624 entry daha
  • yan ağların çok sağlam olduğu oyun. maç boyunca en az 30 kere dövüyor benim forvetler değil yırtılma esneme yok.
  • bu oyunda öndeyseniz ve skor tek farklı ise son dakikalar asla bitmez ama yenikseniz ve skor tek farklı ise 60. dakikadan sonra pozisyon bile göremeden maçın son düdüğünü duyarsınız..

    gene de galatasaray ile 2 senelik kariyerim sonucu yaşadığım başarılar:

    1 türkiye kupası
    1 lig şampiyonluğu
    2 süper kupa

    ayrıca eski oyunlarda gelmek istemeyen oyunculara kulübün anahtarını vererek bir ihtimal de olsa gelmelerini sağlayabilirduk.. bu versiyonda oyuncular görüşmüyor bile.. sizi adam yerine koyupta teklif yapanın amk..
  • taçları her ne kadar kısa atın, mix atın, ne atarsanız atın da 50 metrelik taç atmayın dememe rağmen futbolcularımın hala ısrarla upuzun taçlar deneyip topu %80 kaptırıp kontraataktan gol yediğim oyun. arkadaşlar sizler bir rory delap değilsiniz ki? ben de olmanızı beklemiyorum zaten. muhtemelen bir bug, umarım bir sonraki update de düzeltilir. kısaca şu aralar saçmalıkları yüzünden biraz sıkan, fm genie scout 2012 çıkana kadar oynamama kararı aldığım oyun. zaten bir haftada işe gitmeme rağmen 80 saat oynamışım, biraz nefes alayim.
  • yıllardır seride kafama takılan ve olmasını istediğim önemli bir özellik var. staff'ları shortlist'e ekleyemiyoruz, böyle bir özelliğin bulunması lazım çünkü misal takımımızın reputation'ı düşükken gelmeyen bir coach'un, takım şampiyonluk kazandıktan sonra veya bir üst lige çıktıktan sonra bize gelme ihtimali yükselecektir. fakat zamanında teklif götürüp kabul ettiremediğimiz staff'ları shortlist'e ekleyemediğimiz için sonradan bulamayabiliyoruz. ne dersiniz hoş olmaz mı?
  • şimdilik gizli bir bug'u bulunan oyun. sizinle görüşmeyi reddeden oyuncuları scout ile gözlemleyip futbolcunun özellikleri bölümünden değil scout raporu sonucu ekrana çıkan offer contract butonundan bu oyunculara teklif yaparsanız uçuk fiyatlar isteseler de sizinle görüşmeyi kabul ediyorlar.
  • ligde 20 küsur maçta sadece 11 puan kaybedip 7 puan farkla lider giderken sonraki 9 maçımda şu skorları aldım:

    0-0, 0-1, 0-1, 0-1, 0-0, 2-2, 0-2, 1-2, 0-0

    evet ligin en çok gol atan takımı olan napoli'yle, son 3 sezonun gol kralı (bir sezonda ligde 51 gol atmıştı) cavani'yle 9 maçın 7'sinde atılan 0 gol ve alınan 4 puan... sonra takım ne hikmetse son 5 maçını kazandı ama şampiyonluğu 2 puanla kaçırdı. bana da ligde en çok atan, en az gol yiyen (yukarıdaki seriye rağmen) takıma o 2 aylık süreçte ne olduğunu düşünmek kaldı. en sonunda oyunu kodlayan eziklere bir kez daha ana avrat sövdüm. tabi kendime de sövmeyi ihmal etmedim.

    şampiyon olmak istiyorsanız kesinlikle fark açmayın. lideri birkaç puan geriden takip edip son 5-6 hafta geçmeye çalışın. fark atan takımın önünü kesmeyi açıkça hardcode yapmışlar. şöyle bir şey herhalde:

    if (my_team.position == 1 && my_team.points - current_league_table[1]->points > 6 && weeks_played > 20) {
    my_team.destroy();
    }
  • öncelikle (bkz: #26090572);
    kesinlikle ama kesinlikle africaya birden fazla scout yollamanız gereken oyun. ben şahsen 4 scout görevlendirdim. sürekli yeni yetenekler fışkırıyor kara kıtadan.

    http://img10.imageshack.us/…10/7169/kazeemugbah.jpg
    http://img31.imageshack.us/img31/3569/diomande.jpg
    http://img204.imageshack.us/img204/3416/saidi.jpg
  • fenerbahçe olarak gökhan gönül'ü elinizde tutmak istiyorsanız, daha lig başlar başlamaz yeni bir kontrat yapmanızı öneririm.

    yoksa ligin ortalarına doğru ispanya, italya gibi liglerden bir çok takımın ilgisini çekiyor ve yeni kontrat istiyor ve istediği wage 100000 pound civarı olduğundan ödeyemiyorsunuz. sonra gönül'ün kontratındaki maddeden ötürü 13 milyon poundu veren direk alabiliyor.

    ayrıca gökhan gönül'e (ya da taç atma özellüğü iyi olan oyuncularınıza) uzun taç atma antrenmanı (long flat bullet throw) yaptırın. ceza sahasına paralel noktalardan sağdan ve soldan atılan tüm taçları ona kullandırın, her taç bir korner gibi olsun. bir sezonda taçtan en az bir iki golünüz olsun.
  • beşiktaş'la ciddi anlamda rotasyon yaparak zevk aldığım oyundur. onu kesiyorum bunu koyuyorum takıma ama taş gibiler hala. ayrıca hemen hemen tüm oyunlarda karşılaşılan mehmet topal'ın satılık listesine koyulması olayını kendimce protesto edicektim, almıcaktım adamı ama aurelio dökülüyor ernst'imiz, panzerimiz de bi' yere kadar tabii maaşı dayayıp aldım lanet olsun. bir de türkçeciler için sevindirici haber verelim; yılbaşına kadar fmgraphics tarafından hazırlanan türkçe yamanın ilk versiyonunun çıkması planlanıyormuş.
  • werder bremen'le ilk sezonu üçünçü kapadığımı söylemiştim. ikinci sezona şampiyonlar ligi'ne gruplardan katılma hakkı ve 4 milyon avro transfer bütçesiyle başlamıştık. şampiyonlar ligi'nde 2. tur ve ligde tekrar ilk üçte yer almak sezon başında belirlediğimiz hedeflerdi. kim takar almanya kupası'nı dedik.

    şampiyonlar ligi'nde gruplarda arsenal, psg ve beşiktaş ile eşleştik. kuraya 2. torbadan katılmamıza rağmen 3. torbada psg ve son torbada evinde iyi oynadığını artık bütün avrupa'nın kabul ettiği ve bu özelliğin oyuna yansıdığını göreceğimiz bjk ile eşleşmek bizi biraz korkutmuştu. tek tesellimiz ilk torbadan nispeten kolay bir ekip olan arsenal'in çıkmasıydı. neyse efendim, ilk maçı evimizde arsenal'e karşı son dakikada yediğimiz golle kaybettikten sonra psg'ye de deplasmanda son 6 dakikada yediğimiz 3 gol ile 4-1 mağlup olduk. içeride beşiktaş'ı rahat geçtik ama deplasmanda tek golle yenildik siyah beyazlı ekibe. başta claudio pizarro ve marko marin olmak üzere oyuncularımız avrupa'nın hiçbir yerinde böyle bir atmosfer görmediklerini söylediler. basına bu yenilginin bizi ilerleyen maçlar için kamçılayacağını söyledikten sonra psg ile evimizde oynadığımız maçı rahat kazandık. son maça gelindiğinde sadece iki galibiyetle grupta 3. sıradaydık. arsenal birinciliğini çoktan garantilemiş, son maç oynansa da gitsek havasında rakibini, yani bizi bekliyordu. bizim için bu bir avantajdı. deplasmanda kazanacağımız beraberlikle gruptan çıkma şansımız vardı. en olmadı bu beraberlik bizi avrupa ligi'ne götürmenin yolunu açıyordu. grupta sürpriz bir şekilde 2. sırada yer alan beşiktaş ise deplasmanda psg ile oynuyordu ve kaybetmeleri gerekiyordu. oyuncularıma "allah yardımcınız olsun!!!!" diye bağırarak onları maça motive ettikten sonra zorlu mücadeleye başladık.

    arsenal, birinciliği garantilemenin verdiği rahatlıkla karşılaşmaya yedek ağırlıklı bir kadroyla çıkmıştı. her ne kadar ideal kadrolarıyla maça çıkmasalar da, her ne kadar stad highbury olmasa da rakip ingiltere'nin devlerinden biriydi ve kazanmamız çok zor gözüküyordu. maçın hemen başında aradığımız golü bulup "ziya doğan b" adını verdiğim taktiğimizle savunmaya yaslandık. ilk yarıyı bu sonuçla kaparken paris'ten gelen gol haberiyle yedek kulübesinde yardımcım sidnei lobo'yla birbirimize sarıldık. ikinci yarının ortalarında kontradan bulduğumuz golle galibiyetimizi kesinleştirmiş oluyorduk adeta. beşiktaş da beraberliği yakalamıştı ancak biz kazandıktan sonra onların kazanamaması bize yetiyordu. yine de beraberliği kapıp yollarına devam etmelerini istedim ancak son dakikalarda bir gol yiyip her zamanki gibi taraftarlarını kanser ettiler. biz de son dakikalarda bir gol yesek de sakinliğimizi koruyup maçı kazanmayı bildik.

    bundan sonrası ise bremenliler için tam bir peri masalı. önce ikinci turda manchester city'i 2-0 ve 1-2'lik (kaybettik) skorlarla eledik. sonra çeyrek finalde real madrid'i 2-0 ve 1-3'lük skorla eledik ki bu rövanşa maçının normal süresini 2-0 kaybetmemize rağmen uzatmalarda önce geriye düştük, sonra 114. dakikada golü bularak tur atladık. yarı finalde manchester united'ı rahat geçmemizle (3-1 ve 0-0) finalde karşımızda barcelona'yı bulduk.

    bu sırada lig oynanmış, bitmişti ve şampiyonlar ligi'nde final oynayan takımımız ligde bayern, dortmund ve leverkusen'in arkasında kalarak taraftarlarını ve futbol kamuoyunu şaşırtıyordu.

    bu arada şampiyonlar ligi'nde tüm eleme eşleşmelerinin ilk maçlarını evimizde oynamanın şanslı geldiğini ve avrupa devlerine karşı deplasman taktiğimiz olan "ziya doğan b"nin fazlasıyla işe yaradığını belirtmem gerek.

    neyse efendim, finalde rakip barcelona. tamamen underdog olarak gösteriliyoruz. yine de basına verdiğim demeçte "futbol sahada oynanır ve top yuvarlaktır. tabii ki şansımız var, ama şansa ihtiyacımız yok!!!" diyerek futbolcularıma gazı vermeyi ihmal etmedim.

    messi attı öne geçtiler, çok geçmeden beraberliği yakaladık. ilk yarı 1-1 bitti. 2. yarının ortalarında messi bir kez daha salladı, yine beraberlik golünü bulduk ve "ziya doğan b"yi kullanma vaktinin geldiğine kanaat getirdik yardımcım lobo'yla birlikte. bu dakikadan sonra pozisyon zenginliği neredeyse sıfıra indi. her şey bizim istediğimiz gibi gidiyordu. şansımız yaver giderse bir duran top golü bile bulabilirdik ama asıl amacımız işi penaltılara bırakmaktı. dakikalar 90 artı 2'yi gösterirken iniesta messi'nin pasında içeriye devrildi ve topu köşeye bıraktı. tabii ki yıkılmıştım ancak maç bitimindeki surat ifadem şöyleydi: http://www.turkiyesporgazetesi.com/…11/08/terim.jpg

    bu çocuklara güvenmiştik ve müthiş bir mücadeleyle şampiyonlar ligi'nde finale çıkarak dünyanın en iyi takımına son dakikada yediğimiz golle 3-2 kaybetmiştik. başka ne isterdim ki? basın toplantısında da sevincimi ve gururumu dile getirdim haliyle. peki bundan sonra ne oldu dersiniz? futbolcularımdan ikisi beni fazla hırslı olmadığım için eleştirdi. tamam, kimseden havai fişekli kutlamalar beklemiyordum belki ama en azından böyle bir tepkiyi hak etmemiştim. "kovsam bu hainleri" diye düşündüm, sonra baktım saat 6 olmuş. bilgisayarı kapayıp yattım.
886 entry daha
hesabın var mı? giriş yap