125 entry daha
  • uğur kaymaz'ın öldürülmesinden ziyade bu cinayetin yargı tarafından yok sayılması ve hatta onaylanması işin en trajik kısmı. polisler tarafından sırtından onlarca kurşun ile delik deşik edilen uğur'un başına gelenler bu topraklarda artık kanıksanmış devlet terörürün sayısız tezahürlerinden en can yakıcı olanı belki de. ilginç değil, şaşırtıcı hiç değil. doğu ve güneydoğu'nun rutini olmuş yagısız infazlara alışık olanlar en azından, bir ihtimal yargıdan aksi istikamette bir karar umut ederken, sağolsun yüksek yargı da emsal oluşturacak bu kararı ile ankara'dan ötede gözünüzü kırpmadan, çoluk çocuk ayırt etmeden, her türlü şüpheliyi delik deşik edebilirsiniz demiş oldu.

    12 yaşında, boyundan büyük kalaşnikofla polise karşılık verdiği iddia edilen uğur kaymaz'ın sırtından çıkan kurşunlar, olay yerinde çatışma izine rastlanmaması, uğur'un bırakın çatışmayı tüfeği ateşleyebilecek kadar büyük dahi olmadığı gibi tüm faktörler gözardı edilerek polisler suçsuz bulundu. devlet terörünün artık alışılagelmiş vahşetini anlayabiliyorum. bu vahşetin doğduğu kaynakları, bu insanların nasıl o karanlık, iğrenç tarafa kanalize olduklarını, bunun nasıl beyinlerine işlendiğini, resmi ideolojinin dayatmalarını nasıl yalayıp yutarak vahşileşebildiklerini tahmin edebiliyorum. bu dipsiz milliyetçiliğin, bu mesnetsiz düşmanlığın, bu ötekileştirmenin nihayetinde vardığı noktalar çok ilginç gelmiyor bana. ancak olayı salim kafayla önünde tüm deliller apaçık ortayken değerlendiren bir hakim nasıl oluyor da bu kararı verebiliyor işte bu canımı yakıyor. temyize giden davada yine önüne gelen bu dosyayı başsavcılar hangi tarafından tutup da okuyor, nasıl bu neticeye varıyor, nasıl örnek teşkil edebilecek bu karara imza atabiliyor, o zihinler nasıl işliyor, o vicdanlar nasıl sızlamıyor, uğur'un yüzü nasıl içlerini acıtmıyor anlamak çok güç.

    işin içine vatan, millet, terör gibi hassas mevzular dahil olunca -ki bu memlekete dair her konu çok hassastır- gözlerini kırmızı-beyaz bir vatan fetişi bürüyenler bir anda tüm sağduyularını, tüm insani değerlerini bir kenara bırakıp "devlet biriciktir, korunmalıdır, kollanmalıdır. ona tehdit oluşturan her faktör, menşei, sebebi her ne olursa olsun derhal yokedilmelidir" mantığı ile gücetapınmaya, bir sentetik bir imgenin peşinde ömür tüketmeye devam ediyorlar.

    weber devletin elindeki meşru fiziksel şiddet tekelinden bahseder. bu tekel devletin elinde olduğu müddetçe terörü üreten hep ötekiler olacak, devletin bu tip faaliyetleri meşru müdafa masalı ile vatan-millet-sakarya nidaları eşliğinde hasıraltı edilecektir. terör kavramı üzerine düşünüp bu muğlak meseleyi derinleştirmedikçe, terörün retoriğini çözemedikçe, erk sahibi olanın uyguladığı şiddeti sadece kendini meşru bir alana mevzilediği için yok saydığımız müddetçe, yasayı koyan ve uygulayanlar ellerindeki bu şiddet tekelini kullanırken daima diğerlerini terörist kendilerini mağdur olarak kodlamaya devam ettikçe uğur kaymaz vakaları aynı iptidai refleksle yorumlanıp failleri aklanmaya devam edecektir.

    uğur'un güzel yüzü ve sırtındaki dokuz kurşun deliğinin her gece kabuslarınızı süslemesi dileğiyle...

    "buraya bakın, burada, bu kara mermerin altında
    bir teneffüs daha yaşasaydı
    tabiattan tahtaya kalkacak bir çocuk gömülüdür
    devlet dersinde öldürülmüştür."
170 entry daha
hesabın var mı? giriş yap