6 entry daha
  • günler geçtikçe programı yavaş yavaş şekillenmeye başlayan film festivali.

    bugün açıklanan 16 filmlik berlin film festivali seçkisi ile sinemaseverlere şimdiden festivalden ödülle dönmüş bu filmleri listesine almasını sağlamışlardır. işte o filmler:

    synonymes: filmekimi 2018'de izlediğimiz the kindergarten teacher filminin özgün versiyonunun yönetmeni olarak tanıdığımız nadav lapid, bu kez berlin'den ''altın ayı'' ile dönen filmi synonymes ile karşımızda. israil'den paris'e göç eden ve kimliğini tamamen reddeden bir adamı merkezine alan film, nadav lapid'in hayatından izler taşıyor.

    grâce à dieu: françois ozon'un berlin film festivali'nde ana yarışmada dünya prömiyerini yapan ve ''jüri büyük ödülü'' kazanan son filmi grâce à dieu, katolik ruhbanlarının pedofili vakalarına kurbanların açısından bakan şefkatli ve güçlü bir dram. gerçek bir vakadan esinlenen ve ozon'un en iyi filmlerinden biri olarak övülen yapım, travma ve cesaret konularını titizlikle ve büyük bir hassasiyetle ele alıyor.

    systemsprenger: ilk filmiyle berlin'de ''yeni bakış açıları sunan'' filmlere verilen ''alfred bauer ödülü''nü kazanan nora fingscheidt, çok iyi yazılmış bir senaryo ve müthiş bir çocuk oyuncu performansıyla bizi benni'nin dünyasına sokmayı başarıyor. kusursuz işlediği varsayılan almanya sosyal devlet sistemi acaba herkesin derdine çare olabilir mi? nefes nefese izlenen film, işte bu önemli soruyu ele alıyor. benni tacize uğramış, geçirdiği travmalar nedeniyle öfke kontrolü sorunları yaşayan ve tek isteği koparıldığı annesine geri dönmek olan 9 yaşında bir kız çocuğu. sosyal hizmet görevlileri içinse sürekliliği sağlanması gereken bir sistemde, altından kalkamadıkları bir ''vaka'', daha doğrusu sistemde bir arıza...

    di jiu tian chang: pekin bisikleti, sürüklenenler, 11 yaşındayım, kızıl amnezi filmlerini festivalde izlediğimiz xiaoshuai wang'ın ''epik bir melodram'' sözleriyle övülen son filmi, her iki başrolüne (yong mei in - wang jingchun) de ''gümüş ayı'' ödülünü getirdi. 30 yıllık bir süreci anlatan film, çin'in tek çocuk politikasının etkilerini derinden yaşayan bir çifti izliyor. ülkenin ekonomik büyümesinin ardından gelen toplumsal dönüşümünü de gözlemleyen film sevgi, arkadaşlık, çocuk sahibi olmak, keder, affetme gibi kavramlara da değiniyor.

    ich war zuhause, aber: angela schanelec'in son filmi, düz bir anlatı izlemeyen, beden, sanat ve varoluş hakkında bir deneme-film. zekice kotarılmış, kimi zaman komik ve felsefi bir zihin egzersizi olan film, izleyiciye kendi yanıtlarını bulacakları görsellerden oluşan bir yapboz sunuyor. filmin başında, 13 yaşındaki philippe, bir hafta kaybolduktan sonra eve dönüyor. dönüşünden sonra işlerin normale dönmesi biraz zaman alıyor. tam her şey düzeldi derken bu kez de varoluşsal kaygılar su yüzüne çıkıyor ve annesi hayata ve sanata farklı bir gözle bakmaya başlıyor.

    oray: almanya'daki türk toplumundan bir kesiti ele alan oray'ın başkahramanı, filme adını da veriyor. uluslararası prömiyerini istanbul film festivali'nde yapacak olan oray'da yönetmen mehmet akif büyükatalay uyum sorunları yaşayan genç bir erkeğin hayata tutunma çabasını gerçekçi bir sinema diliyle anlatıyor ve yılın en parlak keşiflerinden birisi olarak akıllara kazınıyor.

    breve historia del planeta verde: arjantinli yönetmen santiago loza'nın berlin'de panorama bölümünde prömiyerini yapan son filmi, bir yol filmi olmakla birlikte kahramanlarıyla sevimli ve hüzünlü bir dram. eleştirmenler tarafından ''bir todd haynes filmiyle spielberg'in üçüncü cinsle yakınlaşmaları filminin buluşması'' sözleriyle tanımlanan film, bir grup dışlanmış gencin bir uzaylıyı ilk indiği yere geri götürmelerini anlatıyor.

    la paranza dei bambini: gomorra’nın ünlü yazarı roberto saviano'nun romanından uyarlanan ve yönetmenliğini claudio giovannesi'nin yaptığı film, ergen zalimliğiyle suç dünyasının silahlarını ve ölüme karşı umursamazlığını beyazperdeye taşıyor. filme adını veren piranalar, mafya jargonunda ''silahlı çete'' anlamına geliyor. bu filmin piranaları ise napoli'de ellerinde makineli tüfeklerle sokakları arşınlayan, mafyaya katılarak kazandıkları parayla marka kıyafetler satın alan 15 yaşındaki nicola ve arkadaşları. amatör genç oyuncuların rol aldığı film, bir yandan geleceğin mafyasının günümüzde nasıl yetiştiğini ve nasıl bir medya bombardımanına maruz kaldıklarını gözlemlerken bir yandan da ergen duygu durumunun suç dünyasından nasıl etkilendiğini inceliyor.

    the kindness of strangers: danimarkalı yönetmen lone scherfig, bu kez prömiyerini berlin'in açılış filmi olarak yapan filminde, jay baruchel, andrea riseborough, zoe kazan ve tahar rahim'li göz kamaştırıcı bir oyuncu kadrosunu bir araya getiriyor. new york'ta geçen film, umut, affetmek ve sevgi hakkında, sevgi ve huzur arayışındaki bir grup çaresiz insanı izleyen çağdaş bir masal anlatıyor. lone scherfig, her zaman olduğu gibi yine metropol meselelerini duygusal bir çerçevede zarif bir mizahla ele alıyor.

    divino amor: boi neon ile tanıdığımız brezilyalı genç yetenek gabriel mascaro, uluslararası prömiyerini ocak ayında sundance film festivali'nde yapan üçüncü filminde, parlak renklerin ve pop müziğin baskın olduğu bambaşka bir distopya hikâyesi anlatıyor. 2027 yılında sevgi kavramının her şeyin üzerinde olduğu brezilya’da geçen film, 40'lı yaşlarındaki devlet memuru joana'yı izliyor.

    fourteen: epeydir özlediğimiz eski usul amerikan bağımsız sineması'nın tadını taşıyan film, iki kadının zaman içerisinde uzaklaşıp yakınlaştığı arkadaşlığını, dozunda bir duygusallıkla ele alıyor. senarist ve yönetmen dan sallitt de filminde uzun yıllara yayılan bir süreçte, belki ilk bakışta önemsiz görünebilecek gündelik olaylar aracılığıyla çocukluk arkadaşları mara ve jo'nun ortak noktalarını ve farklarını bize aktarıyor.

    monştri: berlin film festivali'nde forum bölümünde ilk gösterimini yapan monştri, geleneksel sevgi anlayışına meydan okuyarak evli bir çifti 24 saat boyunca izleyen film, üç bölümden oluşuyor. sieranaveda filminde cristi puiu'nun asistanlığını yürüten yönetmen, fotoğrafçı ve ödüllü kısa filmci marius olteanu'nun ilk uzun metrajlı filmi olan monştri, yönetmenin sözleriyle ''farklı insanlara karşı hoşgörüsüzlüğün gitgide çoğaldığı bir iklimde, göründüğümüzle gerçekte olduğumuz arasındaki boşluğu sorgulayarak izleyicinin algısına meydan okuyor.''

    nos défaites: belgesel, canlandırma, deneysel ve kurmaca arasında çok özel bir yerde duran kısa video yapıtlarıyla tanınan fransız yönetmen jean gabriel périot, son filminde ''2018'de fransa'da siyasi kavramlara ve dünyanın haline bakışımız nasıl?'' sorusunu yanıtlamak üzere yola çıkıyor ve 10 fransız gencini sinemasal bir oyun-filme dahil ederek siyasette güncel halimizi sorguluyor. bu gençler filmde 1968 tarihli filmlerden sahneleri yeniden canlandırıyorlar; aralarda da bu gençlerle yapılmış kısa röportajları izliyoruz.

    tremors: filmekimi 2015'te ixcanul filmini izlediğimiz guatemalalı yönetmen jayro bustamante'nin ilk gösterimini berlin'de panorama bölümünde yapan ikinci filmi, bir erkeğe âşık olan evli bir adamın hikâyesini anlatıyor. sarsıntı inançları, ailesi ve aşkı arasında kalan bir bireyin zorlu kendi benliğini bulma sürecini duygusal bir bakışla gözlemliyor.

    mr. jones: 2017'de pokot ile berlin film festivali'nde ''gümüş ayı'' kazanan agnieszka holland, bu kez tarihin derinliklerine dalıyor ve yine berlin'de ilk gösterimini yapan filminde, efsanevi galli gazeteci gareth jones'un hayatına göz atıyor. 1933 yılında geçen film jones’un stalin döneminde kharkiv'e giderek tüm engelleme çabalarına rağmen sovyetler birliği'ndeki gerçek durumu haberleştirme çabalarını anlatıyor. jones'un george orwell'le görüşmesinin de yazarın hayvan çiftliği romanının esin kaynağı olduğu söyleniyor.

    celle que vous croyez: fransız yönetmen ve oyuncu safy nebbou'nun ödüllü yazar camille laurens'in aynı adlı romanından uyarladığı juliette binoche'un harika performansıyla öne çıkan film, sosyal medya çılgınlığının ve sanal dünya algılarının gerçek hayatı nasıl etkilediğine gençler değil farklı bir yaş grubu üzerinden bakıyor. filmin kahramanı 50 yaşındaki iki çocuklu akademisyen claire, genç sevgilisini sosyal medya üzerinden gözetlemek amacıyla facebook'ta sahte bir hesap açıyor; 23 yaşında, sarışın, genç ve güzel claire oluveriyor.

    -----------------------------------------------------------------------------------------------------------------

    16 filmlik berlin seçkisinin yanı sıra daha önceden açıklanan bir diğer seçki ise usta yönetmen stanley kubrick'in ölümünün 20. yıldönümü dolayısıyla anılacağı ve 13 filmlik uzun metrajlarını kapsayan bir seçki. işte o filmler:

    eyes wide shut (1999)
    full metal jacket (1987)
    the shining (1980)
    barry lyndon (1975)
    a clockwork orange (1971)
    2001* (1968)
    dr. strangelove (1964)
    lolita (1962)
    spartacus (1960)
    paths of glory (1957)
    the killing (1956)
    killer's kiss (1955)
    fear and desire (1953)

    -----------------------------------------------------------------------------------------------------------------

    bu iki seçkinin yanı sıra festivalde açıklanan diğer filmler:

    şerif gören'in yönettiği 1987 yapımı on kadın filmi.
    if beale street could talk
    a dog called money
    astor piazzolla inédito
    saz- the key of trust
    performance
    i used to be normal*
    leyla gencer*

    festivalin şu ana dek açıklanan tüm filmleri bunlardan ibaret. festivalin tüm programı açıklanana dek paylaşılan filmleri elimden geldiğince eklemeye çalışacağım. festivalin tüm programı açıklandığında ise kataloğa gömülüp programımızı oluşturmaya başlayacağız ve festivalin ilk heyecanı başlamış olacak.

    -----------------------------------------------------------------------------------------------------------------

    edit 1: festivalin ''çiçek istemez'' adlı bölümündeki filmler de açıklanmıştır. bu bölümde merkezinde kadınların olduğu filmleri bir araya getiriyor. bölüm kapsamında, gerçek hayatta da sinemada da kendi yolunu çizen, kendi ayakları üzerinde duran kadınların hikâyelerinin anlatıldığı 10 film yer alıyor. işte o filmler:

    la camarista: fotoğrafçı sophie calle'in bir projesinden esinlenen meksikalı yönetmen lila avilés, ilk uzun metrajlı filminde sıradan bir kadının sahici arzularını, umutlarını, çilesini ve öfkesini bizlere son derece minimalist ve duyarlı bir üslupla hissettiriyor. gabriela cartol'un canlandırdığı, mexico city'de son derece lüks bir otelde temizlik görevlisi olarak çalışan eva üzerinden incelikli bir karakter incelemesine imza atıyor.

    sofia: meryem benm'barek, yönettiği ilk uzun metrajlı filminde fas'ın evlilik dışı ilişkilere hapis cezası öngören 490 sayılı yasasından yola çıkarak ülkenin sınıf farkı, cinsiyet eşitsizliği, ataerkil gelenekler ve tabularla örülü toplumsal yapısına dair derin ve çarpıcı bir analizde bulunuyor. hamile olduğunu inkâr ederek günlerini sürdüren 20 yaşındaki sofia bir gece aile yemeğinde davetlilerin önünde sancılanır. tıp öğrencisi kuzeni lena'nın açıkgözlülüğü sayesinde kimseye çaktırmadan hastaneye gidip bebeğini doğurur. ancak aile bir yana, bu kez de devreye bürokrasi ve yasalar girer: babanın kimliğini açıklamazsa durum yetkililere bildirilecektir.

    aire: oğlunun sağlığını düşünürken kendi sağlığını hiçe sayan bir anne ve dolambaçlı yolları geçit vermeyen bir metropol... ikinci uzun metrajlı filmi ile yönetmen arturo castro godoy, kentin öte ucundaki okulunda yaralanan asperger sendromlu oğluna ulaşmaya çalışan lucia'yı izliyor. yürek burkan, telaşlı bir yola çıkan lucia, buenos aires'in parlak, avrupai görünümünün hemen arkasında, dev süpermarketler, halk otobüsleri, yorucu bir bürokrasi ve protesto yürüyüşleri arasından geçerken çağdaş arjantin'in alışılmadık bir portresini çiziyor. çaresiz lucia rolündeki ödüllü oyuncu julieta zylberberg'in nefes kesen performansı özellikle dikkat çekiyor.

    this changes everything: son 100 yılda toplumun kadın algısını ve kadınlardan beklentisini şekillendiren en etkili güçlerden biri haline gelen hollywood, aynı zamanda abd'nin en büyük ihracat kalemi. hollywood'dan çıkan her şey bütün dünyaya yayılıyor. peki, bu hikâyeleri kimler yaratıyor, perdede ve ekrandaki kadın temsilleri nasıl oluşuyor? abd sinema sanayisinin yürütücü yapımcı geena davis, yaşayan efsane meryl streep gibi önde gelen kadınlarından bazılarının yer aldığı bu belgesel, eğlence sektörünün en büyük tartışma konularından birini ele alıyor: kadınların eksik ve yanlış temsili. yüzlerce tanıklığa ve birçok veriye dayanan yönetmen tom donahue, özünde kadın düşmanı hollywood mekanizmasına ışık tutuyor.

    mon tissu préféré: prömiyerini cannes film festivali'nin belirli bir bakış bölümünde yapan ve suriye iç savaşının başladığı günlerde geçen ilk filminde, bunuel'in gündüz güzeli'nden esinlenen yönetmen gaya jiji, ataerkil bir toplumdaki cinsiyetçi çifte standartlara feminist bir eleştiride bulunuyor. şam'da bir giyim mağazasında çalışan 25 yaşındaki nahla yaşadığı sıradan hayatın boğuculuğundan kaçma hayalleri kurmaktadır. annesi onu görücü usulü evlendirmek isteyince nahla oralı olmaz. madam jiji'nin üst katta açtığı ''işletme'', bastırılmış cinselliği benliğinin ötesine geçen nahla için arzularını keşfedeceği bir sığınak olur.

    der boden unter den füssen: marie kreutzer, berlin'de altın ayı ödülü için yarışan filminde beyaz yakalıların hayatını, yaratıcı bir senaryo ile ele alıyor ve dört dörtlük bir psikolojik gerilime imza atıyor. film; aile, hastalık, zihin ve çalışma hayatına dair çok ilginç gözlemler yapan bir gerilim.

    nguoi vo ba: yönetmenliğini ash mayfair'in yaptığı, konuşmalar yerine bakışların ve göz alıcı renklerin öne çıktığı film, kadınların arzularını bastırırken erkeklere hizmet etmeleri beklenen bir çağda ve mekânda 14 yaşında zengin bir adamla evlendirilen may'in çocukluktan anneliğe geçişini izliyor. 19. yüzyılda, vietnam taşrasında, varlıklı bir ağanın üçüncü eşi olarak yeni hayatına başlamak üzere tören kayığından iner daha 14 yaşındaki may. yeni yuvasına hızlıca uyum sağlaması gerekmektedir: diğer eşler ile ilişkiler, çocuklarla oyun ve elbette aile içi rekabet ve dengeler...

    alice t.: festivalde en son un etaj mai jos filmini izlediğimiz, romen yeni dalgası'nın önde gelen temsilcilerinden radu muntean yeni filminde evlat edinme, ergen hamileliği, kürtaj, ebeveyn-çocuk ilişkileri, koşulsuz sevgi gibi son derece çetrefilli konulara eğilirken önceki filmlerinden daha stilize, daha renkli bir yapımla kendini yenilemekten çekinmediğini gösteriyor. küçük bir çocukken evlat edinilen alice'in sorunlarla örülü hayatına bir de hamile kalmanın ağır gerçekliği eklenir. kendi bildiğini okuyan alice için bu olağandışı durum yalnızca yeni bir huysuzluk malzemesiyken başta annesi olmak üzere tüm çevresiyle ilişkisi etkilenecektir.

    egy nap: film, teströl és lélekröl filminde yönetmen ildiko enyedi'nin yardımcılığını yürüten zsófia szilágyi'nin ilk uzun metrajlı filmi. dünya prömiyerini cannes film festivali'nin eleştirmenler haftası bölümünde yapan film, sürekli huzursuzluğu, dinmeyen temposu ve keskin bakışıyla ebeveynliğin insanı kendisine yabancılaştıran etkisini perdeye taşıyor. işi, sürekli ilgi bekleyen üç çocuğu ve eşiyle 30'lu yaşlarındaki anna'nın evliliği git gide bir mecburiyetler yumağına dönüşmüştür. ruhunu törpüleyen bu gürültülü ve tüketici rutin, kocasının onu en iyi arkadaşıyla aldattığını öğrenmesiyle kesintiye uğrar.

    gospod postoi, imeto ı' e petrunija: teona strugar mitevska, öfkeli olduğu kadar hüzünlü filmi ile makedon toplumundaki dönüşümün etkilerini gözlemliyor ve kadınların dik durmalarının önemini vurguluyor. filme adını veren petrunia, teofanya bayramında suya atılan tahta haçı kapıp çıkararak erkeklerin gazabını üzerine çekiyor.

    -----------------------------------------------------------------------------------------------------------------

    edit:2
    mayınlı bölge filmleri:

    the mountain
    kraben rahu
    muere, monstruo, muere
    l'heure de la sortie
    posledice
    the wind
    the dig
    to thávma tis thálassas ton sargassón
    spell
47 entry daha
hesabın var mı? giriş yap