3 entry daha
  • kurosawa'nın her zamanki gibi mükemmeliyetçi ve zengin olmayan oyuncu kadrosuyla stil açısından en zengin ve en derin filmi. ahmet uluçay'ın film çekmeseydim delirirdim dediği gibi, bir insanın yapmaktan en keyif aldığı şeyi para yüzünden yapamaması ve yaşamına son vermek istemesi bu dünya için fazlasıyla kötü. isyan ettiren fakirlikten yoldan çıkaran zenginlikten tüm zenginliklerin rabbine sığınırım.

    dodes'kaden, kızıl sakal'dan beş yıl sonra çekilen kurosawa'nın ilk renkli filmi. toshiro mifune'li filmlerinin gücüyle, sis ve yağmurun muhteşem panoramasında, dağların, ovaların arasında hakkını teslim etmek çok kolay. fakat bu film sizi karakterlerin ta içine, yüzlerine, evlerine, hayallerine dahil ediyor. kurosawa'yı sefaletle ve alt sınıfın yüzleştiği hayatla nasıl başa çıktığını bu kadar derinlemesine anladığını görmek beni çok nedense çok mutlu etti. yeri bende her zaman ayrı olacak. filmin adı hem bir tramvayı hem de bir kondüktörü taklit eden çocuğun dodes'kadenleyerek çıkardığı klik sesinden geliyor.

    --- spoiler ---

    tramvay taklidi yapan bir çocuktan, bir hırsıza yardım eden ve depresif bir adamı tekrar hayata bağlayan yaşlı bilge adama, mahallede kendisinin olmadığını söyleyen beş çocuğun babasından, fahişelerden, eşlerini ve karakterlerini değiştiren sarhoşlara, ölü gibi yaşayan ama garip bir şekilde yakışıklı ve ihanete uğramış bir adamdan, dedikodu yapan kadınlara kadar çok çeşitli karakterleri barındırıyordu film.

    tramvay sürücüsü hikayedeki en fazla güvenen ve en mutlu kişiydi. ve filmin açılış sahnesinde tramvay resimlerinin arasında buda'ya çocuğu için sesli şekilde ve çırpınarak yalvaran annenin yanında, annesinin zeki olması için dua ediyordu. çünkü eğer annesi daha zeki olursa, onunla dalga geçen tüm aptal insanlar gibi, hiçbir önemi olmayan küçük şeylerden rahatsız olmazdı çünkü onlar için arabası görünmezdi.

    filmin diğer bir tarafında korkunç yeşilimsi yüzleri olan ve kabus gibi bir görüntüye sahip bir adam çocuğuyla birlikte yapacakları ev hakkında hayal kurarak vakit geçiriyor. hayal ettikleri ev ise, savaş sonrası modernizmin ve emperyalizmin soğuk yüzüyle mesafeli bir görüntü ve donuk bir müzikle gösteriliyor. bizler için ahşap evler iyi ama çağa ayak uydurmalıyız diyor baba. aralarındaki ilişkinin asıl yoksulluk ise çocuğu bekleyen belki de filmin en rahatsız edici tarafı. baba gıda zehirlenmesi sonrası gelen yardım teklifini kibrinden dolayı almıyor. çocuğun son zamanlarında ise sana yemek getireceğim dediği zaman da su getiriyor. adamın yüzündeki ışıklandırma ve çirkin renk makyajı ile de ayrı bir boyut katılmış filme. çocuğu yaktıktan sonra mezara koyduğu sırada ise ölmeden önce hayal ettikleri havuzun bittiğini haykırıyordu.

    tek ayağından engelli ve tiki olan adamın karısına laf eden kişilere haddini bildirmesinden, yiğenine tecavüz eden adamı bildiği halde ağzına açmayan teyzeye, hayatın heyecanını yitirmiş cinsellik dışında konuşacak konu bulamadıkları için dedikodu yapmaktan başka bir şey bilmeyen bulaşıkçılardan, kendisine ilgi gösteren tek erkeği bıçaklayan kıza, çöplükte yaşayan topluluğun her biri hakkında tek tek değerlendirme yazılabilir ama devamını öylece bırakıyorum.

    akira kurosawa'nın söylediğim gibi en derinlikli filmlerinden belki de en derin filmi. o platoda kurduğu küçük ve sefil insanların tek yönlülüğünün (fakir, aç, travmaya uğramış) ötesine geçip dünyalarında insan tabiatına ait ortak duyguları göstermek istediği bir film. diğer filmlerin yanında seyirciyle uzaklığı azaltmaya çalışması da bir başka boyutu. fakat bu filmin hem de ilk renkli filminin geri dönüşü hayatına son verecek kadar kötü bir hüsran olmuş.

    --- spoiler ---

    akira kurosowa için teşekkürler.
2 entry daha
hesabın var mı? giriş yap