1 entry daha
  • bunu demeyenler hemen lüks düşkünü addedilmiş maşallah.

    evliyim ve eşimin annesi de, babası da sağ. allah uzun ve sağlıklı ömürler versin ikisine de. ayrı yaşıyoruz.

    bir sağlık sorunları olursa, kendilerine bakamayacak hale gelirlerse elbette sahip çıkar, evimde de bakarım. ancak kendilerine bakabilecek durumda oldukları müddetçe ilk tercihim kendi evlerinde yaşamalarıdır.

    nedenleri ise hiç de sizin zannettiğiniz gibi "götü kalkıklıktan" ileri gelmiyor muhterem çokbilmişler.

    kadın denen canlı, gerek genleri ve gerekse büyütülme şekli dolayısıyla evini erkekten daha çok sahiplenir. evinin tertibi düzeninden tutun, yaşama şekline, yemeğine, eşyasına kadar kendisi idare etsin, kendisi sahip olsun ister. baba evindeki "anne tahakkümü" ve istediğini yapamadan yetişmiş bir tük kızı olmak da bu duruma tuz biber eker. yani siz 25 yaşınıza kadar ana babanızın emir komutasıyla yaşamış bir türk kızı iseniz, o saatten sonra kendi eviniz, kendi düzeniniz olsun istersiniz ki bu da en doğal hakkınızdır.

    hele bu konuda erkekler gelip burada hiç ahkam kesmesin; saçmalıktan öte bir durum değil bu. bahsettiğiniz kadın sizin anneniz, doğduğunuzdan beri birlikte yaşıyorsunuz; elbette size farklı gelmeyecek onunla yaşamak, onun idare ettiği bir evde bulunmak. ama kusura bakmayın; o kadın bizim evlilik bağı neticesinde hasbelkader akraba olduğumuz bir insan ve onun yaşam şeklini sizin benimsediğiniz gibi benimsememiz mümkün değil. hem siz zaten erkeksiniz; istediğiniz saatte girip çıktınız bugüne kadar, istediğiniz yere gittiniz, istediğiniz insanla görüştünüz; ama kadınlar öyle değil; bizim kadınımız bu imkanlara evlenince, kocasıyla birlikte kavuşuyor. o meşhur "yeni evlilerin sonradan görmeliği" başlıklarındaki asıl mesele de bu zaten. kadınımız ancak evlenince kendi evine, kendi hayatına kavuşuyor; kocasıyla gezip tozuyor, arkadaşlarını ağırlıyor, evini çekip çeviriyor...

    lakin kayınvalideyle yaşarken işler böyle olmuyor. son raddede anlayışlı bir insan da olsa, eninde sonunda işinize, düzeninize, misafirinize, giyiminize, eşyanıza karışıyor. "bu kadar gezmeyin" diyor, "beni de götürün" diyor, "çamaşır böyle asılmaz" diyor, "perdelerin kirlenmiş" diyor; bütün bunları demesine rağmen bir de hiçbir iş yapmıyorsa (ki geneli yapmaz), işte o zaman çıldırıyorsun! çalışan kadından, ev hanımı hizmeti bekliyor. "ben gençken bu yatakları ayda bir yumuşatıcıyla yıkardım" diyor mesela; sizin vaktiniz var mı, yok mu; kimin umurunda? bir günlük haftasonu tatilinizi eşinizle sahilde dolaşarak geçirmenin hayalini kurarken, kayınvalidenizin amcasının gelinlerini ağırlamak için kurabiye yaparken, çay servis ederken buluyorsunuz kendinizi. "eh o ağırlasın canım, ben çıkayım" lüksünüz yok; olur mu hiç öyle şey? kaynananızın ahretliğinin torunu evleniyormuş; gitmemeniz yakışık alır mı?

    bu yukarıda saydığım işin en basit boyutu. bir de oğluna yönelik kıskançlığı ve "karısı oğlumu parmağında oynatıyor" sanrısı var ki, buna hiç girmek dahi istemiyorum. ha ek olarak "bizim zamanımızda böyle miydi", kilit cümle...

    özetlemek gerekirse, kayınvalideyle yaşamak istememek şımarıklık değildir; haktır.

    sırf kendi annenizin babaannenizden çektiklerini anlattığı bir akşam sohbeti dahi bu savımı doğrulayacaktır.
9 entry daha
hesabın var mı? giriş yap