29 entry daha
  • alejandro jodorowsky ile tanışma filmim. çok mutluyum sözlük bu yüzden. henüz izlemeden, konusundan ve fragmanından çok seveceğimi, kendimi kaptıracağıma emindim. açık bir zihin, uygun zaman ve koşulları bekledim filmi izlemelek için. hatta cep telefonumu da kapattım rahatsız edilmemek için.

    ne diyordum? hah, çok mutluyum sözlük. neden mi? dedim ya, alejandro jodorowsky ile tanışmış bulunuyorum. öyle bir film ki, filmin aynı zamanda senaristi ve baş rol oyuncusu da olan jodorowsky ve ekibi, tüm çekimler boyunca kendilerinin de tahmin edemeyecekleri kadar lsd tüketmişler. nasıl bir psiko-haz altında çekildiğini siz düşünün artık. metaforlarla süslenmiş sürrealist filmlere bayılıyorum. fularımı da takayım da şimdiden, zira "sembolizmin hastasıyım" diye bir cümleyi hazırlıksız kurmak istemem.

    şu noktadan itibaren yazacaklarımda spoiler ifadeler yer almaktadır. fakat, analizini okuduğum bir blogda da söylediği üzere:

    "ı'll warn about spoilers, but really, "spoilers" are a null concept with a film like this. ıt is impossible to spoil the holy mountain. ıt's like saying that you can spoil the mona lisa by telling me it's a picture of a smiling woman."

    yani kurgusundan çok vermek istediği mesajlar önemli olan bu filmi spoil etmek çok da mümkün değil. ben gene de uyarımı yapmış olayım da, sonra biriniz çıkıp da "yetişin komşular, uyarısız spoiler veren var" demeyin.

    film, sosyal mühendisliği ve devlet otoritesini eleştirirken yozlaşmış toplumu da itin götüne sokmayı unutmuyor. ispanyolların meksiya'yı istilasını, aztec kıyafetleri içerisindeki kurbağa ve kertenkele katliamı ile anlatan bir kafa yapısından bahsediyoruz bakın. e haliyle toplumun dejenerasyonunu vurgulamak için de oldukça sert örnekler kullanılmış. şehir meydanında asker tarafından kurşuna dizilen halkın gösterilmesinden sadece faşizm ve militarizm almıyor payını, bu olayı izleyen turistler ellerinde kameraları fotoğraf çekerken ve olanları filme alırken oldukça mutlular. o askerlerden biri o turist kadınlardan bir tanesini çekiyor köşeye ve ayıptır söylemesi oracıkta ayakta s.kiyor kadını. tecavüz diyemeyiz, kadın halinden oldukça mutlu. kocası keza. hedonizmin o kadar köpeği olmuş ki karısının askerle ilişkisini filme alıyor. hedonizm demişken, hah tamam, fularım yerinde hala. insanların kanları farklı renkte akıyor ve bu da muhtemelen toplumda statü farkını simgeliyor. zaten film hedonizm ve materyalizm eleştirisi ile başlıyor. iki tane kadının takma tırnakları kırılıyor, boyalı saçları sıfıra vuruluyor, makyajları siliniyor ve en sonunda çırılçıplak kalıyorlar. filmin ana teması zaten insanın bu dünyanın tüm maddesel bağımlılıklarından kurtulup kendi öz benliğini araması üzerine. o değil de daha yazacak gibiyim, bir çay koyup geleyim kendime sonra devam ederim. devlet otoritesi ve sosyal mühendislikten devam etmek istiyorum. dünyayı yönetenler olarak gösterilen zengin iş adamları ve politikacılardan her biri bir gezegeni temsil ediyor. mesela fon denen adam, venüs gezegeninden. kapitalizmin dayattığı güzellik anlayışı, toplumda taktığımız maskeler, gösteriş ve kibir budalası edilen insanın ihtiyaçlarını karşılayan bir ürün gamına sahip. fabrikatör yani. ısla var bir de, silah üretiyor. teknolojiye olan övgü ön planda tutularak her seferinde nasıl yeni silahlar ürettiğini anlatıyor. bir yandan da oyuncak fabrikası sahibi bir kadın var. ne üreteceğine hükümet karar veriyor. devletin çocuk bilincini kullanarak gelecek nesillerin nasıl insanlar olacaklarına karar veriyor. dindar bir nesil istiyoruz diyen başbakanımızı anımsattı mı size de? örneğin, hükümet peru'ya 15 sene sonra bir savaş planı içerisindeyse bir çizgi roman serisi çıkarıyorlar. captain america perulu canavara karşı. çocukların o tazecik beyinlerine perulu düşmanlığı aşılayarak ileride savaşa gönüllü olarak gitmelerini sağlıyorlar. oyuncak silahlar üretiyorlar. çocukları silah kullanmaya özendiriyorlar. çok zengin bir mimar var, çok para kazanmak uğruna insanların bir eve değil, bir sığınağa ihtiyacı olduğu fikrini empoze etmek istiyor topluma. ve bunu yaparken de sloganı, "evsiz, ailesiz gerçek özgürlük için". gerçek özgürlüğün aileden kopmak ve toplumsa yalnızlaşmaktan geçtiği fikrini empoze ediyor, ve bunu yaparken tek amacı daha çok para kazanmak. çünkü kapitalizm ahlaki değerleri önemsemez. çarkın dönmesi için sermayenin para birikimini sağlaması lazım. politikacılar öz kaynakların daha uygun bir şekilde kullanılabilmesi için 4 milyon vatandaşın ölmesi gerektiğine karar veriyorlar vs vs.

    kapitalizm, militarizm, hedonizm vs gibi kavramların eleştirildiği bu kült filmde şaşırmamamız gerektiği üzere bol bol illuminati ve kabala göndermesi var. ha bir de illuminati demişken, izleyenler bilir kubrick'in eyes wide shut'ındaki cinsel/dinsel ritüel sahnesini, oradaki atmosferi ve müziği hatırlayın, işte filmin tamamı öyle bir havada ilerliyor ve gerek görsel gerek işitsel anlamda oldukça doyuruyor izleyeni. neyse bayağı bir yazdım ben gaza gelip. söyleyeceklerim bittiğine göre fularımı çıkarabilirim. yok mu bir recep ivedik?
59 entry daha
hesabın var mı? giriş yap