gibi.)

    --- önceki entry'de nerelerde yamuldum/tutturdum ---
    --- glass spoiler ---

    şimdi, shyamalan, twistlerinden dolayı tahmin edilmesi zor ama aman aman da imkansız olmayan bir yönetmen. burada anlaşalım.

    benim yamulduğum en büyük nokta sarah paulson'un karakteri için çizdiğim saflıktı. filmin asıl twist'i kesinlikle beni doyurdu. bir anda villain, sarah paulson'un karakteri oldu, glass ise bir hero'ya dönüştü. glass kazandı. ama burada şöyle bir fark var, unbreakable'da glass, kazanmak için yüzlerce insanı öldürmüştü. neden? sadece kanıtlamak için ve aslına bakarsanız da kazanmıştı.

    glass'ta ise, mr. glass, kazanmak için üçünü de öldürttü (kendisi dahil üçü.). ama burada da hero gibi gözüküyor. aslında glass'ın, iki filmde de amacı aynı; normal insanlara, süper kahramanların var olduğunu kanıtlamak.

    peki neden ilk filmde villain, üçüncü filmde de bir anti kahraman?

    harika değil mi? amacı aynı ama ufak dokunuşlarla karaktere bakış açınız değişebiliyor. en sonunda da kazanıyor zaten. insanlar, süper kahramanların var olduğuna inanıyor. kendisinin sözleriyle bir origin hikayesi bu. mr. glass'ın filmin ilk bir saatinde konuşmayıp, sonunda bu kadar dominant olması ise gerçekten harikaydı.

    hiçbir tahminimin tutmadığı sarah paulson'un karakteri hakkında konuşmam gerekirse, ben gerçekten sevdim. örgüt olayı özellikle filmin kendisini konumladığı çizgi romanımsı havaya çok uydu. çizgi romanları takip edenlerin aklına hemen s.h.i.e.l.d veya hydra gelmiştir. sarah paulson'un karakterinin üye olduğu örgüt ise kısmen bu. dengeyi sağlamaya çalışıyorlar, ne bileyim kendilerini abstergo'ya falan benzetebiliriz belki.

    film size görmek istediklerinizi değil, kendi evreninde yarattığı doğrulara dayanarak olması gerekenleri izletiyor size. kesinlikle uzunluğu yerinde, hadi belki bi' yarım saat daha uzun olsun isterdim, kaldı ki shyamalan'ın dediğine göre, orijinal film tam üç buçuk saatmiş. kevin'in 23 karakterinden 3'ü kesime kurban gitmiş.

    renklerden bahsedeceğim demiştim yukarıda. çok kısa bir geri dönüp açıklayayım:

    film ilerledikçe, filmin renk tonları da değişiyor. çizgi romanlar da renk ağırlıklı olduğundan muhteşem bir şey bu. hemen örnek verelim; karakterler, süper olduklarına dair inançlarını kaybedince, film, biraz daha tek renklerin dominant olduğu bir hale geliyor. terapi odasının pembe olmasını hatırlayın, kırmızı tonları ise beyaza dönüşüyor yani normale dönüşüyor, çünkü inanmayı kesiyorlar. lakin inandıklarında ise, spoiler'sız bölümde bahsettiğim ana renkler dominant hale geliyor.

    shyamalan, filmde unbreakable'da kullanmış veya kullanmamış olduğu birkaç sahneyi kullanıyor. (mesela joseph ve david'in unbreakable için çekilip kullanılmamış bir sahnesi filmde yer alıyor)

    filmin müziklerini yapan west dylan thordson da james newton howard'ın unbreakable için yaptığı bazı parçaları kendisinin parçaları ile birleştiriyor. ben sevdim açıkcası.

    bir final değerlendirmesine geçmek istiyorum. bir tren kazası ile mr. glass tarafından yaratılan hero david dunn ve bir tren kazası ile mr. glass tarafından yaratılan villain kevin wendell crumb, yine kendi yaratıcıları mr. glass tarafından daha büyük bir amaç uğruna feda edilip öldürülüyor. ana villain mr. glass, kendi yarattıklarını, emelleri uğruna kendisi de dahil feda ediyor. bence çok şiirsel. üç karakter de kendi zayıflıkları yüzünden ölüyorlar. tıpkı superman'in kriptonit yüzünden çizgi romanlarda defalarca ölmesi gibi. dunn, sudan, kevin, zayıflığı casey yüzünden, glass ise hastalığı yüzünden (kemikleri).
    dunn'ın bir kaşık suda boğultulması mesela, izleyenler sudan kalkıp adamı dövmesini istedi eminim, ben de istedim, ama shyamalan, yarattığı evrenin kurallarında dunn'ın zayıflığını net şekilde vermişti. yani unbreakable'da ve split'de gördüğümüz her şeyin devamını izledik gerçekten. joseph'in hayran olduğu babasının robin'i olması, casey'in, kevin'e olan sempatisinin devamı... ama filmin ne anlatmak istediğini yakalayamamış sinemaseverlere hatırlatmak istiyorum, bu film, mr. glass'ın filmi, lütfen buna göre izleyin.

    sonuç olarak, gayet tutarlı, neredeyse hiç boş sahnesi olmayan, yaratılan sebep-sonuç ilişkilerini eksenine alıp ilerleyen, olması gerektiği gibi bir film izledik. belki az daha beast vs dunn izlemek isterdim ama yapacak bir şey yok. filmin, karakterleri sorgulatmasını ve psikolojik temasını sevdiğim için bir şey demiyorum.

    unutmadan, filmin hakları disney ve shyamalan'da. devam filmleri muhtemel ama disney, bu devam filmlerini shyamalan olmadan yapamaz.

    teşekkür ederim shyamalan, ben memnun kaldım. ama hala seni avatar için affetmedim, bilesin. sözün özü, filmden beklediğimi aldım, beklediğim gibi bir film oldu, kimi tahminlerim tuttu (casey'in filmdeki rolü/ glass'ın amacı vb) kimisi ise tutmadı (sarah paulson'un karakteri) ama ben güzel bir film izlediğimi düşünüyorum. günümüzün marvel filmlerinden sıkılan ama süper kahramanımsı temalara da önyargıyla bakmayan benim gibi izleyiciler için güzel bir üçleme oldu. shyamalan hala nefes aldığını biz sinemaseverlere gösterdi.

    --- glass spoiler ---
    --- önceki entry'de nerelerde yamuldum/tutturdum ---
32 entry daha
hesabın var mı? giriş yap