386 entry daha
  • ------------------------------------------------------
    yıllar sonra gelen ön edit:

    arkadaşlar selamlar. sözlük popüsü vs olmadığım için haliyle sık mesaj almıyorum. ancak bu entry'den dolayı abartısız 70-80 mesaj gelmiştir ki hâlâ da geliyor. elbette gelsin. ancak bir sıkıntı var. ben bu entryi yazdığıma utanıyorum :/ yani her mesaj geldiğinde insallah baska mevzudur diyorum. göz ucuyla okumuyorum bile bu entryi. yaşadığım şeyler utanılacak şeyler değil, benzerini yaşayan kardeşlerinki de öyle elbette. ancak geriye dönüp baktığımda inanın kendimi elindeki şeker gitti diye ağlayan çocuk olarak görüyorum ki o sırada 23-24 falandım öyle çocuk da değildim. o yüzden utanıyorum.

    peki entryi neden silmiyorum? çünkü aynı acı dehlizlerinde ben gibi kavr... şaka şaka, karma 500ü aştı. malum hanfendini hayatıma en büyük katkısı bu entrye gelen şukular oldu öyle söyleyim. fav da var bir sürü. insan kıyamıyor. :(

    şukularla beraber gelen her mesaj aynı şeyi sordu; abi/kardeş geçiyor mu? bakın diyorum ki geçmesini bıraktım, şu yazdıklarımı okumaya başlayınca daha ilk paragraftan pihuuuu diyip monitoru indirerek başka bir şeyle ilgileniyor, başkası yerine utanır gibi kendimden utanıyorum :s o kadar geçiyor yani.

    daha da açık olmam gerekirse, ondan sonra 2 sevgilim oldu. hakkaten ikisini de daha çok sevdim. bir eski sevgilim hayatıma geri dönecek olsa yemin ediyorum onu seçmem. valla bakın evlendi mesela, bozulmam "lan ben nasıl kandırıldım aq" çizgisinde oldu. dediğim gibi ondan sonra tanıdığım en muazzam birkaç insandan biriyle beraber oldum. neler yaşadım neler. arada bir arkadaşımın "lan sen koko mu aldın ne bu hareketlilik" dediği aşık olmalar yaşadım. hakikaten gideni kötü göstermek için arkasından kötü konuşmuyorum. ancak nasıl diyim, entelektüel ve zeki ve afedersiniz ama çok daha güzel (dideeeeeem) bir kız arkadaşım olunca, bana aşağıdakileri yazdıran hanfendiyi düşünüp çok ebledim. seviye bir anda güzel, küçük, keyifli bir ilçenin 2. ligde orta sıralarda takılan sempatik futbol takımından şampiyonlar ligine yükseldi öyle diyim.

    özet: geçiyor. hakikaten geçiyor. daha çok seveceğiniz insanlar geliyor. arada ne kadar çabuk kendinize gelirseniz o güzel insanlarla geçireceğiniz zaman o kadar artmış oluyor.

    sevgiler.
    ------------------------------------------------------

    - giden midir terk eden, yoksa kalan mı
    + gidendir ulan giden. kalan göt gibi kalan olur, giden terk eden olur, kalan da terk edilen.

    neyin edebiyatında neyin tribinde ve de neyin vicdansızlığındasınız, bunu da mı almak istiyorsunuz adamın elinden. elde kala kala güzel bir terk ediliş kaldı o da mı gidenle gitsin?

    siktirin gidin.

    bunu vermem oğlum, o kadar güzel terk edildim ki bunu vermem kimseye, hele çekip gidene hiç vermem. ben halihazırda zaten en güzel kaybedişlerin adamıyken, erkek gibi kazan erkek gibi kaybeti, kendime şiar edinmişken, kaybedişler koleksiyonumun bu en nadide parçalarından birini kaybedecek değilim, kaybediyoruz ama bu kadar da değil.

    - güneşin neyse dünyan da onun etrafında döner -

    ennihayetinde 20 yaşında bir post-ergenken, güneşinin etrafında attığı her turda görevini yerine getirmiş olmanın mutluluğuyla ve de gururuyla yetinen, gri bir şehrin lacivert bir gecesinde, en afilli gökdeleninde güneşiyle el ele tutuşup sayısız yıldıza bakıp rüzgarın her şeyi savurmasına olan inançla sürekli faal, sürekli akışkan, sürekli dinamik ve sürekli yeni olacak ve susarak yan yana, helena bonham carter ve edward norton'dan çok daha güzel olan biz bekleyecektik rüzgar gerekirse tüm kirlemizle beraber ne var ne yoksa savursun. fon müziğimiz zaten hazırdı, rüzgarımız bol olurdu elbet. geriye bir tek gri bir şehir, ona yakışacak güzellikte lacivert gece ve biri bizi misafir etmek üzre bir yığın gökdelen kalmıştı, bulunurdu.

    velhasıl şimdi 24 yaşındayken terk edilen açık seçik benim.

    seni seviyorum ama aşık olmadığımı farkettim artık gibi ıssız adamvari sikindirik bir filmden çıkmış tatta bir sözün önüne sebep olarak sunulduğu da benim.

    verilen sözlerce hep en çok sevilen olacak olan da bendim güya ama şimdi -ne demekse artık- insan olarak sevilen ve geleceğe dair çok güven vermeyen de benmişim ve hatta benim.

    20 ağustosta en çok sevilenken arada hiç birşeyin olmadığı 1 eylülde karşımda zırıl zırıl ağlayarak ben ayrılmak istiyorum dendiğinde "sus ağlama o zaman terk edilen benim, benim ağlamam lazım di mi" diyen de benim.

    işte o aradaki 10 günde telefonda seni seviyorumu ailesinin yanında diye söyleyemiyor sanarak, şımaran, sırnaşan, aaa söylemezsen nerden bilicem beni sevdiğini falan deyip çocuklaşan, hakkaten sevilmediğini akıl edemeyen, nerden bilecek olan da benim.

    göt gibi kalan benim demiştim, açayım, durmadan allaha oturup 2 saat adam gibi üzülebilmek için dua eder olmuştum. oğlum benim filmlerde, dizilerdeki gibi ne bileyim 500 days of summerdaki abi gibi eve kapanıp depresyona girme hakkım yok mu abilerim ve çok değerli ablalarım, lan bir insanın üzülmesi bile çirkin olur mu? olur işte o çirkin üzülen de benim.

    çünkü hollywood'un türk kültürü, gelenekleri ve görenekleriyle biraz makyajlanmış iddasına göre, benim evimin çatı katında (ki gerçekten çatı katında oturuyorum) oturup sigara içip, son okuduğum kitaptaki manyak kadın gibi camel soft paketi ile kankaya bağlayıp, yıldız tilbe ve sezen aksuya kafamda feat. yaptırırken bir yandan hissiz hissiz duvara bakıp ara ara ağlamam lazımdı. peki ne oldu, staj görüşmesinde adamla el sıkışırken ağlamamaya çalıştım, gebze - harem minibüsünde arka tarafa para uzatırken dudaklarım titredi, kartal - kadıköy metrosunda ayakta daha fiziksel olarak zor duruyorken direğe tutunmak ruhani ayakta kalma çabama hiç fayda etmedi, okulda ders seçerken kafamı aşağı yukarı sallayıp gerçekten kendim için en önemli sorun çevre ve enerji dersinin saatiymiş gibi davrandım lan. oturup 1 sigara yakıp ağlayacak 2 dakka vakti olmayan zavallı da benim.

    bunu eş dost görüp de "iyi ya kafan dağılıyor yoksa üzülürdün dayanamazdın" dediğinde içimden kafalarını dağıtmak isteyen de benim.

    fenerbahçenin büyüklüğü var ya anlatılmayan ve adı asla konamayan hani, işte öyle bir güç var kadınların uğruna deli oldukları, para da değil, başarı da değil, kupa da değil. ulan koca islam çupi anlatamamış ben nasıl anlatayım, işte öyle bi büyüklük, öyle bi güç var ve bu güç bende yok abicim. çünkü olsaydı misalen şimdiki gibi "okulu bitirince askere mi gitsem ya da mühendisim ulan ben diye başta reddetip sonra her türlü kabul etmek zorunda kalacağım skimtrak bir paraya bir işe mi başlayayım" yerine, yüksek lisansımı cambridgete mi yapsam yoksa oxfordta mı diye sevimsiz bir ikilem arasında kalsaydım yahut önüme sunulan zibilyon tekliften en uygununu seçeceğim bir ulaşılmazlıkta olsaydım o aşk 2 hafta öncesinde var olan o aşk 4 yıldır var olan o aşk bitmezdi çok değerli büyüklerim ve gözlerinden öptüğüm küçüklerim. bunu dibine kadar bilen ama sayısız paralel evren arasında şimdi içinde bulunduğumunkinde bilinç sahip olduğumdan bunu değiştiremeyecek olan da benim.

    24 yaşında bir adam aslında 24 yaşında bir çocuksa, canı sıkıldığında açıp 2 bölüm digimon izliyorsa, en büyük başarılarını football managerda alıp onun da son oyunlarında iyice çuvallar hale gelmişse ve onda bile duygusalsa, yetiştirdiği oyuncuları öyle kolay kolay kovamıyosa yeri geldiğinde kabul edelim sadece -insan olarak sevilen- bir profil çizilmiş oluyor. işte olayın maddi tarafından çok öte masaya oturduğunda iphone, marlboro ve araba anahtarı değil, camel soft, akbil (öğrenci) ve motorola motoluxe koyuyorsa çok aşık olunası olmuyor di mi lan. ama en azından aşık kalınası olduğumu sanırdım, bizim de kendimize göre bi şeklimiz vardı şimdi. işte o şekli yetiremedim. bunları bir kez duysam rahatlayacakken, sonu sorun sende değil bende, sen daha iyilerine layıksın'a bağlayacak gibi duran bir yığın zırvalık duyup masadan kalkan da benim.

    işte o sırada sevgili terk eden prensesimiz acaba hala ağlıyor mu, ya minibüste de sıkıntılı olur şimdi millet bakar eder diye onun için endişelenen mal da benim.

    yine öyle mahsun ağlamasın milletin içinde diye 4 saat yol çekip, şehir değiştirip orada evinin dibinde bir yere gidip onla konuşan karşılığında, bir insanın gerçekten yalnız aklını değil ruhunu da kaybedebileceğini görüp, otobüse binmene gerek yok bak ulusoyun servisi var şurada salığı verilen aptal da benim.

    gerçekten aklıbaşındalığına aşık olunan kızın sanki ben onu terk etmişim gibi sağda solda bakın ne kadar mutluyum mesajı vermeye çalıştığında, konuşması etmesi ile son derece ölçülü olan o kızın kural bir: 4s kuralı, kural 2: kaçan kovalanır vs vs diye uzayan twitlerinde onun yerine utanan da benim.

    bütün bunları, hele hele ruhunu vicdanını kaybedişini ara ara, kullanıyor olduğu roaccutane haltına bağlayıp günde bir kez o ilacı sentezleyen ne kadar eczacı, kimyager ve farmokolog varsa hepsine en içten duygularımı en galiz küfürlerimi ileten, suçu onlarda bulan saf da benim.

    hanfendi buyurmuş ya en mahalle kızı edasıyla 4s kuralı, işte o kuralın ilk 2 s'si benim. son 2 s'si kim henüz bilmiyorum ama kaçan kovalanır' diye eklemesine güvenerekten bir piç var ortada eminim. işte belli ki bir piç uğruna terk edilmiş olacak olan efendi adam da benim.

    bakın ne güzel anlattım di mi kim olduğumu hakkımı verin. şimdi çok değerli ablalarım, abilerim, yaşıtım hanfendiler ve kankalar ve çok müstesna yarının büyükleri küçükler, allah aşkına söyleyin bunların hepsi benken bir de terk eden de ben miyim, bu kadar acımasız olabilir misin allahasen, en azından güzel bir terk edilen olmayı hak etmiyor muyum?

    söyle ne olur kimmiş terk eden, giden mi yoksa ben mi?

    saygılar ve sevgiler, ravell davidoff (ravdav)

    27.10.2014 pazartesi
509 entry daha
hesabın var mı? giriş yap