1 entry daha
  • neredeyse 20 senedir restorasyon sektöründe olmama-gerek şantiye, gerek akademik yayın takibi vs.- rağmen, adını bugün bir arkadaşımın gönderdiği haber linki sayesinde -bir üstte adam degilsin benzerini vermiş zaten- öğrendiğim vatandaş. akademik kariyeri nedir, nerede görev yapmaktadır, danışmanlık görevi kendisine nereden nasıl verilmiştir bilemediğim bu arkadaş; açıklamasında mimarlıkla-ya da antik/klasik mimarlık diyelim- hafiften ilgilenmiş olanların bile fark edeceği birkaç sıçmalık...pardon saçmalık yapmış, şöyle kabaca bir dökümünü çıkartalım:

    1. alıntı: "...bu sistemin adına da 'birim daire metodu' denir. bugün dünyada ilk kez ben yayınladım, şu anda da bilip kullanan yoktur."

    el-cevap: mimar sinan'ın "birim daire metodu" diye bir metod kullandığını bilen yok, bir metodu varsa bile -ki vardır tabii- bu metoda bir isim verip vermediğini bilmiyoruz, "tezkiret-ül bünyan"da filan bahsetmiyor çünkü. bu durumda bugün de kimsenin bilip kullanmadığı bir metoda "....denir." denmez; "buna 'birim dair metodu' adını verdim." denir. madem "ben buldum, ben keşfettim!" havalarındayız; "sky is the limit" yani........lütfen...

    2. alıntı: "sinan, köprü inşasında birim daire metodunu kullanır ve köprüsü hiçbir zaman düşey yük oluşturmaz. yani, üzerinden hangi yük geçerse geçsin, kemerlerin hiçbiri aşağı doğru basmaz, yana doğru basar."

    el -cevap: bu lafı ederken örnek verilen ve önünde poz verilen büyükçekmece köprüsü'nün kemer ayaklarının yere kaç dereceyle saplandığına bir daha dikkat etmeli insan... işte o poz... kırtasiyede satılan bir plastik gönyeyle bile bunu ölçmek olası -hani astigmat filan varsa diye-, lazer röleve cihazlarına filan gerek yok.

    3. alıntı: "düşey yük oluşmasın diye daireyi keser ve iki daireyi birleştirdiği noktaya da üzengi taşını (orta taşı) koyar."

    el-cevap: benim ilkokul mezunu, dünyadan bîhaber anam bile kemerin üst noktasındaki taşın adının "kilit taşı" olduğunu biliyorken; "türkiye'nin pek çok ilindeki tarihi eserlerin restorasyonuna danışmanlık yapan" vahit okumuş'un bunu bilmediğini, üstelik kemerin başlangıç taşları sayılan "üzengi taşı"yla karıştırmasını nereye koyacağımızı bilemedim.

    4. alıntı: "sinan'ın inşa ettiği köprülerin ayaklarında da bir köprü bulunduğunu ifade eden okumuş..."

    el-cevap: bunu ve bundan bir önceki paragrafı anlayacak teknik resim/mimarlık tarihi/mimarlık/restorasyon bilgisine sahip değilmişim. koca sinan anlar mıydı; ne yaptığından haberi var mıydı bilemiyorum ayrıca(!). büyükçekmece köprüsü'nde değilse de, mağlova su kemeri'nde bahsettiğine yakın bir şey var ama; o da kemerler arasında bir yürüme yolu amacıyla yapılmış bir şey, öncelikli amacı yükü dağıtmak olmasa gerek. kaldı ki kemerin ayağına binen yük, eğer bahsettiği gibi kendi içinde yine bir köprüye aktarılıyorsa; bu durumda kemer ayağının yükü dağıtacağı toplam baskı alanı, bir köprünün(?) iki ayağına dağıtılmış(daraltılmış) ve temele daha fazla noktasal basınç uygulayacak demektir. statikçiler bu konuda daha detaylı bilgi aktarabilirler tabii; benimkisi salt teorik bilgi. en azından metinden çıkartabildiğim anlam itibarıyla.

    5. alıntı: "osmanlı döneminde bakırköy'deki adliyenin bulunduğu yerden küfeki taşının çıkarıldığını anlatan okumuş, bu taşın romalılar tarafından kullanıldığını tespit eden sinan'ın istanbul'daki eserlerinde küfeki taşı kullandığını aktardı. sinan'ın iki farklı malzemeyi bir eserde kullanmadığını dile getiren okumuş, şöyle devam etti:"

    el-cevap: bakırköy'deki taş ocağı bizans'tan beri kullanıldığı bilinen ve istanbul'un ve çevresinin neredeyse bütün dönem yapılarında kullanılmış bir ocak iken; sinan bu tespiti(?) hangi araştırmalar neticesinde yapmıştır acaba? mimar sinan; geçmiş yapıların tekniklerini, malzemelerini araştırmıştır, öğrenmiştir elbette. ancak küfeki taşının nereden çıkartıldığını araştırmaya -ya da amerika'yı yeniden keşfetmesine gerek yoktur, ki kendisi de o meyyalde değildir- gerek yoktur, çünkü kendisinden önce de, sonra da bakırköy'deki taş ocağı küfeki taşı imalatı yapmaktaydı.

    ve ayrıca "...iki farklı malzemeyi bir eserde kullanmadığını..." ne demektir. fil ayaklarını(granit, mermer vs), küfeki taşını, tuğlayı filan ne yapacağız, tek kalem olarak mı sayacağız? bakın dekoratif malzemelere girmedim özellikle(alçı pencere, nefaset alçısı filan gibi).

    6. alıntı: "beton niye bozulur? çünkü değişken malzemelerden oluşmuş bir harçtır. o nedenle sinan böyle şeyleri hiç kullanmaz."

    el cevap: horasan harcı pek homojen(!) bir harçtır zaten... tabi(?)

    7. alıntı: "sinan'ın eserlerinin hiçbir zaman rutubet almadığını, izolasyonu da bilimsel yöntemlerle yaptığını belirten okumuş..."

    el-cevap: kusura bakmasın; sinan'ın birkaç eserinin restorasyonunda çalıştım/şantiyesinde arkadaşlarıma uğrama bahanesiyle dolaştım, ayrıca kimi restorasyonlarının raporlarını da okumuşluğum var: sinan'ın eserleri de rutubet alıyor, almış... (kendisi danışman ama, bu konuda hiç danışmamışlar herhalde kendisine) ama bu; türkiye'nin birçok ilindeki restorasyonlarına danışmanlık yapan kendisinin de bilmesinin gerektiği gibi; sadece sinan'a yöneltilebilecek bir eleştiri değil, bir durum tespitidir. sinan eserlerini inşa ettiğinde tabii ki rutubet almamış olabilir, ancak zannetmiyorum ki mimar sinan da bir eserini inşa ettiğinde "bu eser 1000 yıl rutubet almaz" dememiştir. bir atasözü vardır, kendisi de bilir tahmin ediyorum: "bakarsan bağ olur, bakmazsan dağ olur" restorasyon; türkiye'de yıllardır tam olarak kavranamamış olmasına rağmen sadece "onarım" değildir, aynı zamanda "bakım"dır da, yani kabaca "bakım ve onarım" diyebilirsiniz. bir eserin çatısına, duvarına, çatlağına, kırığına bakıp da tamir etmezseniz o eser rutubet de alır, suyun kendisini de alır.

    8. alıntı: "hep anlatılır; 'süleymaniye'de akustik için küp kullanmıştır'. hayır, yalan söylüyorlar çünkü statik ona emretmiştir, 'burada boşluk bırakacaksın' diye. akustik çalışması da yaptım süleymaniye camisi'nde. hiç bilmediğimiz galen taşını kullanmıştır akustik için. sinan, süleymaniye camisi'nin duvarlarına hiçbir zaman yük taşıtmamıştır. kemerlerine taşıtmıştır. süleymaniye'de duvarların için boştur."

    cevap: mağlova kemeri'ni tığ işi gibi çözebilen bir adam; süleymaniye'nin kubbesinin ağırlığını hafifletmek için küp kullanmaktan başka çözümler-kubbeyi tuğla yerine ahşaptan imal etmek gibi- de üretebilirdi gibi geliyor bana.

    evet; küplerin kubbe içerisinde yarattığı boşluklar elbette kubbe ağırlığının düşmesine, dolayısıyla kemerlere ve fil ayaklarına binen yükün de azalmasına katkıda bulunmuştur; ancak o küplerin varlığını sadece statiğe bağlamak bilemiyorum neye delalet eder. ana kubbe kaç tonluk bir ağırlığa sahip bilmiyorum, ama küplerin bu ağırlığı -atıyorum- yarıya düşürdüğünü de zannetmiyorum. üstelik o küplerin akustik faydaları da bilimsel yöntemlerle tespit edilmişken (tamam; efsanelerde anlatıldığı kadar muhteşem bir etki yarattığı konusunda kuşkular var, ancak aradan kaç yüzyıl geçtiği ve akustik gibi epey bir kriterin sonuçlarda farklılıklar yaratabileceği bir konuda, cami içerisindeki orijinal şartların bilinmediğinden hareketle ucun açık bırakıldığı da belirtilmiştir çalışmada) böyle bir açıklama yapmak biraz(!) talihsiz bir hareket olmuş.

    (alıntı)"duvarların içi boştur" derken? dışı ince yonu kesme küfeki taşı, içi kaba yonu ya da moloz yığma taş duvar değil miymiş yani? boşluk diye gördüğünüz o bölümler kubbe eteğindeki "kedi yolu"na giden merdivenlerin; is odasına çıkan merdivenlerin olduğu "boşluklar"(?) olmasın?

    öte yandan merak edip kim bu adam, ne yapmış/ne etmiş diye interneti bir kurcaladım; üç kitap yazmış kendisi ve en baba(!) kitabı "yığma yapılar ve kubbeler statiği" isimli kitabının tanıtım yazısı tarihin en baba asparagas mektup hikayesi.
    kitap şu
    bu da asparagas mektup hikayesi
hesabın var mı? giriş yap