17 entry daha
  • entry, filmi izlememiş ve the dark tower serisinden bir haber kişiler için minor-spoiler' lar içermektedir.

    sis (incecik), mid-earth 'den gelen yaratıklar, filmin başında yapılan roland tablosu -afişi- ile bangır bangır, the dark tower beyazperde için yolda diyen film.
    mühim not: the dark tower serisini, roland'ı, incecik'i, mid-earth yaratıklarını, vs'den bir haber seyirci için pek fazla anlam ifade etmeyen filmdir de ayrıca. ancak saydıklarım hakkında azıcık bile bilginiz varsa, film orgazma ulaştıracak nitelikte... mid-earth ve dünya iç içe!

    detaylı bir bakış atarsak;

    - filmin derdi yaratık, kan, vahşet değil. filmin derdi insan. seven insan, korkan insan, tutkuları olan insan, bağımlı insan... ve özünde: dışarıdaki mi canavar , yoksa içeridekiler mi? diye soramayan insan.

    - evil karakterlere olan düşkünlüğüme rağmen ömr'ü hayatımda iki evil'dan nefret ettim: 1- dolores umbridge adlı yaşlı, tutucu, bağnaz, despot, küflü kurbağa 2- silent hill movie' deki christabella. ama hepsinin de ötesine geçebilecek bir karakter daha varmış. mrs. carmody! perdede göründüğü her bir saniye, bana daralma, asap bozukluğu ve öfke olarak geri döndü. ben de "elimde bezelyelerden daha çok var" diye haykırmak istedim. evangelist sürtük! ( sayesinde ilk defa sözük içerisinde küfür ettim, anlayın ne derece tatlı bir bayan olduğunu).

    -hızlıca bir giriş yapıyorsunuz hikayeye. mid-earth'ün inceciki bir anda kaplayıveriyor dünya'yı.

    -film ucuz efektler, ani ses sıçramaları, bir anda kadraja giren x'ler, y'ler ile değil, atmosfer ve hikaye ile, karakterler üzerinden seyirciyi geriyor, korkutuyor. minimal müzik kullanımı olan filmde, yavaş yavaş ilerleyen hikaye ikinci yarı başlar başlamaz, bir anda hızlanıyor; din, devlet, siyaset, medeniyet ve insan başlıkları üzerinden -maalesef biraz kör göze parmak usulüyle- derdini anlatmaya çalışıyor. bu konudaki pik'i ise, ezcane dönüşü kendini bir anda hakk yoluna adayan redneck ile yapıyor. ardından bir şok daha yaşatıp, toplu histeri ve korku sayesinde düz adam nasıl yönetilir'i beş maddede sıralıyor, üstüne bir sacrifice sahnesi ile -ki son yıllarda gördüğüm en abartısız, en doğal ve en rahatsız edici sekans idi- krem şanti'nin üzerine, vişne'sini oturtuyor.

    -filmin en etkileyici kısmı ise son 20 dakikası. bundaki en büyük etken ise dead can dance.

    -duygusalım,ağlarım, tutamam kendimi, derelere akarım diyorsanız, finali izlemeden salondan çıkın, kendi son'unuzu kendiniz yazın. benim için olabilecek en iyi final buydu ve her ne kadar insanın canını acıtsa da,izlemekten büyük keyif aldım, final süprizini.

    sözün özü, böylesi bir yönetmen varken, adını türün öncüleri arasına yazdırabilecek bir film, sadece iyi olmakla yetinmiş. izleyenleri mest etmeyi bilmiş, the dark tower diye nice dekad'dır ağlaşan nice okurun ağzına bir parmak bal çalmıştır.

    10/7'dir.

    edit'ül not: 1-filmi baştan sona bir gözden geçirince, bir bakıma türkiye'nin son 5 yılını izledim galiba , finaller benzeşmesin diyiverdim.
    2- filmdeki sis'in incecik (bkz: thinny) olma olasılığı oldukça yüksek. zira paralel evrenler ve kainatlar arası geçiş kapısı görevini de görüyor, bizim dünyamıza mid-earth'ten çeşitli neşriyatı taşıyan da bizzat kendisi. geliyor ve gidiyor. bir kaç paralel evren/dünya bir süreliğine iç içe geçiyor. e kitapta pek bahsi yok diyorsanız, bu öykü yazılırken the dark tower' ın henüz tamamlanmadığını, king'in her eserinin bir şekilde bu kule ile bağlantısı olduğunu ve filmin içinde king'in paramaklarının da olduğunu söylememe gerek yok sanırım. the mist, the dark tower movie(s) için bir idman niteliğinde... ki filmin başında the dark tower tablosu hazırlayan karakterimizin, ilerleyen dakikalarda "hollywood için afiş tasarımı yapan bir sanatçı" olduğunu gözümüze soka soka belirtiyorlar.
303 entry daha
hesabın var mı? giriş yap