561 entry daha
  • senelerdir her gün insan hikâyeleri dinliyorum. elbette bana mutlu insanlar değil, mutsuz olanlar, acı çekenler geliyor.

    birisi ailesinin ideal evladı olamayışının acısını çeker, bir diğeri kendini terk eden ebeveyninin yokluğunun acısını, bir başkası kendini değersiz gören eşinin verdiği acıyı, birisi sevgilisinin onu terk edişinin, öteki bir tecavüzün açtığı yaranın acısını.

    insanların acılarını dinlerken ne kadar farklı olaylar yaşayıp, ne kadar farklı acılar çekseler de acının insanın ruhundaki etkisinin derinliğini görürüm. bazen insanlar birbirine 'dert ettiğin şeye bak' derler, oysa herkesin derdi kendine özgüdür. kimsenin acısı diğerinin acısıyla kıyaslanamaz.

    halihazırda viktor e frankl'ın, insanın anlam arayışı kitabını okuyorum. frankl bir psikiyatrist ve psikoterapist. ikinci dünya savaşı'nda 3 yıl auschwitz'de esir olarak yaşamış. kitabında, toplama kampındaki deneyimleri üzerinden, yaşamın amacı, acı, travmaya verilen ruhsal yanıtlar gibi konuları yorumlamış. orada okuduğum bir pasaj acıyla ilgili düşüncelerimi öyle iyi anlatmış ki buraya eklemek istedim:

    "bir insanın acı çekmesi, boş bir odadaki gazın davranışına benzer. boş bir odaya belli bir miktarda gaz verildiği zaman, oda ne kadar büyük olursa olsun, gaz odanın tamamına yayılır. ne kadar küçük ya da büyük olursa olsun, acı da insanın ruhuna ve bilincine tamamen yayılır. dolayısıyla insanın çektiği acının büyüklüğü kesinlikle görecelidir."
371 entry daha
hesabın var mı? giriş yap