88 entry daha
  • bugünkü muhabbetini (istanbul hilton'daki) dinledim kendisinin. gerçekten güzel bir abimizmiş. hiç kasıntılık yapmadan, gayet normal bir iş yapıyormuş gibi anlattı derdini.

    mehmet ali alabora'yı vermişler yanına lakin gördük ki alabora ingilizce'yi bodrum'da filan öğrenmiş. hem soru sorma konusunda hayli kötü bir performans gösterdi, hem de izleyici sorularını çevirirken zorlandı. ama özgüveni yerinde, yürür böyle.

    filmleriyle ilgili psiko-analitik yorum yapan üç beş izleyiciye ağzının payını vermesiyle yüreğimi soğuttu. the wrestler ve black swan'da, günlük hayatın ayrılmaz bir parçası olan 'acı'nın insanın ruh halini etkilerini göstermeye çalıştığını söyledi ve filmleri için "iyi bir hikâye anlatmaya çalışıyorum, hepsi bu." diyerek mütevazı davrandı.

    "yönetmen olmasaydım, editör olurdum" diyerek, bir filmin yaratım sürecindeki vazifesinin bu anlamda bir çeşit editörlük olduğuna vurgu yaptı. oyuncuların, hikâyenin ve kameraya yansıyan hareketin edit'ini yaptığını belirtti bir bakıma.

    tek bir genre'da film üretmediğini, belki ileride bir komedi filmi çekebileceğini filan da söyledi.

    son olarak the fountain bağlamında ölümle ilgili düşüncelerini aktarırken, mehmet ali alabora saatine bakıyordu. aronofsky bir an durdu ve "yoksa sıktım mı seni? the fountain'la birçok kişiyi sıktım çünkü" diyerek kendisiyle dalga geçebildiğini gösterdi ki, bu harikaydı.

    keyifli bir zaman dilimi yaşattı ve gitti. keşke daha çok ve kaliteli sorular içeren programlara katılıp gitseydi... nasip, bir gün o da olur inşallah.
85 entry daha
hesabın var mı? giriş yap