144 entry daha
  • türkiye gibi mezopotamya ekolünü benimsemiş bir ülkede, felsefe kürsüsünün kurulmasına önayak olmuş urfa'nın incisi prof.

    virüs nedeniyle uzun süredir söyleşilerinden uzak kalmıştım, felsefenin karanlık geleceği üzerinden günümüz ilişkileri hakkında yine nokta atışı tespitler yapmış.

    teknolojinin birtakım faydalarını saydıktan sonra, insan hayatını oyalamacalarla nasıl esir aldığına değiniyor;

    - insanlar okumayı, yazmayı, konuşmayı ve birbirlerinin yüzüne bakmayı unuttular.

    - toplu taşımada kimse kafasını ekrandan kaldırmıyor.

    - bu olay nereye varacak? sokrates'in dediği gibi ''üzerinde düşünülmeyen hayat yaşanmaya değmez.'' bu artık üzerine düşünmediğimiz, günlük oyalamacalarla geçiştirdiğimiz hayatlar yaşamamız anlamına gelecek.

    - yani zevkler alacağız, acılarımız dinecek**, haz alanı genişleyecek ama değerler alanı ortadan kalkacak. şimdi ne konuşuyor bu adam diyecekler. 'bu dert ne? işte istediğimiz yere gidiyoruz, istediğimiz yemeği yiyoruz, istediğimiz gibi sevişiyoruz, daha ne istiyorsun falan?' ama ben buna alışık değilim. felsefenin de geleceğinin pek parlak olmayacağı belli. çünkü zaten felsefe, insan hayatının anlamı ve özgürlüğü ile ilgili en aktif olduğumuz bir alan. bilim bile değil. yani bilimi bu sözünü ettiğim şeyleri yaşamaksızın yapabilirsiniz ama felsefe yapamazsınız. felsefe insan varlığı olarak; değer yaratan, özgürlüğünü kullanan, soru soran, araştıran ve bunlardan haz duyan bir varlık olarak en değerli alanımız. o da yok. soru soracak insan kalmayacak, bu iyi bir dünya değil.

    ------------söyleşi sonu---------------

    şimdi düşünme ve tefekkür vakti.

    ya gerçek sevgiyi, aşkı, şefkati, sadakati, dostluğu ve ilişkileri tadarak sizi mesafelerden, fiziksel formlardan, toplumsal dayatmalardan, başta cinsel vs. çıkarlardan bağımsız olarak seven ve değer atfeden insanlarla olacaksınız. (modernitenin yarattığı tüketim toplumu nedeniyle bu artık çok çok az.)

    ya da teknolojinin ortaya adeta balık yemi atar gibi fırlattığı sosyal medyadaki gündelik sahte hezeyanların/kişilerin/ilişkilerin esiri olarak sizi içten içte çürüten;
    hayvani cinsel dürtülerin, hiçbir değer yargısı olmayanların, sadece mide bulandıran ve komik olmayan bayağı bel altı esprilerin, kendisini sadece vücuduyla/mesleğiyle/kariyeriyle ifade edebilen yetersizlerin ve sahteliklerin kurbanı olarak yaşadığınızı zannederek o boş yığınların kusturucu ve niteliksiz elemanı olarak kalacaksınız.

    ta ki...

    zaman her şeyin üzerinden silindir gibi geçip geriye sizden bir enkaz bırakana değin.

    tüketecek, tüketilecek ve tükeneceksiniz.

    yaşınız ilerledikçe yanında sandığınız herkes tüm sahteliğiyle defolup gitmiş olacak.

    jim carrey'nin jim and andy ile bir süredir anlatmaya çalıştığı da tam olarak bu.

    siz siz olun gerçeklerden kaçmayın, kaçtığınızı sanırken aniden duvara toslarsınız : )

    edit: bazı yazar arkadaşlar söyleşinin yer aldığı videoyu istedi, onun için tık tık.
275 entry daha
hesabın var mı? giriş yap