5 entry daha
  • o kadar iyi ki neden daha popüler olmadığını merak ediyor insan. ben de varlığından haberdar değildim, yeni okudum.

    1950’lerde yazılmış olsa da yaşını hiç belli etmiyor.

    didaktik olmadan ders vermeyi iyi beceriyor.

    bunu beğenenler forest gump’ı, küçük prens’i ve 1950 yapımı harvey adlı filmi de beğenir.

    kitabın yazıldığı dönemlerde araştırma etiği günümüzdeki kadar gelişmiş değildi. şimdilerdeki durum hayvan ve insan denekler açısından daha makul.

    bu kitap tıp, eğitim bilimleri ve psikoloji alanındaki araştırma teknikleri derslerinde öğrencilere özellikle araştırma etiği konularını irdelemeleri açısından da önerilebilir. insan deneklerle yapılan deneysel araştırmalarda –ki uzun bir süredir onlara sosyal bilimler çalışmalarında “denek” değil “katılımcı” diyoruz– özellikle dikkat edilmesi gereken meseleleri ve bu konuda ne kadar yol alındığını görmek mümkün.

    akademisyenin içi boş kibri konusunda aynı ölçüde yol almış olduğumuzu iddia edemem.

    sevgi ve şefkat olmadan eğitim ve bilimin bir halta yaramadığını açıkça söylemiş.

    genele, tipik olana, vasata benzemeyeni nasıl kendimizden uzaklaştırıp, hayatı ona zehir ettiğimizi hatırlatıyor.

    sosyal bir yaratık olduğumuzu hem mental hem de fiziksel açıdan en güçlü olduğumuz dönemde bile insan şefkatine ihtiyaç duyduğumuzu çok pis yüzümüze vurmuş.

    duyuşsal gelişim (duygu diye okuyabilirsiniz) ile bilişsel gelişimin (zeka, akıl diye okuyabilirsiniz.) birbirinden farklı süreçler olduklarını çok net anlatmış. gerçi karıştıran da yoktur zaten.

    koridor'un çevirisi gayet güzel.

    --- spoiler ---

    aslında “normal” sandığımız yaşamlarımızın her biri, ağır çekim yürüyen bir charlie yaşamı. önceleri bedenen beceriksizsin, kafan çalışmıyor ve başkalarının şefkatine muhtaçsın. sonra güçleniyor, daha becerikli oluyor ve akıllanıyor, bilgileniyorsun. daha sonra yeniden başa dönüyor, gündelik insani ihtiyaçların için başkalarına muhtaç hale geliyorsun, kafan karışıyor, anlamakta, algılamakta zorlanmaya başlıyor, unutuyorsun. yani aslında hepimiz charlie’yiz. charlie’ye acımak, üzülmek yerine kendimizin de tıpkı “yeni charlie” gibi ölmekte olduğunu fark edip, gücümüzün yettiği, becerebildiğimiz yapmış olmaktan mutlu olacağımız her şeyi vaktimiz varken yapmaya çalışmamız lazım.

    uğur getiren nesneler, nazara inanma, tv izleme… bunlar hep “eski charlie” özellikleri. yazar, araya bir de kutsal metinlere inanma düzeyi mevzusunu sıkıştırsaymış bir hayli ilgi çeker, tartışma yaratırmış. o konuya girmekten özellikle kaçındığı belli.

    charlie ıq seviyesinin en yüksek olduğu, insanlara sürekli kızdığı, onlarla anlaşamadığı dönemde bile algernon'la özel bir bağ kuruyor, ona şefkat gösteriyor. mantıklı olmamasına rağmen yaktırmayıp gömüyor, mezarına çiçek bırakıyor. bu da aslında yüksek bilgi ve beceri düzeyinde olsak bile şefkat gösterebileceğimize dair önemli bir umut. ayrıca, hayvan sevgisinin güzelliği bakımından okumak da mümkün.

    --- spoiler ---
60 entry daha
hesabın var mı? giriş yap