• manipule edilebilir. güzellik algısı kapitalizm ile birlikte avrupalı ırk özellikleriyle eşitlenmiştir neredeyse. sarı saç-mavi göz bir asyalı zavallılar için güzellik sembolleri olmuş. bunun altında efendisine benzemek isteyen köle davranışı var.
  • kişinin kendini güzel hissettiğinde karşıdan da farkedilen şeydir. bu his, kişinin algısından etkilenir. güzel denilen şey.. neden güzeldir...?kişinin buna yönelik cevapları.. yaşam algısını da ortaya çıkarır.
  • (bkz: ortak estetik yargıların varlığı)

    uzun, çok uzun bir tartışmanın konusudur.

    güzellik deyince bir takım hoş kadınlar dışındakileri düşünemeyen sözlük ahalisi fazlasını kaldırmaz ama genel bir sezgiyi algılayabilen ve kavramı cinsten, cinsiyetten uzak düşünebilenler için özetleyelim;

    güzelliği, duygusal bir algıdan öte, rasyonel ve duyusal algılayan platon, immanuel kant ve ardıllarınca ortak bir güzellik algısı mümkündür. çünkü, ideal ortak zihinde ve dahası duyuların verilerinde, ortak yargılar mümkündür. nesnel bir yaklaşım daima vardır ki zaten bu görüş felsefede nesnelci anlayış diye adlandırılır.

    bununla beraber, croce'nin yolunu izleyenler tersini söylerler. sanatçı ve sanatın alımlayıcısının şahsi yaklaşımları, muhayyileleri her şeyi değiştirebilir. çoğunluğun beğenisi azınlığın tercihini etkilemez. bu görüşe de öznelci anlayış denir.
  • az önce instagram da bir fotoğraf filtresi reklamına denk geldim. çilleriyle çok tatlı ve güzelim pozitif yüzlü kızın gözlerini büyültüp çillerini yok ediyor reklam yapan firma ve alın size daha güzel olabilirsiniz bu filtre programı ile diyor. çilli olmak çirkinlik olarak adlandırılıp taze beyinlerin bilinç altına gönderiliyor.
    bence bu şekilde insanların beğenilerine peşin hüküm veren, hakaret eden ve bir çok genç insanın kendisini yıllarca çirkin algılamasına yol açan bu tip reklamlara dava açılmalı. gözleri büyültüyor bilmem ne. hafif çekik gözlü olmak, çilli olmak ya da ne bileyim yüze karakter veren küçük detaylara kendini ve haddini bilmez şekilde kusur demek, çirkinlik demek suç olmalı.
    kimsenin genç ve zaten güzel insanlara bunu yapmaya hakkı yok.

    her detay çirkinlik değil karakterdir.
    mesela merly streep çirkin bu insanlara göre.
    burnu filtrele...

    ne diyordum;
    bu insanlara dava açılmalı.
  • bu konuda çoğu kişiye "eeh sktir lan" dedirtecek şekilde düşünüyorum galiba.

    mesela bazen oyuncu, müzisyen, sporcu, manken vs. bir hanıma çok güzel denildiği zaman ben de güzel diyorum ama aslında pek öyle düşünemiyorum. yani güzel mi? güzel. o kadar.

    estetik bir değerlendirmeye asla giremiyorum. yok gözü şu renkmiş, yok kaşları yaymış, bahçasına gazelden girilmemiş, yazması oyalı kundurası boyalıymış falan filan, bunlar yok bende.

    insan dediğinin kusurları olur. yüzünün her tarafı simetrik, vücudu kusursuz (!) kadınlar sanki fabrika yapımı gibi geliyor bana. hele bir de bu güzel kadınlar sarışınsa iki kat daha fazla fabrikasyon görünüyor. sanki bu dünyadan değillermiş gibi. sanki mahalleye sadece yazları gelip oyunlara katılmadan elindeki oyuncaklarıyla hava atmaya çalışan alamancı komşu çocuğu gibi...

    tam tersi olarak çirkine de (haşa) karar veremiyorum mesela. ünlü ünsüz fark etmeden; çoğu kişinin çirkin dediği aslında güzel. hattâ bazen güzel denilene baktığımdan daha çok bakıyorum behlül behlül kendisine...

    şimdi "sen kimsin de böyle bir değerlendirmede bulunuyorsun aq?" diyenler olabilir. estağfurullah, ben kendi hâlinde takılan alemci, neşeli bir delikanlıyım. beğenip beğenmeme mevzusu da değil aslında, başka bi şey bu.

    of, neyse ya. derinlere inersem işin içinden çıkamam. içimde kalmasın diye döküleyim dedim. neden dökülmeyeyim hem, bu internete para veriyorum sonuçta...
  • yeter ki, bütünün herhangi bir yerinden tutku başlasın, güzelleştirme eğilimim durduramadığım şekilde başlar.

    bir gülüş, bir yanak, bir burun, bir gamze, bir sivilce izi... ben bulurum güzelliği. en güzel o olur işte o zaman.

    güzellik algısını yönlendiren, işte o tutkudur.
  • günümüzde medya tarafından insanlara dayatılan bir güzellik algısı olduğu gerçeğini kabul etmekle beraber bu güzellik algısının tamamen dışarıdan insanlara dayatıldığını söylemek eksik olur. güzellik göreceli olduğu kadar değildir de. realist bir resim de sürrealist bir resim de güzeldir ama iki tablo da insanlara hitap edecek değil elbette. yine de biri diğerine hitap ediyor ve diğer tablo çirkin demek değildir. bizim güzellik algımız dışarıdan etkilenmekten çok biyolojimizle alakalı gerçeklerle ilgilidir. bel ve kalça belli bir oranda olunca güzel gelir insanlara. ya da bacaklar belli şekillerde olunca güzel gelir. bunun dışarıdan bize ne dayatıldığı ile ilgisi yok. evrimsel olarak kadını ve erkeği sağlıklı gösteren özellikler bize güzel gelir. şu sıralar beslenme tarzından dolayı çoğu insan obezite sorunu yaşıyor. bunun sonucu olarak "body positivism" diye bir akım ortaya çıktı. bu akımın ortaya çıkmasına rağmen insanların yine de bu insanları beğenmediğini çok rahat bir şekilde görebiliyoruz. bu beğenilmemek tamamen sağlıksız bir görünüme sahip olmalarından ötürü. aynı şekilde bir dönem 0 beden modeller revaçtaydı ama bu da yine sağlıklı bir görünüm olmadığından beğenilen bir görünüm değildi. sonuç olarak medya bize ne sunarsa sunsun eğer bu bizim gözümüze sağlıklı bir görünüm olarak gelmiyorsa bunu kabul etmeme eğiliminde oluyoruz. sonuç olarak: güzellik ve güzellik algısı aslında içten gelir.

    güzel bir kadın olmak doğuştan olsa da göründüğümüzden daha güzel olmak kolaydır. aslında fark etmeden çoğumuz kendimizi çirkinleştiriyoruz. kimse inkar etmesin, başkalarının görüşü bizim kendimize olan bakışımızı etkiliyor. ve aslında kendimize olan bakışımız da başkalarının bizim hakkımızdaki görüşünü etkiliyor. nasıl mı? şimdi yavaş yavaş açıklamaya başlayacağım bu yazı içerisinde.

    1. ilk olarak kendimizi kabullenmeliyiz. sırf çok güzel değiliz diye çirkin olduğumuzu düşünmek hem kendimize haksızlık hem de bir yalan. bir zamanlar kendimle ilgili algım gerçeği yansıtmıyordu. kendime baktığımda yalnızca kusurlarımı görüyor ve bu kusurların beni mahvettiğini düşünüyordum. ama çoğu "kusur" olarak düşündüğüm özelliklerim kusur bile değildi. yine de algısı çarpık bir insana bunu anlatamazsınız. gerçekliği doğru bir şekilde algılayamadığım zamanlarda aşırı bir ölüm isteği vardı içimde. bu yazıyı yazmamın sebebi de biraz bu. çünkü tüm bu duyguları tattım. ne kadar berbat hissettirdiğini biliyorum ve başka insanların da benim geçmişte hissettiğim gibi hissetmesini istemiyorum. umarım başka insanlara faydam dokunur.

    ortalama bir güzellikte olmak kötü bir şey değil. daha güzel olmanın da bir sınırı yok. dünyada çok fazla çok güzel kadın var ama hiçbiri dünyanın en güzel kadını olamaz. böyle bir şey mümkün değil. güzellik konusunda yarışmak da bu açıdan mantıksız. ortalama bir güzel olmanız çirkin olduğunuz anlamına gelmiyor. yine de güzelsiniz. kabullenin.

    2. farklılıklarımız bizi güzelleştiren yanımız aslında. çoğu insan kendine karşı acımasız olup kendinde olan güzelliklere değil de "kusur" diye adlandırdıkları özelliklerine odaklanmaya meyilli oluyor. niye pozitif yanlarınıza odaklanmıyorsunuz? pozitif yanlarınıza odaklandığınızda kendinizi daha güzel görmeye başlayacaksınız. kendimden örnek vereyim. beni diğer insanlardan farklı kılan yanım elmacık kemiklerim. herkes bende olan elmacık kemiklerine sahip değil. bir kuzenim küçükken ve henüz elmacık kemiğinin adını dilmezken ona bu yönüm farklı gelmiş olmalı ki bana "sürrealkedi abla senin yanakların elma gibi." demişti. (evet, elmacık diyerek onları küçümseyemeyiz.) beni diğer insanlardan farklı kılan yanım bu ve beni daha güzelleştiren yanım. siz de bu yanlarınızı bulun. bunlara odaklanın.

    3. az önce kendimize baktığımızda "kusur" diye adlandırdığımız özelliklerimize odaklanmaya meyilli olduğumuzdan söz etmiştim. ilk olarak neyin kusur olduğunu bilmemiz gerekiyor. burnumuzun şekli, yüzümüzün şekli, dudaklarımızın şekli günün güzellik anlayışına uymuyor diye bu yanlarımız bizim kusurlu yanlarımız değil. oval bir yüz de güzel, kare bir yüz de, yuvarlak bir yüz de. ya da artık yüz şekliniz ne ise. şimdi millet güzelim yüzünün şeklini değiştiriyor. kare bir çene çok seksi ama herkes çenesini inceltip sivrileştirmeye başladı. çünkü insanlar bunu kendilerini güzelleştiren bir farklılık değil bir kusur olarak algılıyor. 1.60 boya ya da 1.80 boya sahip olmak da bir kusur değil. şimdi diyeceksiniz ki: boyum kısa olduğu için hep pantolonlarımın paçalarını kısaltmak zorunda kalıyorum: bu bir kusur. hayır, değil. ya da boyum 1.80 olduğu için topuklu ayakkabı giyemiyorum: bu bir kusur. hayır, bu da kusur değil. eğer öyle düşüneceksek çok güzel bir kadın da "çok güzelim diye bir sürü insan bana mesaj atıyor, bu bir kusur." diyebilir. ama inandırıcı mı? herkesin ortalamaya uymayan yanları vardır ve bu ortalamaya uymayan yanlarımız ortalamaya göre daha fazla efor harcamamıza sebep olabilir. ama bu, bu özelliklerin kusur olduğu anlamına gelmez. ince bir bel güzeldir ama içinde yaşadığımız toplumda ortalama olan ince olmayan bir bel ise o zaman belimize oturan kıyafetler bulmakta zorlanırız. ve tıpkı boyundan dolayı giydiği pantolonun paçasını kısaltmak zorunda kalan biri gibi beli ince olan biri de kıyafetinde tadilat yaptırmak zorunda kalır.
    kusur dediğimiz şey insanın hayatında birtakım şeyleri zorlaştırır. eğer bir özelliğiniz sizin konforunuzu bozmuyorsa o bir kusur değildir. bütün kusurlar için mümkün olduğunu söylemiyorum ama bazı kusurlarımızı bizim için avantaja çevirebiliriz. ben kendi kusurumu ve bunun bana nasıl pozitif bir şekilde döndüğünü örnek vereyim: ağzımı rahat bir şekilde kapatamıyorum, evet bu bir kusur çünkü ağzın rahat kapanmaması uzun vadede başka problemlere yol açabilir ama ben ne yapıyorum? ağzım kapalı gülümsediğimde garip göründüğüm için hep ağzım açık bir şekilde gülümsüyorum. yani mecbur gülüyorum. fotoğraflarımda hep öyle. bu benim daha pozitif görünmeme neden oluyor. negatif bir insan daha güzel görünemez ama gülümseyen, pozitif bir insan olduğundan daha güzel algılanır. eğer sizin de bu şekilde kendiniz için avantaja çevirebileceğiniz kusurlarınız varsa bunu kullanın.

    4. günün hangi saatinde kendinizi daha çok beğeniyorsunuz? hangi saatlerde kendinizi daha güzel hissediyorsanız o saatlerde diğer zamanlara göre daha sık aynaya bakın. böylece kendinizin imgesi kendinizin en iyi hâli olur. ben sabahları kendimi daha güzel hissettiğim için genelde sabah kalkınca aynaya bakarım ve gülümserim. gülümseyince daha güzel olduğumu düşünüyorum çünkü. siz de aynaya bakım ve gülümseyin. aynaya bakamam çünkü sivilcelerim var, aynaya balarım ama dişlerim çarpık, güzel değil gibi bahaneleriniz olmasın. sivilceleriniz varsa doktora gidin ve tedavi olun. lisedeyken bir sene yüzüm çok kötüydü. o kadar çok sivilce vardı ki yüzümün sivilce olmayan herhangi bir yeri yoktu. aynaya bakamıyordum, korkuyordum. bu yüzden bu tarz sorunlarınızdan kurtulmaya bakın önce. aynı zamanda benim dişlerim çarpıktı. ama diş teli taktım. şimdi dişlerim düzgün. ama dişlerim düzgün değilken de gülerdim hep çünkü gülmek insanı güzelleştiriyor. yine de şimdi daha rahat gülüyorum. tedavisi olan şeyler için boş yere canınızı sıkmayın, bunlar geçecek kendinizi yine beğeneceksiniz. eğer bu tarz sorunlarınız varken aynaya bakmak sizi memnun etmiyorsa bakın diyemem. mümkün mertebe bakmayıp tedavinize odaklanmanız daha yararlı olur.

    5. giydiklerimiz bizi daha güzel göstermeye yardımcı olur. güzel bir elbise giydiğimde kendimi daha güzel hissederim. siz de öyle hissediyorsunuzdur. vücudunuzu tanıyın ve ona göre giyinin. aynı zaman cilt alt tonunuzu bilip kıyafetlerinizi de kendi cilt alt tonunuza uygun renklerden seçerseniz çok daha güzel hissedeceksiniz. kendinizi en beğendiğiniz fotoğraflarınıza bakın. ne tarz renkler size yakışmış? ne tarz yaka sizi daha güzel göstermiş, hangi elbise ile kendinizi daha çok beğenmişsiniz? kendinizde neyi beğendiyseniz bundan sonra da o şekilde giyinebilirsiniz. (belki daha sonra hem kadınlar hem de erkekler için giyim ipuçları ile ilgili bir yazı da yazabilirim.)

    6. buraya kadar genelde fiziksel özelliklerimizden yola çıkarak kendimizi nasıl olduğumuzdan daha güzel algılayabileceğimizi anlattım ama bundan sonra değineceğim kısım diğer insanlar tarafından nasıl daha güzel algılanabileceğimiz yönünde. diğer insanlar tarafından güzel algılanmak istiyorsak ilk olarak diğer insanları güzel olarak algılamamız gerekiyor. biz insanların kusurları yerine güzel özelliklerine odaklanırsak ve başka insanları da bunu yapmaya teşvik edersek o zaman başka insanlar da bizim kusurlarımıza bakmak yerine güzel yanlarımıza odaklanırlar.

    7. iyi bir insan olmak güzel algılanmamızda önemli. sevdiğimiz insanları olduklarından daha güzel algılamaya meyilliyiz. hatta bu yüzden objektif olmayabiliriz kimi zaman. hatta bazen insanlar birinden ayrıldıktan sonra "ben bunu mu beğenmişim?" diye düşünür. ya da arkadaşınız "ya o mu güzel ben mi?" diye sorduğunda genelde içtenlikle arkadaşımızın daha güzel olduğunu düşünürüz çünkü tanıdığımız, kendimizi yakım hissettiğimiz de odur. iyi bir insan da aynı şekilde insanların sevdiği bir insan olur. birilerine yardımcı olmaya çalışan, başkalarını kötülemeyen, destek olmaya çalışan insanlar belki arkadaşımız olmasa da bizde hep olumlu duygular uyandır. ama tam tersi olduğunda, dedikodu yapan, sürekli yalan söyleyen, başkalarının yaptığı bir şeyi baltalamaya çalışan, insanları aşağılayanlar ise itici gelir. böyle biri isterse dünyanın en güzel gözlerine, en güzel yüz şekline sahip olsun, bu insanı olduğu gibi algılamakta zorlanırız. bize itici geldiği için güzel yanlarını göremeyiz. görsek de bu güzellik bizim için hiçbir şey ifade etmez. (belki de bu sadece benim için geçerlidir.)

    8. pozitif olmak da aslında iyi bir insan olmak gibi başkaları üzerinde olumlu bir algı bırakır. sürekli depresif modda gezen, ona buna üfleyip püfleyen bir insanla arkadaş olmak zor olsa gerek. hayat enerjinizi sömüren biri nasıl ki size itici gelirse siz de başkalarının hayat enerjilerini tüketmeyin. pozitif olun. negatif olmak hiçbir sorunumuzu çözmez. geçenlerde yds sınavı ertelendi diye üzüldüm. üzüntü hepimizin hayatında var ve elbette yeri geldiğinde bunu da yaşayacağız. ama ben sınav ertelendi, bu sene yüksek lisans yapamayacağım diye ağlasam da, oflayıp puflasam da bu durum değişmeyecek. boşu boşuna negatiflik, sinir, stres. ama pozitif olursanız en azından hiçbir şey değişmese bile rahatsız olmazsınız. bu çok basit bir örnek gibi gelebilir ama zaten insan bu gibi basit durumlarda üfleyip püflememeli. acı, üzüntü, keder, öfke... bunlar var olan duygular ve yeri geldiğinde yaşıyoruz. hayatınızda çok büyük sorunlarınız varsa bunları elbette etrafınızdakilerle paylaşacaksınız. yeri gelecek dertleneceksiniz, yeri gelecek arkadaşınızın omzunda ağlayacaksınız. pozitif olun derken bu duyguları yaşamayın, tamamen hayatınızdan çıkarın demek istemedim. basit durumlar karşısında duygu yönetiminiz olsun. insanları yok yere basit durumlar için sıkmayın.

    9. nasıl algılanmak istiyorsanız öyle davranın. burada ne dediğim çok açık. yine de başıma gelmiş olaylardan bir örnek vermek istiyorum.

    x: 1. arkadaş
    y: 2. arkadaş
    z: ben

    1. olay:
    y: a ile ayrıldık.
    ışıl ışıl, gülümseyen bir yüzle x: aaa gerçekten mi? çok sevindim!
    z: niye sevdindin ki? ayrılmışlar.
    x: ya işte şey, tartışıyorlardı ya, ondan sevindim.

    2. olay
    x ve z yolda yürüyordur. z genelde etrafa dikkat etmeden yürür.
    x: ne bakıyorsunuz kankama. bakmayım. onun sevgilisi var.
    z: ne?
    x: şuradakiler bakıyordu da. bana baksalar sıkıntı yok da senin sevgilin var.

    3. olay.
    x, y ve z derse gidiyorlardır. başka kişilerle birlikte asansöre binmişlerdir. konuşulan konu yılbaşı hakkındadır. z'nin başka planı vardır ve onların planına katılmayacaktır.
    y: o zaman şöyle yaparız.
    x: anlamadım nasıl yaparız?
    y anlatmaya devam eder ve x anlamaz.
    z: yani şunu yaparız demek istiyor.
    x: sen sus!
    z ve y şok geçirir. asansördekiler de şok geçirir.
    y: niye bağırıyorsun kıza?
    x: konuşmasın o. karışmasın.

    herhangi bir yorum yapmadım gördüğünüz gibi. x diye bahsettiğim kişiyi nasıl agıladınız peki? nasıl bir resim canlandı kafanızda?

    işte bahsettiğim bu. nasıl algılanmak istiyorsanız öyle davranın.

    10. insan kendini bilmeli. kendinizi farkında olursanız özgüvenli olursunuz. özgüvenli olmak da çekicilik getirir. tabii bahsettiğim aşırı özgüvenli olmak değil. ortalama bir güzelliğe sahip olup ben çok güzelim diye dolaşmak insanların yalnızca şunu düşünmesine sebep olacak "bu da kendini ne sanıyor? o kadar da güzel değil." evet, güzel algılanma açısında olumsuz bir durum bu. en yakın arkadaşınız, sevgiliniz ya da ailenizin yanında bunu yapabilirsiniz. onlar yalnızca gülüp eğlenmek için böyle dediğinizi anlarlar ama o kadar yakınınızda olmayan insnlar tarafından kendini beğenmiş olursunuz yalnızca.

    11. bu kısım bence en önemli kısım. kimseye kendinizi beğendirmeyi amaç edinmeyin. e sen daha deminden beri ne anlatıyorsun o zaman diye sorabilirsiniz. şöyle açıklayayım: önemli olan sizin kendinizi güzel algılamanız, kendinizden memnun olmanız. bir başkasının sizi beğenmesi sizin için amaç olmamalı çünkü kimseyi tamamen memnun edemezsiniz. bir başkasının sizi şekillendirmesine izin verirseniz asla mutlu olamazsınız çünkü beğenilmeyen bir yanınız mutlaka ortaya çıkar. bu da kendinizdeki olumsuz yanlara odaklanmanız anlamına gelir ve mutsuz olursunuz. birilerinin sizi beğenmesi sizin kendinizi olduğunuzdan daha güzel hissetmeniz konusunda yalnızca bir araç olsun. bu, insanları kullanın demek olmuyor. yani egonuzu tatmin etmek için kullanmayın insanları, kendinizi daha mutlu hissetmek için yapın ne yapıyorsanız.

    12. kendiniz olun. e sen deminden beri bende bir şeyleri değiştirmeye çalışıyorsun, nasıl kendim olacağım? buna hemen kendi hayatımdan örnek vereceğim. eskisine oranla daha pozitif bir insanım. eskiden çok deoresiftim, kendimi beğenmezdim, en ufak bir kusur yüzünden intihar etmek isterdim. şimdi intihar etme gibi bir düşüncem yok, hâlâ üzüldüğüm olmuyor değil ama bunlar anlık hep. geçiş dönemimde şunu düşünüyordum: "iyi de ben hep intihar etmek isteyen ve depresif bir ruh hâline sahip biriydim. bundan vazgeçersem ben, ben mi olacağım? bir başkası olmayacak mıyım o zaman?" yanlış düşünüyormuşum. kimse tek bir parçadan oluşmaz. ama kendimizi yalnızca tek bir yönümüzle tanıtmamız, tek bir yönümüzle varlığımızı tanımlamamız bizi biz yapan diğer yanlarımıza haksızlık değil mi? hem de onlar çoğunluktayken niye ben kendimi tek bir şey üzerinden tanımlayayım? diğer yanlarınızı ortaya çıkarmanızı engelleyen bir parçanızdan vazgeçmeniz sizi değiştirmez.

    herkesin kendine özgü bir yanı vardır. aslında buna benzer bir maddeyi daha önce söyledim ama o dış görünüşle ilgiliydi. şimdiki ise bizim davranışımızla ilgili daha çok. mesela çok heyecanlı birisinizdir. bunu gerçekten baskılamak mı gerekiyor? belki sizin heyecanlı heyecanlı bir şeyler anlatmanızı insanlar çok tatlı buluyordur. ya da biraz sessiz birisinizdir. sırf kendinizi parlatmak ve insanlara sevdirmek için yapmacık olmayın ve konuşmak için konuşmayın. belki iyi bir dinleyici olmanız ve yalnızca yeri geldiğinde konuşmanız başka insanlara hoş geliyordur. bu gibi sizi, siz yapan bir sürü özelliğiniz vardır. o yüzden kendiniz olun. kendiniz olmaktan korkmayın.

    13. aslında bu maddeleri yazarken hoşlandığımız cinsten insanlar tarafından değil, pek çok insan tarafından nasıl daha güzel algılanabileceğimizi düşünerek yazdım. ama şu bir gerçek ki hoşlandığımız cinsiyetten insanların bizi beğenmesi de önemlidir. bu yüzden çoğu insan birileri tarafından beğenilmek, hoşlanılmak ister. yine de herkes birileri tarafından "senden hoşlanıyorum." tarzı bir itiraf duymayabilir. kimsenin size sizden hoşlandığını ya da sizi beğendiğinizi söylememesi kimsenin sizi beğenmediği anlamına gelmiyor. yalnızca bunu size söylemediği anlamına geliyor. belki gerçekten olmadı. bunu asla bilemeyeceksiniz. açıkçası ben de lise yıllarımda benden kimse hoşlanmıyor diye düşünüyordum ama geçen sene bir arkadaşımın dediğine göre benden hoşlanan biri varmış. bunu bana asla söylemedi. ben de anlamadım. yıllar sonra öğrendim. en yakın arkadaşım bile biliyormuş üstelik. bunu öğrenince şunu düşündüm: evet, ben her şeyi bilemem. kimsenin bana itirafta bulunmaması beni beğenmediği anlamına gelmiyormuş. demek ki kimseden herhangi bir iltifat, beğeni, hoşlanma beklememeliyim. çünkü karşı taraf bunu söylememeyi tercih edebilir. ve bu boş yere kendimi üzmek ve karamsarlığa kapılmak olur. başkalarının bizi beğenmesi bizde etkili ama yalnızca başka insanlardan bir söz beklersek o zaman daha çok bekleriz. bunun yerine insanların davranışlarına odaklanın. insanlar sizin çevrenizde bulunmaktan, sizinle vakit geçirmekten, size yardım etmekten hoşlanıyorsa sizi zaten bir şekilde beğeniyordur. o yüzden lütfen kendinizi böyle şeyler için üzmeyin. özellikle de ergenseniz.

    sanırım önerilerim bu kadar. ben özellikle son bir yılda bu noktaya geldim ama bazı düşüncelerim hep benimleydi. yakın olduğum insanları daha güzel görmek gibi ya da sevmediğim insanları olduğundan daha az güzel görmek gibi. bu yazıyı yazarken yalnızca kendime odaklanmadım. etrafımdaki insanları da inceledim. tecrübelerimden yararlandım..arada sırada ekşi gibi platformlarda insanların hayatlarında nasıl insanlar istedikleri ile ilgili görüşleri okumam da bana bu konuda bana yardımcı oldu. yani insanların ortak düşüncelerini bir araya getirmeye çalıştım. kendimden yola çıkarak yazdıklarımı ise ben zamanında maddeler hâlinde uygulamadım ya da "şunları yaparsam" daha güzel hissederim diye düşünerek yapmadım. yalnızca yaşadıklarımdan ders çıkararak bugün daha mutlu olan beni böyle yapan ve yapmaya devam eden ne diye düşünüp sorgulayarak bütün bunları anlaşılabilir bir şekilde maddeler hâlinde sıralayarak yardımcı olmak istedim. ben gerçekten hep böyle olmadım. buraya da yazmışımdır. eski gönderilerime bakarsanız intihar ile ilgili düşüncelerimi görürsünüz. vücudumun bir yerinde çatlak gördüm diye ölmek istedim. hâlâ vücudumda çatlak olmasından hoşnut değilim ama en azından artık bu sebeple ölmek istemiyorum. bugün olduğum insandan dolayı mutluyum. bütün bunları tek başıma da yapmadım. o yüzden bana her zaman gerçekleri söyleyen insanlara karşı minnettarım. ben kendimi beğenmezken bana "ya hayır sen çok güzelsin." demek yerine bana "çok güzel değilsin ama güzelsin, kendine haksızlık ediyorsun." diyen biri olmasaydı belki bugün böyle düşünmeyecektim. çünkü "çok güzelsin." cümlesi daha çok bir teselli olarak algılanıyor. ama diğer cümle insanın yüzüne gerçekleri vuruyor.

    bu yazıyı daha çok hemcinslerimi düşünerek yazdım ama erkekler için de geçerli olduğunu söyleyemek yanlış olmaz. o yüzden umarım kadınıyla erkeğiyle insanlara bir yararım dokunmuştur.

    son olarak şunu eklemek istiyorum: kendimizle ilgili algımız her zaman doğru olmayabilir ama bazı zamanlar kendimizi algılayışımızın çarpık olması psikolojik bir sorun sebebiyle de olabilir. eğer bununla ilgili herhangi bir kuşkunuz varsa lütfen bir psikiyatriste gidip profesyonellerden yardım almayı ihmal etmeyin.
  • manipüle edilebilir, edilmektedir. mesela şu sıralar kore dizilerine merak sardım. daha önce koreli herhangi bir erkeği yakışıklı bulduğumu hatırlamıyorum. ancak dizide ya da filmde, insanın huzuruna aynı anda tonlarca “güzel”, “yakışıklı”, “cool” şey fışkırtıp onu öyle bir arzu makinesine dönüştürüyorlar ki bir bakıyorsunuz arzulaması en kolay şey olan güzellik-yakışıklılık, arzularınız üzerindeki hakikatin büyük bir kısmını oluşturuveriyor.

    güzel-yakışıklı olanı beğenmek herkesin erişebileceği bir beğenidir (bkz: popülizm); hiçbir zaman yan yana gelemeyecekleri bir sinema ya da ses yıldızına platonik olarak gönüllerini kaptıranlara rastlarız. hatta bu acı verici bir aşka bile dönüşebilir. eğer evliyseniz ya da birlikteliğiniz varsa filmlerde kutsanan büyüleyici prens, yoksun olunan koca ya da sevgilidir; artık ondan yoksun olunmadığında ise büyüleyici prensin kendisi sefil kocadır. filmlerde gördüğümüz, romanlarda okuduğumuz çekici karakterin bize verildiği kadarını bilebiliriz ki zaten bu kurgusal yapıtlar, doğala, posaya, kabuğa ve dikene karşıt bir geometrik fantezi sunar. lakin sevgilimizi ya da eşimizi artık “tanıdığımız”; doğal bütün katmanlarını soyduğumuz için, onu daha az çekici buluruz. çünkü bizi mutlu eden, heyecan veren o kişi artık ceptedir; münferit vakalar dışında adına aşk dediğimiz şey, uzun süren birliktelik sonunda, sevgiye dönüşerek noktayı koymuştur.

    karşımızdakine, yoksunluklarımız ölçüsünde eklemleniyor; onu, onunla kurduğumuz eklemlerimiz kadar seviyoruz. bizden daha zeki, daha güçlü, daha dikkatli, daha rahat, daha kıskanç vs. gibi kendimizde eksik bulduğumuz örüntüleri, onunla tamamlamaya çalışıyoruz. herkes eksik parçasının peşine düşüyor. artık ruh eşi denilen klişe, esasında sumbolondur. özne, kesilip alınmış nesnesini aramaya teşnedir. nesnesini bulduktan sonra ise onu hep sürmek, ondan hep zevk almak, heyecan duymak, ona hep sahip olmak isterken bir yandan da onu çabucak tüketmek isteyen ironik, dağılmış bir bütünlük dışında onu hiçbir yere götürmeyen yolda, daimonik niteliğe ait ve sahip kalır.

    platon ve schopenhauer, yoksunluğu anlamamız için şöyle söyler: artık yoksunluk yoksa geriye can sıkıntısı kalır.

    güzellik algımız sürekli şekil değiştirir, bir nevi uyuşturucu gibi insanı farklı arayışlara ve yüksek dozlara yönlendirir. algılarla başlayan süreç bir yerden sonra tersine de dönebilir. algılardan başlayan istekler artık doğrudan kendilerini ve kendilerine uygun olan istekleri oluşturabilir. burada saplanılan hata bölgesi tatmindir. çünkü yoksunluğumuz, algılarımız üzerinde sulandırılmış, nihilist bir istem olarak ortaya çıkar. onu fark edemediğimiz her an, güzellik anlayışımız fallik güzergâhın sonunda hiç de “tipimiz olmayan” biri, arzularımız üzerinde hissedilir hâle gelir ve kendimizi, onu yadsınamaz bir şekilde arzularken buluruz.
  • görecedir, kültüre, döneme, bilgi seviyesine, yöreye, yönlendirilmeye, ekonomiye, gelişmişlik seviyesine, yaşanmışlık tecrübelere göre farklı algılanır.
  • altında evrimsel nedenler barındıran algı. öyle kafana göre değiştiremezsin.
hesabın var mı? giriş yap