16 entry daha
  • "otların görkemli
    çiçeklerin mağrur olduğu günler geçti artık
    yas tutmak yok
    şimdi sadece anılarımızla yaşıyoruz"

    ben böyle hatırladım hep. aslı böyle değil; benzer ama değilmiş.
    unutmamak için yıllarca kafamda tekrarladım, ama başka kelimeler başka anlamlar yükleyerek. çok zaman sonra şiirin aslına, filmler ve kaynaklarına ulaşım kolaylaştığındaysa filmin kendisine ulaştım.yeri geldiğinde yeniden izlemek için bekledim; o gün bu günmüş.

    film çok eski, zaten bende eskiyim, şiir hepimizden eski...
    bu filmi izlediğimde deanie'nin yaşındaydım. onun kadar genç, hayalci, romantik, sade, hep potansiyel aşık.ve tabi ki kırılgan.
    tek kanalın olduğu zamanlardı, tv den izlemiştim"gençlik çağı". - böyle çevrilmişti türkçeye-

    kendime bi söz vermiştim o zaman:
    "bir gün birisine gerçekten aşık olursam ve onu kaybedersem ne zaman olursa olsun, yeni bir başlangıç yapmadan önce ona gideceğim ve sadece gözlerine bakacağım 'geçti mi?' diye".

    film, bir gençlik aşkını anlatır.dönem, ortam, şartlar, koşullar tarafından belirlenen bir aşk hikayesin hüzünlü yolculuğunu.
    elbette cinderella'nın masalı değildir; sonunda da onun gibi muradlarına eremezler, ama bir şeyi öğrenirler; acı, büyümenin bir parçasıdır...
    onlar birbirlerini hep sevdiler mi bilmiyorum? kimse geride kalanların nereye gittiğini bilmez.

    hayatımızda ne olursa olsun, nereye gidersek gidelim, üstünü neyle örtersek örtelim hep içimizde kalan, kendimize sakladıklarımız vardır. kaçarak, gizlenerek, saklanarak, görmemeye, görünmemeye çalışarak yok saydıklarımız; yok ettiğimizi sandıklarımız.
    bir acıdan kaçıp diğerine yakalanırız....sonra bir başkasına... acılar kaybolmaz; biz onlara arkamızı döneriz.
    gitmesi, bitmesi için uğraştığımız her şey ayaklarımıza dolanır. artık bitmesini ve ardımızda kalmasını istediğimiz ne varsa önce onunla yüz yüze gelip ona bakmak dokunmak gerekir mi? geçmişe, acılarına, pişmanlıklarına... unutmaya çalışırken,unuttuğumuz bir şey vardır; sevdiklerimizden kaçarken kendi gözlerimizden kaçarız. başka şansımız yoktur. oysa bakabilsek, aynı şeyi görmeyeceğiz... kimbilir?

    hala seviyor olduğunuzun gözlerine bakarak gidebilmek kolay değildir.
    elbette korkarız...herkes korkar. heyecandan diliniz damağımız kurur, dizlerimiz titrer.
    kim acısına dokunabilir ki? kim onu sevebilir? kim ona bakabilir?
    bunu sadece cesur olmak zorunda olmadığını kabul edenler yapabilir;çünkü, artık kaybedecek bir şeyleri kalmamıştır.
    bense hep cesur olmak zorundaydım.

    bi de kolayca "geçti" diyenler vardır. onlar bir başka filmin konusudur.
    sıradaki parça da onlara gitsin:

    "though nothing can bring back the hour
    of splendor in the grass, or glory in the
    flower; we will grieve not, rather find
    strength in what remains behind."
    -william wordsworth-
3 entry daha
hesabın var mı? giriş yap