• izmir'de sahil kesimi kendiliğinden üçe bölünmüştü. mangal yelleyecekler, semaverde çay içmek isteyenler bayraklıya giderdi. sevgilisiyle vakit geçirmek isteyen ya da kitap okumak isteyenler burayı pek tercih etmezdi. gitar tıngırdatıp sevgilisinin dizine uzanma hayali kuranlar, iş çıkışı bağdaş kurup iki bira içmek isteyenler alsancak'ta takılırdı. burada bilirdiniz ki pek aşırılık olmaz ve kimse kimseyi rahatsız etmezdi. son olarak ben portatif sandalyemi alıp keyif yaparım arkadaş diyenlerle sakinlik arayanlar bostanlıya giderdi.

    izmir'de tramvayın hizmete girmesiyle bütün sahiller daha ulaşılabilir oldu. artık alsancak'ta deve güreşi yapan tiplere, bostanlı'da semvaer yelleyenlere rastlayabilirsiniz. tabi ki buralar kimsenin babasının malı değil. isteyen istediği yerde vakit geçirsin. benim açımdan sorun şu ki artık çimlerde çiğdem kabuğundan oturacak yer bulamıyorsunuz. önceden de böyle bir sorun vardı ama bu seferki bir başka. denizde ne kadar kum varsa buralardaki çimlerde de o kadar çiğdem kabuğu ve izmarit var. bir gün bostanlıya giderseniz çöp kovalarını bir inceleyin. belediye yirmi adımda bir çöp kovası koymuş ve hepsi bomboş. yerler ise pislik içinde. eminim aziz kocaoğlu döneminde olduğu gibi tunç soyer döneminde de buralar her gün temizleniyor; ancak yetmiyor.

    bu pisliği kimse belli bir kesime mâl etmesin. çünkü gözümle gördüm. suratına baksanız bir şey sanacağınız hanım hanımcık teyzeler, işte modern türk genci diyeceğiniz gençler kimseye aldırış etmeden çiğdem çitleye çitleye yürüyüp çöplerini yere atarken, gece sokakta görseniz yolunuzu değiştireceğiniz insanlar önüne bir poşet koymuş çöpünü onun içine atabiliyor.

    kısacası toplu halde yaşamayı bilmeyen insanımsı varlıklar kendimizi en rahat hissettiğimiz bir yeri daha ele geçirdi. önceden bir misafirim geldiğinde onu mutlaka sahile götürürdüm ve keyif yapardık. artık utanıyorum. tunç soyer izmir'i turizm kenti yapmaya çalışsın güzel de, gelen turistlere ne diyeceğiz onu düşünen yok. adam demeyecek mi "bu mu türkiye'nin en modern kenti" diye.

    bu cahil kafamla aklıma gelen çözümü sizinle paylaşayım. gerçi kesin yasal düzenlemesi yoktur ve uygulanamaz ama yine de söyleyeyim. her yerde dolaşan, sırtında bekçi veya güvenlik yazan güvenlik görevlileri onu bunu durdurup kimlik soruyor güzel. sevgili devletimiz, peynirden tütüne, her şeye vergi getiriyor ona da eyvallah. ama bi zahmet tutsunlar birkaç tane zabıta. bu zabıtalar giysinler sivil kıyafetlerini. sahilleri böyle acımasızca kirletip her yeri bizim için yaşanmaz hale getirenlere şöyle adamakıllı bir ceza kessinler. bıkmadan usanmadan yazsınlar cezaları. öyle 300 - 500 lira değil. insanın içine oturacak türden bir ceza olsun. hem biz rahat ederiz hem devletimizin cebine para girer. benden hem gelir vergisi alıp hem de marketten alışveriş yaparken kdv aldığında ne kadar haksızlığa uğramış hissediyorsam, bu cezalar kesildiğinde de o kadar adalet hissederim. polislere "bu ay şu kadar trafik cezası keseceksiniz" diye talimat vermeyi bilen insanlar, zabıtalara da kota koysun: bu ay şu kadar çevreyi kirletme cezası keseceksiniz desin. ilk defa hem vatandaş kazanır hem devlet kazanır fena mı.
1 entry daha
hesabın var mı? giriş yap