31 entry daha
  • bu tıklaaah! tıkhlaaah! diye histeri krizine giren dingil ve arkadaşları ne anlatmış oldu şimdi? hpg, ydgh çocuk militanlar yetiştiriyor, orada çocuk yaşta kim varsa, anne karnındaki bebek dahil ölümü haber değeri taşımaz potansiyel/a priori teröristtir mi, ya da zaten sizin sokakta oynuyor dediğiniz çocuklar (bkz: çatışmaların sürdüğü mahallede oyun oynayan çocuk), mesela şurada normal hayatına devam eden çocukların bilaistisna herbiri aktif silahlı militandır mı? ilkiyse çok yabancı değil, israilli parlamenterlerin filistinli kadın ve çocuklar için kurduğu argümantasyonlara benziyor*, buna itirazımız yok da o zaman ne diye güvenlik güçlerimiz zaten maksimum özeni gösteriyor diye siksik ediyon, güvenlik güçlerimis minimum özen gösterse gönül mü koyacan, lafın mı bitecek, kamptan şok ispat'lı çocuk foto stokun mu darlanacak? ha ikincisiyse her ölüm için bir ampirik veriniz, deliliniz vardır herhalde, çünkü ibraz ettiğiniz fotolarda şu çocuğun suretini tespit edemedik.

    engelliydi, iki kez ameliyat ettirdim diyor anası, hadi bu seferki anaya inanmadık, hadi bu seferki çocuk silahlı, peki sonsuza kadar buna kani olmaya mı sebat ettik, ulan acaba olmayabilir mi, acaba bunca ölüm kanun ve anayasa ile görevlendirilip kontrol edilen bu güvenlik güçlerine siyasiler, medya, milliyetçi-ulusalcı kanaat önderleri ve kanun dışı infazlara benim gibi aktif/pasif rıza harçlayan kesimler tarafından kazandırılan devletlu davranışın salahiyet, cüret ve ahlaki serbestliğinin sonucu olabilir mi, acaba bölgede yaşananlar benim de meşruiyet kazandırdığım bu "genel" tavrın, yıllar yılı devlet ve sermaye kaynaklı sistematik dezenformasyonların, zaman aşımlarının, geçmişle yüzleşmemenin, kapatılan, laçkalaşmış soruşturmaların ürünü olan rahatlık ve kontrolsüzlükle malul hareket alanında cereyan ediyor olabilir mi, "çocuğa üzüldük, sorumlusu kalleş pkk" dedik ama acaba bu sivil kayıpları hakkında etkin soruşturmalar yapılacak mı demekten, ve yahut kısa yoldan utangaçlığı bırakıp konpile soykırım önermekten daha yorucu değil mi?

    çok zikretmişiniz, şu geçen ay arabada vurulan çocuk, mevlüde iğdi, hakikaten ydgh militanları tarafından durmadıkları için vurulduysa, bu kontrol dışılığa neden olanın, karar verenin, ifa edenin alayı ruh hastası katildir. kimsenin kendi canından daha çok önemsemek "zorunda olduğu" bir dava kutsiyeti olamaz, rıza inşasının yerini böyle bir zorundalık koşulu almışsa onun adı bir toplumsal mücadele olmaz. zaten o yüzden soruyoruz, bir anayasası, bağımsız anayasa mahkemesi, bağımsız idare mahkemesi, ardında en mazlumun, en güçsüzün, en biçarenin adalet hakkını doğal hukuktan korusun diye birbirini denetleyen koskoca teşkilatlar, imzaladığı uluslararası sözleşmeler, içtihatlar, legal-politik angajmanların öznesi olan bu yapay siyasi organizasyonu yasadışı örgütten tefrik eden ölçütler ne?

    muğlaklığı defedelim, bu devletin, bu rejimin bir ismini koyalım. bir ilkeden, sarsılmaz bir ölçütten bahsedin, öldürüldüğünde cinayet addedilmeyecek yurttaşların sıralı tam listesi ve fotoğrafları elinizdeyse rica ediyorum hasıl olmadan önce bizimle paylaşın, hangisi kural hangisi istisna, hangisi sistemik hangisi münferit, hangisi kasten hangisi sehven bilelim, istisnayla yüzleştiğimizde bir afallayalım, hesap soralım, istisnanın kurallaştırılmadığına inanalım, umudumuz kabarsın.

    bu şekilde dibi görülmeyen bir istisna mıntıkasında, suçluyla suçsuz, hırlıyla hırsız, kurban edilebilirle kurban edilemez canlar arasındaki ayrımların anlamsızlaştığı bu belirsizlikler ve ihtimaller cehenneminde bir istibdat rejiminin ağırlığını zihinsel ve duygusal olarak kaldırabilmek kesinlik belirten en kötü seçenekten daha zor oluyor.
    -kendi yazdıklarım dahil şu tip tartışmaların tümü mide bulandırıcı gelmeye başladı, mümkünse girmeyin, okumayın-

    edit: mide bulantısını buyurgan bir not olarak iliştirmemiştim, müsadenizle 'şu tip tartışmalar'dan kastım üzerine genel hissiyatımı izah edeyim. mevcut türkiye koşullarında sözlük gibi popüler katılıma açık mecralarda sağlıklı tartışma yürütebilmek, tarafların tartışmadan başlangıçtaki konumlarını değiştirmeleri şöyle dursun esnetmelerini beklemek imkansız görünüyor, daha ziyade tüm fikri konumlar tahkim edilerek kapanıyor fasıllar. a kişi öldürülmüş, başlığı açılmış, neden ölmüş, nasıl olmuş bunu konuşmamız gerekirken "b kişisinin ölümünden bahsetmeyen orospucocukları" diye bir fail inşa edilip yargılanıyor; koşulsuz yaşam hakkı vardı, kaynadı gitti. ertesi gün ayrı bir ölüm haberinde ayrı bir ölü beden çekiştiriliyor, daha çok çekenin elinde kalıyor ceset. o noktada koşulsuz yaşam hakkını da savunuyor olsan kaçınılmaz olarak sen de çirkinleşiyorsun, el kadar sabiyken ölmüş çocuğun fotoğrafını, okul karnesini paylaşmak, ölüsünü de rahat bırakmamak, bunun üzerinden kanaat üretmek zorunda kalmak şahsen kaldırabileceğim bir zül değil. kendi hayatlarına değer biçme şansı bulamamış çocuklar, kendi hayatlarına çok değerli anlamlar atfetme şansını bulmuş kişiler tarafından tıpkı porno gibi hikayeye değil sonuca odaklı bir sunumla ölümü izlencelik malzemeye dönüştüren bir ceset pornografisinde yarıştırılan vicdanların en değerli nesneleri haline geliyor: mide bulantısı, tiksinti. yine de empati duygumu zorlamama rağmen anlamıyorum, farklı düşünsel kaynaklardan beslendiğimiz belli de, asgari uzlaşmamız gereken mantık denen bir şey var. bir çocuk ölmüş, geliyor başka silahlı çocuk fotosu delillendiriyor, e yani, so what? asgari mantık illiyeti belli değil, çıkarımı belli değil, katılmamızı bekliyor, ve ne ki rağbete bakılırsa başarılı da oluyor. o fava boğanlar ne anlamış ne çıkarmışlar, soralım? iki gün önce 3 sivil kadın öldürüldü, açın bakın 'orada bir savaş var, artık 3'e 5'e bakılmaz devletimiz zaten gereken özeni gösteriyor' diyen var. çayın demi fazla kaçmış da ondan bahsediyor gibi. bunu o kadar doğallaştırınca çıkıp insan haklarından bahsetmek, devletin 3'e 5'e bakmama lüksünün olmadığını, 1'in canı karşısına geçtiği vakit devletin hiçbir üstün kıymet ve değer ifade etmediğini söylemek hep bir tikel pozisyonla, hümanist olmakla, büyük gerçekleri görememekle, bir oluşumun sosyal medya ekibinde yer almakla, dayıgilleri tarafından organik ilişkisi olmaklıkla, bunu parayla yapıyor olmakla izah ediliyor. birilerinin evrenselliğinden zinhar şüphe etmediği kendisinden farklı bir şeyler düşünüyor ve söylüyor olmasına adam baya baya inanamıyor, arkasında mutlak bir tertip, bir komplo ve dış güç arıyor, bunlar ya aşısı tam yapılamamış hümanist ya bir yerden para alıyorlar.

    kapitalist siyaset tarzı tüm dünyada artık akıl almaz adaletsizlikler ve ortaçağ vahşiliğiyle, yoksul göçmenlikle, yükselen ırkçılıkla, savaş ve barış arasındaki ilişkiyi düzenleyen fayda maliyet rasyonalitesiyle, otoriter ve güvenlikçi ideolojilerle maruf hale gelmişken gönül ister ki şurada siyaset faslında marksizmin halen kapı gibi geçerli insan hakları eleştirisini, kapitalist olmayan bir dünya ve demokrasi tahayyülünü, buna karşın kimi radikal düşünürlerin hak meselesinin sabit değil, ucu devamlı açık bir mücadele alanı olduğunu, liberal haklar savunusunun bu nedenle önemsenmesi gerektiği önerisini filan konuşalım. biz henüz doğada devlet diye bir doğal öznenin, aşkın iradenin olmadığına arkadaşları bir sağlık problemine neden olmadan inandırmak için nefesimizi, vaktimizi harcıyoruz. neye değiyor? tüm bu çaba nihayetinde 12 yaşında bir kızın terörist olmadığını karnesindeki pekiyileri ibraz ederek delillendirmek gibi utanç verici bir noktada bağlanıyor. 12 yaşında bir çocuk, parçalanmış bedeni, iflas etmiş organları üzerinde bu kadar ideolojik otopsinin yapılmasını hak edecek ne yapmış olabilir?

    ölü bir çocuğun sol frame'de görsel şölene dönüştürülen cesedi yerine ölümüne neden olan hayattakilerin düşüncelerini hayata geçirebilmelerini sağlayan dirim ve afiyetteki bedenleri, akıllarıyla edindikleri kıdemli makamlar, makamların gerektirdiği ile eylemleri arasındaki ölümcül çelişkilerle uğraşmamız gerekiyordu. uzattım, özetle, bu uğraşının somut bir şeylere değmesi mevcut türkiye'nin kamusal tartışmaya açık hiçbir mekanında mümkün gibi görünmüyor. türkiye'nin yalnız devlet değil toplum olma vasfını da koruyabildiğini söylemek güç. sevdiğim bir hocamızın makalesini buraya koyuyorum, hoşçakalın.
4 entry daha
hesabın var mı? giriş yap