6 entry daha
  • uykusuz da oky nin incelemesini okuduktan sonra izlemeye karar verdim
    (bu arada oky nin incelemesini merak edenler için http://www.uykusuzdergi.com/…/oky/death-race-2000-1)
    edit : yukarıda verdiğim link uykusuz dergi sitesini yenilediği için ölmüş, time machine aracılığıyla yazının otjinalini buldum, silinmeden buraya da yapıştırayım

    b film mücevheri:

    death race 2000

    b filmlerin en büyük dezavantajı kuşkusuz ki parasız olmalarıdır. gerçi paralı bir b filmden de söz edilemez; b film kavramını yaratan en büyük etken de yine parasızlıktır çünkü. ana akım filmlerinin karşısında b filmlerin en büyük avantajı ise kaybedecek fazla bir şeyleri (paraları) olmadığından, istedikleri biçimde korkusuz ve özgür davranabilmeleridir. daha fazla macera, daha fazla şiddet, daha fazla cinsellik, daha fazla kan... kısacası istismar!

    her türlü yaş grubundan pazar payı bekleyen büyük stüdyolar, bu tür istismar unsurlarına ahlaki açıdan kılıflar uydurarak kapılarını abartılı cinsellik ve şiddete karşı daima kapalı tuttular.

    şiddet ve cinsellik dışında kalan “daha fazla macera” unsuru ise, 70’lerde seyircisizlik yüzünden nefes almakta zorlanan amerikan sinemasının kurtuluşu oldu: “jaws” (1975) ve “star wars” (1977). universal ve fox stüdyolarından çıkan bu iki büyük bütçeli filmin gişedeki inanılmaz başarısı yapımcıların gözlerini açtı. böylece politik tavrı olmayan (hadi kıyısından köşesinden birazcık olan diyelim), aslen eğlendirmeyi amaçlayan, ucuz macera-canavar-bilimkurgu filmleri b kategorisinden ana akıma terfi etti. “jaws” ve “star wars”, ardından da aynı yoldan giden “alien” (1979) ve “raiders of the lost ark”ın (kutsal hazine avcıları-1981) gişe patlamasıyla, abartılı macera-bilimkurgu filmlerinin başarısı tescillendi; ve büyük stüdyolar, b filmlerin açtığı yoldan emin adımlarla günümüze kadar ilerledi. b film yapımcıları “daha fazla macera” olgusunu büyük stüdyolara kaptırınca, cinselliğin ağır bastığı şiddet ve korku filmlerine ağırlık verdiler. büyük şirketler, “friday the 13th” (13. cuma-1980) ve “a nightmare on elm street” (elm sokağı’nda kabus-1984) gibi filmlerle “abartılı” korku, şiddet ve erotizm temalarını keşfederek b film yapımcılarını iyice köşeye sıkıştırdı. gözün henüz masumiyetini yitirmediği 60’lı ve 70’li (hatta 80’li) yıllar sinemasında, ana akım filmleri ve b filmler arasındaki “biçimsel kalite” farkı henüz hissedilmezken, 90’lı yılların pahalı yapımlarındaki (seyircinin artık bariz bir şekilde görebildiği) kaliteli efektler, parasız b filmlerin altın çağını da sona erdirdi.

    death race vs. rollerball

    b filmlerin tartışmasız imparatoru roger corman’ın yapımcılığını üstlendiği “arabalı macera” filmlerinin en ileri götürülmüş olanı “death race 2000” (ölüm yarışı 2000-1975), çok düşük bütçesine rağmen 70’lerdeki büyük stüdyoların pahalı filmlerine kafa tutan aykırı yapısıyla büyük ilgi gördü. paramount stüdyoları tarafından aynı yıl çekilen, hatta temaları neredeyse birebir örtüşen norman jewison’un “rollerball”ı (ölüm pateni-1975), büyük bütçesi ve tüm ihtişamına rağmen, corman’ın canavar (kimilerine göre komik) tasarımlı arabaları tarafından geride bırakılarak, “death race 2000”ın gölgesinde kaldı.

    kariyeri boyunca dört yüze yakın düşük bütçeli filmin yapımcılığını üstlenen (55 tanesini bizzat yöneten) corman’ın b filmleri fabrikasından (new world pictures) çıkan (ve belki de en zevklisi olan) “death race 2000”, büyük bütçeli “ciddi” rakibine oranla daha eğlenceli, ve komplekssiz bir filmdi. üstelik siyasi ve bozguncu alt metin olduğu gibi ortadaydı. ayrıca şakacı tavırlı “death race 2000” oldukça grotesk bir biçimde taşı gediğine oturtmayı da başarıyordu. corman, b filmlerin avantajından yararlanarak abartılı bir biçimde ülkesinin yeni politikalarını hem eleştiriyor, hem de küçük bütçeli bu filmi ile seyircisine sınırsız bir eğlence vaat ediyordu.

    siyasi güç ve medyatik güç arasındaki gittikçe sıkılaşan gizli anlaşmalardan cesaret alarak çekilen “death race 2000”ın, varolan sistemi sorgulayan şakacı içeriği bir yana, uçuk &nbsp;karakterleri ve hızlı temposu yüzünden deli bir aksiyona dönüşen biçimi bile onu yeterince albenili yapmaya yetmiştir.&nbsp;</div><div style="display: none;">corman, bir önceki “arabalı macera” filmi “big bad mama”nın (1974) aksiyon sahnelerini çeken paul bartel’i “death race 2000”ın yönetmen koltuğuna oturtmuş ama “gore” sahneleri yine başka bir yönetmene çektirmiştir. hızlı montajla birleştirilmiş ilkel “gore” efektler, küçük bütçeli filmlerden oldukça deneyim kazanmış olan corman’ın sıkı kontrolleri sayesinde kotarılarak mizansene yedirilmiş ve film bir çok kişi tarafından (o dönemlerde) büyük bütçeli bir yapım olarak algılanmıştır. herhangi bir b filmine kıyasla oldukça başarılı olan filmin görsel atmosferi, görüntü yönetmeni japon tak fujimoto’nun titiz işçiliğiyle bugün bile şaşırtmaktadır. hatta fujimato’nun bu başarılı çalışması, ona daha sonraları çalışacağı “silence of the lambs” (kuzuların sessizliği-1991), “philadelphia” (1993), “the sixth sense” (altıncı his-1999), “signs” (işaretler-2002) gibi bir çok büyük bütçeli filmin kapılarını da ardına kadar açmıştır.

    corman’ın şiddetli mizahı ve yönetmen bartel’in soğuk espri anlayışı bu grotesk yol filminde birleşerek harika bir iş görmüştür. filmdeki yarış arabalarının, döneminde hayli ilgi gören ilginç tasarımlarını da unutmayalım; ki filmin bütçesinin en büyük kısmı bu “ölüm arabaları”nın yapımına harcanmıştır.

    carradine vs. stallone

    bütün bu başarılı birleşimlerin yanında filmin bir diğer artısı da benzersiz yüz hatlarına sahip karizmatik oyuncularıdır kuşkusuz. o dönemler “kung fu” dizisiyle kariyerinin zirvesinde olan bir david carradine ve o güne değin alışılagelmiş hollywood starlarına hiç benzemeyen farklı fiziğiyle kısa bir süre sonra zirveye yerleşecek olan sylvester stallone. filmin ikinci (hatta üçüncü) ana karakterini canlandıran stallone’un “rocky” ile (1976) patlama yapıp “star” mertebesine kavuşmadan önce oynadığı son film olan “death race 2000”, “rocky” sonrası stallone ismi ile anılıp tekrar gündeme geldi ve birçok ülkede yeniden vizyona girdi. “kurnaz” film dağıtımcıları, filmin yeni afişlerinde carradine’ın ismini (hatta resmini) küçülterek stallone ismini ön plana çıkardılar. isim savaşı türlü şekillerde video kasetler ve dvd’lerde de devam etti; ta ki devran dönüp stallone sönene dek. tarantino’nun “kill bill”i ile tekrar gündeme gelen carradine ismi ise dvd kapaklarında yine üstlere çıktı. (neyse uzatmayalım, yeni “rocky” ve “rambo” filmleri yolda, kısacası bu isimler altlı üstlü daha çoook oynar.)

    frankenstein vs. machine gun

    filmin konusuna gelecek olursak... 2000 yılında, amerika birleşik devletleri aşırı şiddetin artık şoke etmediği bir diktatörlük haline gelmiştir. sıkıcı başkan nutuklarıyla beslenen halkın en büyük eğlencesi, atlantik kıyısından başlayıp pasifik kıyısında son bulan geleneksel bir araba yarışıdır. ülkenin milli sporu olan bu yarış, hükümet ve hükümetin ayaklarını yalayan medya patronlarının işbirliğiyle televizyondan tüm dünyada canlı olarak izlenilebilmektedir. yarışın kuralları basittir: kural yoktur! ilk gelen kazanır... yarışmacılar diğer yarışmacıları öldürme hakkına sahiptir, bu onlara puan kazandırır. yayaları ezerlerse, bu onlara daha da çok puan kazandırır: kadınlar +10, gençler +40, on iki yaş altı +70, yetmiş beş yaş üstü +100 puan...

    uzun yıllar boyunca “ölüm yarışı”nın yenilmez tek şampiyonu olan frankenstein (david carradine), tüm ülkede milli bir kahramana dönüşmüştür. katılacağı son yarıştan önce direnişçilerle işbirliği içine giren frankenstein, iktidardaki siyasi yönetime son vermek amacıyla yarışmayı sabote etmeye karar verir. içlerinde neo-nazilerin de bulunduğu türlü psikopat karakterlerden oluşmuş yol gladyatörleri arasındaki yarı aptal bir kas yığını olan machine gun joe viterbo (sylvester stallone) ise, frankenstein’ın yarıştaki en zorlu rakibidir. rejimin adamlarından olan joe viterbo, ülkenin yeni milli kahramanı olmak ve yönetime yaranmak için frankenstein’ı ne pahasına olursa olsun devirmeye karar verir.

    dr 2000 vs. dr 3000

    roger corman, büyük sükse yapan “death race 2000”ın ardından yine aynı ekiple, filmin gayri resmi bir devamı sayılabilecek “cannonball”u (ölüm sporu-1976) yaptı. ancak ne ilk filmde harika bir iş çıkarmış olan yönetmen bartel, ne de carradine’ın karizması filmi kurtarmaya yetmedi. hatta corman’ın kemikleşmiş fanatik hayranları bile ilkine oranla çok özensiz yapılan bu filme hiç düşünmeden anında sırtlarını döndüler.

    yeniden çevrimlerin gemi azıya aldığı günümüzde, “death race 2000” “death race 3000” olarak tekrar gündeme geldi. hatta bir kaç yıl önce carradine’ın oynadığı frankenstein rolü için tom cruise isminden bile bahsedildi (amanin!). kısa süren bir sessizlikten sonra şu sıralar “death race 3000” projesinden tekrar bahsediliyor; hem de paramount tarafından yapılacak devasa bir “blockbuster” olarak. paramount, 70’lerde “rollerball”un karşısında fırtınalar estiren küçük bütçeli rakibini kendi saflarında nasıl değerlendirecek bilinmez ama, “death race 3000”ın corman’ın klasiği kadar özgün ve de “özgür” olamayacağını söylemek için kâhin olmaya gerek yok. “ölüm yarışı”nın modern versiyonu için düşünülen yönetmenin, “alien vs. predator”ı çeken paul w.s. anderson olduğunu da hatırlatalım. fazla heyecan yapmaya gerek var mı bilemiyorum.

    gelelim dvd’ye... ülkemizde video kaset döneminde bayağı ilgi gören fakat dvd olarak henüz basılmayan “death race 2000”, yurt dışında bir çok ayrı versiyonla defalarca raflara çıktı. carradine ve stallone’un isimlerinin sürekli yer değiştirdiği değişik kapak tasarımları dışında, aslında hiç bir farkı bulunmayan bu versiyonların amerika’da çıkan en sonuncusu, “special edition” ibaresi ile basıldı; ama ne yazık ki içinde, toplam süreleri 10 dakikayı geçmeyen iki minik belgesel ve bir-iki fragman dışında başka hiç bir şey bulunmuyor. üstelik kapak tasarımlarını önemseyenlerdenseniz, koca kafaların bulunduğu (filmin ruhuna kesinlikle uymayan) kolaj çalışmalı yeni kapağın, orijinal afişin bulunduğu bir önceki baskının kapağına kıyasla çok kötü olduğunu da belirteyim hemen.

    b filmlerini sevenler için, “death race 2000”ın bir mücevher değerinde olduğunu söylemek hiç de abartılı olmayacaktır. yok eğer bu tarz filmlerden hoşlanmıyorsanız, yine de stallone’un “rocky” öncesi yaptığı maymunlukları görmeniz adına ve tabii ki “ölüm arabaları”nın “cins” tasarımları hatırına bu kült filmi mutlaka izleyin derim.

    dvd+ dergisi- eylül 2006

    oky
4 entry daha
hesabın var mı? giriş yap