46 entry daha
  • truva'yı talan eden sözde arkeolog. batılı devletlerin gözünde müzeciliğe ve medeniyete büyük katkı yapmış biri olarak kabul edilirken bizim gözümüzde ise tarihi eser kaçakçısı, dolandırıcı ve hırsız.

    ne zaman schliemann'ı düşünsem, çanakkale'de dağda bayırda elinde ilyada ile dolaşarak truva şehrini ve hazinesini arayan biri geliyor gözümün önüne.

    heinrich schliemann, almanya doğumlu, küçüklüğünde babasının kendisine hediye ettiği tarih kitabı aracılığıyla truva'yı ve homeros'u tanımış, hayatını truva hazinesini bulmaya adamış biri. tüccar ve özellikle kazıya başladığı dönemde de varlıklı. o dönemde truva'nın pınarbaşı bölgesinde olduğu tahmin edilirken çanakkale'ye geliyor ve bahsi geçen yerde truva'yı aramaya başlıyor, sonra orada olamayacağına kanaat getiriyor, dönme vakti geldiğinde gemiyi kaçırıyor ve gidemiyor. şans işte, frank calvert ile tanışıyor bu olay sonrası. frank calvert ise 1830'larda gelerek çanakkale'ye yerleşmiş malta asıllı bir arkeolog. hisarlık tepesi'nde kazı yapmış ve truva'yı aslında schliemann'dan önce bulmuş, orayı ilk kazmaya başlayan kişi. maddi sebeplerle kazıya devam edemediği o dönemde schliemann ile tanışıyor ve onun parasını da kullanarak kazılara devam edebilmeyi amaçlıyor. schliemann'a hisarlık'ta yaptığı kazıdan ve truva kenti'nin orada olabileceğinden bahsediyor. birlikte hareket ediyor gibi görünseler de schliemann sonraları kendisine de bolca kazık atıyor calvert'in.

    schliemann bahsi geçen yerde kazı yapmak için izin almaya çalışıyor osmanlı devleti'nden; ancak izin çıkmayınca calvert ne kadar karşı çıksa da kaçak kazı yapmaya başlıyorlar birlikte. sonrasında çevrede kaçak kazı yaptıklarını fark eden kişiler tarafından ihbar ediliyorlar. bunun üzerine schliemann arazileri önce sahiplerinden satın almak istiyor, zira 1869 nizamnamesi'nde yer alan: "kişinin kendi arazisinde bulduğu tarihi eser ona aittir." maddesinden yararlanmak ve aradığı hazineyi bulduğunda sahibi olmak istiyor. ancak arazinin sahibi olan iki türk hiçbir ücrete arazilerini satmaya ikna olmuyor. dönemin maarif nazırı safvet paşa ile kazı izni çıkarma ve araziyi satın alma meselelerini görüşmeye gidiyor. zira o dönemde bir alanda kazı yapabilmek için önce maarif nezaretinden sonra da arazi sahiplerinden izin alınması gerekiyor. safvet paşa schliemann'ın tekinsiz bir tip olduğunu fark ediyor olacak ki hemen onun istediği araziyi daha az bir ücretle sahiplerinden alıyor ve müze-i hümayun adına kamulaştırıyor, böylece schliemann amacına ulaşamıyor. safvet paşa aynı zamanda schliemann'ın kazı yapmaması için de çabalıyor. günümüzde truva antik kenti'nin hemen yanına kurulmuş olan truva müzesi'nin kat geçişlerinde osmanlı devleti'nin bu adamla hukuki olarak nasıl mücadele ettiğini, hazineleri bulup kaçırmadan önce engel olmaya çalıştıklarını, kazı izni çıkarmamak için direndiklerini vs gösteren yazılı belgeler asılı. müzeyi gezerken çok hoşuma gitmişti bu kısım.

    görsel 1
    görsel 2
    görsel 3
    görsel 4

    ancak burada bitmiyor, schliemann vazgeçmiyor tabii. sonrasında, amacının hazine olmadığını belirterek kazı masraflarının hepsini kendisinin karşılayacağını, çıkardığı eserlerin yarısını osmanlı devleti'ne vereceğini yarısını da kendisinin alacağını söyleyerek teklifte bulunuyor. osmanlı devleti de gerekli tüm önlemleri aldığını düşünerek ve başına da onu izlemesi için bir görevli vererek kazı iznini veriyor, schliemann kazıya başlıyor. hazineyi ararken truva'yı da talan ediyor. günümüzün; hatta o dönemin bile arkeolojik kazı teknikleriyle hiç uyuşmayan şekilde kazı yapıyor alanda. bunu yaparken insanlık tarihi açısından çok değerli olan bu yere ciddi zararlar veriyor. zaten kendi kazı notlarında da açık bir şekilde verdiği bu zararı dile getirmiş.

    bir süre sonra schliemann'ın bulduğu eserleri yurt dışına çıkarmayı planladığı söylentileri yayılmaya başlamış. bunun üzerine osmanlı devleti 1869 nizamnamesi'nin "devletçe sakınca görülmeyip de kendilerine izin verilenler, araştıracakları ve çıkaracakları eserleri başka devletlere nakledemeyip, talep olunur ise hükümete satmaya izinli olacaklardır.” maddesini schliemann'a hatırlatmış. schliemann ise bu uyarıyı osmanlı devleti'nin kendisi ile yaptığı anlaşmayı bozduğu ve hakkını elinden aldığı şeklinde savunmuş.

    schliemann ilerleyen zamanlarda arka arkaya 3 seferde eserleri karanlık liman üzerinden atina'ya kaçırmış. hatta kaçırdıktan sonra karısı sophia'nın truva hazinesini takıp verdiği şu poz baya meşhur.

    atina'ya hazineyi kaçırdıktan sonra osmanlı devleti'nin işin peşine düşeceğini tahmin ediyormuş hatta hazinedeki parçaların sahtesini bile yaptırmayı planlamış. zaten tahmin ettiği gibi de olmuş ve osmanlı devleti yunanistan'da bir hukuk mücadelesine girişmiş. dava ile ilgilenmesi için de müze-i hümayun'un müdürü anton dethier görevlendirilmiş. ancak ilk dava kaybedilmiş. osmanlı devleti olayı bir üst mahkeme olan yunan temyiz mahkemesine taşımış ve yeni davada tazminat bedeli 1 milyon frank olarak belirlenmiş. mahkemeden ise 10 bin frank tazminat bedeline hükmedildiğine dair karar çıkmış. schliemann daha da yüzsüzleşerek 50 bin frank vermek istediğini, ancak bir kazı izni daha istediğini söylemiş. osmanlı devleti 50 bin frankı kabul etmiş, yeni kazı izni vermemiş, arka planda dönen türlü oyunlarla bir şekilde hazine üzerindeki haklarından vazgeçmiş. zaten schliemann abd tarafından da destekleniyor: "bulduğun altın ya da gümüş eserleri çaktırmadan cebine koy" şeklinde. ayrıca müze müdürü dethier'in de aslında schliemann'ın yanında olduğu arka planda ona yardım ettiği bile söyleniyor, ne kadar doğru bilemeyeceğiz tabii.

    sonraki dönemlerde schliemann hazineyi british museum ve louvre müzesine satmak istemiş ancak satamamış, yunanistan ise osmanlı devleti ile arası bozulmasın diye almamış; o da gidip memleketi olan almanya'ya bağışlamış. ikinci dünya savaşına kadar berlin müzesi'nde sergilenen hazine, ikinci dünya savaşı sonrası ortadan yok olmuş ve uzun yıllar da nerede olduğu bilinmemiş. 1992 yılında ise hazinenin yıllardır rusya'da bir müzede saklandığı ortaya çıkmış. rusya ise ikinci dünya savaşı sırasında almanya'dan kaçırdığı bu eserleri savaş ganimeti saydığını söylemiş ve puşkin müzesi'nde sergilemeye başlamış.

    kazılar sırasında işçilerin de buldukları bazı eserleri bir kuyumcuya sattıkları, kuyumcunun ise bunları eritip dönemin modasına uygun takılar yaptığı anlatılıyor izlediğim bir belgeselde. el birliğiyle hem kente hem hazinelere zarar verilmiş, insan üzülüyor.

    truva müzesi'nde en üst katta "yitik miras bölümü" var ve "toprağına kavuşmayı bekleyen troya eserleri" cümlesi ile tasarlanmış. simsiyah bir fon üzerinde dürbünler var ve bu dürbünlerin ucunda ise truva bölgesinden kaçırılmış, başka topraklarda olan eserlerin fotoğrafları gösteriliyor. zaten müzenin başlığına da yazmıştım daha önce, gerçekten çok güzel ve modern tasarlanmış bir müze, ben çok beğendim; yolu düşenin gezmesini görmesini tavsiye ederim.

    istanbul arkeoloji müzesi'nde de sergilenen bolca truva eseri var bu arada. devede kulak sayılacak birkaç görsel:

    görsel 1
    görsel 2
    görsel 3
    görsel 4
7 entry daha
hesabın var mı? giriş yap