• tarih, 7 ağustos 2005.. nişanlınız ile uzun süre önce aldığın evlilik kararınızı, bugün eyleme dökmek üzere nikah dairesindesiniz. herkes sıralara oturmuş, sizi bekliyor. 1500 lira kadar maaşınız var, duyunca "oo" çekilecek cinsten.. nişanlınız ise, makine mühendisi. onun da o civar bir maaşı var. gül gibi geçinip gitmek için ideal.. nikah başlamış, şahitler, evet cevapları, alkışlar, gelinin alnından öpmek.. akşam beşe doğru gelen saat, hafiften güneşin dairenin camlarından içeri vurması söz konusu. ve artık evinize gidebilirsiniz. aradan 1 hafta geçtikten sonra çektiğiniz kredi, düğünde takılanlar derken yavaş yavaş borçlar ödenir vaziyette.. 2 mp kameralı telefonlar ile çekilmiş nikah anlarınızı izleyip, 55 ekran televizyonunuzda günün bitmesini bekliyorsunuz. önünüzde uzun bir gelecek olduğunu varsayıyorsunuz, mutlusunuz. akşam haberlerinde avrupa birliği'nin türkiye'ye sunduğu koşulları izleyip düşünüyorsunuz sonra karınıza sarılıyorsunuz. ertesi gün fotoğraf makinesi ile annenizin çekmiş olduğu, fotoğrafları almak ve makineye poz doldurmak geliyor. bilgisayar fiyatlarını soruşturuyorsunuz, 512 mb ram'e sahip bir bilgisayar dikkatinizi çekiyor. borçlar bitince ilk işiniz almak. 1.700 kadar ödemeyi düşünüyorsunuz. gelecek planlarınız var, ertesi sene para biriktirip karınızla brüksel'e gezmeye gitmek gibi bir düşünceniz var. pek zor görünmüyor.. işte, sıcak bir ağustos 2005 vakti.
  • henüz güneş doğmadan gitmiştik, köydeki evden 2 km uzaktaki yeni ağaç diktiğimiz bahçemize. güneş yükselmeden sulamayı bitirmek gerekiyordu ki öğleden sonra diğer bahçelerden kayısı silkelemeye gidilsin..

    saat 10 gibi telefonum çaldı. ilk cep telefonumdu kendisi. heyecanla açtım. istanbul'daki kuzenimdi arayan. çapa tıp kazanmışsın dedi. telefonu kapatmadan uzaktaki annem ve babama, baba ! çapa tıp ! diye bağırdım. elindeki küreği havaya kaldırıp bir iki kere salladı. annem de el salladı. telefonu kapatıp suyu bir kaç ağaca bölüştürdüm ve lastik ayakkabımla sivri taşlara basmamaya dikkat ederek yanlarına koştum. ikisi de gülmeyle karışık ağlıyorlardı. bana sarıldılar. tebrik ettiler ben de ellerini öptüm.

    sonra kardeşim geldi ve beni yalnız mı bırakacaksın abi dedi. bir sene sonra o da yanıma gelecekti..

    böyle güzel bir hatıradır 2005 yazı.
    umarım bizler de çocuklarımızla bu denli saf sevinçler yaşayabiliriz.
  • bazı evlerde yarınlar yokmuşçasına korn ve linkin park dinlenilen bir sabah.
  • of of of.. güzel yıldı 2005. facebook daha yeni çıkmış ama henüz ortalıkta yok, diğer siktirboktan şeyler zaten yok, müzik dünyası bu kadar kötü değil, türkçe rock zirvede..

    vay anasını.
  • bir de zamanda yolculuk imkansız derler.
  • türkiye saatiyle sabaha denk gelen f1 yarışları vardı. bunlardan birisi de japonya gp'siydi. alarm kurup tv başına geçip o tatlı sabah güneşinin aydınlattığı odada ev halkını uyandırmadan f1 izlediğim 2005 sabahı geldi aklıma. *
  • belki nişanlanacak yaşta değildik henüz ama tek kale maç yaptığımız hızlı bir dönemdi. yorulan gider buz parmak alır yerdi.
  • aaaa..çok iyi ya..09 eylül 2005 sabahı..şu anda 2 kızımın annesi olan kadınla nişanlanma sabahımız..ulan, o zaman bile farkındaydım aslında hatamın ama konduramıyordum.. aşk yok mu aşk..hayatımı sikti sonradan farkına vardım..
  • radyoda yüksek sadakat-belki üstümüzden bir kuş geçer şarkısı çalıyor.sesini açıp kahvaltına devam ediyorsun.
  • henüz 14 yaşındasın ve 1 ay sonra ailenin yanından ayrılacağın kesinleşmiş durumda. her gece bunu düşünüyorsun. farklı ve büyük bir şehirde lise okumak üzere doğduğun, büyüdüğün, neredeyse hiç güzel anının olmadığı o ufak taşra kentinden ayrılacak olmanın buruk bir neşesi içinde. çok büyük hayallerin var. çok büyük ideallerin var. sana yol gösteren birkaç insanın ve birkaç idealist öğretmenin nasihatlerini sürekli içinden tekrarlıyorsun. "burada kalırsan ne uzarsın ne kısalırsın". birşeyler olabilmek için annenin sıcağından, babanın güvencesinden, henüz dolmuşa bile binmemiş, hiç kendi çamaşırını yıkamamış, hiç yemek yapmamış, hiç para hesabı yapmamış bir çocuk olarak çıkmak üzeresin. camın hemen önündeki ağaçlarda binlerce cırcır böceği şarkı söylüyor ve henüz özlemek nedir bilmeyen, ağaçsız bir yol, yıldızsız bir gece, karsız bir kış görmemiş bir çocuksun.
hesabın var mı? giriş yap