• amerika'yi amerika yapan ,ülkeyi bastan sona kat eden demiryolunun da hikayesidir.
  • 2012 yazıydı sanırım, cnbc-e’de bir diziye denk gelmiştim. böyle kovboylu falan olduğunu görünce: “işte bu dizi izlenir.” dedim. hell on wheels ile ilk karşılaşmam bu şekilde oldu. daha o zamanlar yeni yeni yabancı dizilere başlamış biriydim. o sıralar 2.sezon da yeni başlamıştı. akşam olduğunda ise ben birinci sezonu yarılayıp diziye hızlı bir başlangıç yapmıştım.

    amc tarafından çekilen dizi, dönem dizisi olmasının yanı sıra macera ve dram türlerini de kapsıyor. cullen bohannon (anson mount) , iç savaş gazisi güneyli bir abimizdir. ama savaştan dönünce hiçbir şeyi bıraktığı gibi bulamaz. savaşın galibi kuzeyliler tarafından ailesi katledilmiş, arazisi yakılıp yıkılmıştır. bunu yapanlardan intikamını almak için yola çıkan bohannon kendini union pacific şirketinin bir çalışanı olarak hell on wheels kasabasında bulur. -cullen bohannon gerçek hayatta da union pacific’te çalışmış bir isimdir. dizinin de ana hikayesini, union pacific ve diğer şirketlerin doğudan batıya döşemekte oldukları demiryolu ağı oluşturuyor. bohannon dışındaki önemli isimler; union pacific’in hırslı yöneticisi thomas durant (colm meaney), sadık yardımcısı the swede (christopher heyerdahl), demiryolunda çalışan siyahilerin önemli ismi elam ferguson (common) ve irlandalı zeki girişimci mickey mcginnes (phil burke).

    kurgu ve karakterlerin gelişimi birbiriyle birlikte çok güzel ilerliyor. beş sezon boyunca bunu yavaş yavaş ama başarılı bir şekilde işliyor. dediğim gibi yavaş ilerlese de sürükleyici bir dizi. ama dizide en beğendiğim kısma gelecek olursak. kesinlikle karakterler ve oyunculuklar. başta anson mount ve colm meaney olmak üzere tüm oyuncular rolünün hakkını vererek oynuyorlar. mekan tasarımları, dönem kıyafetleri ve görsel açıdan da dizi çok başarılı dostlar. black sails yazımda da söylediğim gibi, dizinin müzikleri muazzam derecede. kendini daha ilk dinleyişte sevdiren parçaların bulunduğu soundtracki arada açar dinlerim.

    1.sezondan 5.sezona doğru olan gelişim ve ilerleme, bir tırtılın kelebeğe dönüşmesi gibi desem yalan olmaz. öneri yazısı olduğu için çoğu yeri detaya girmeden geçiyorum. ama dizideki her karakterin bir olayı, bir derinliği var. bazı bölümlerde yan karakterler bile ana hikayeyi etkiliyor olması bence güzel bir nokta.

    western seven biriyseniz ve deadwood’dan beridir de adamakıllı western çekilmediğini düşünürsek, bence izliyorsunuzdur zaten :) ama ilginizi çekmiyorsa veya yeni dizi arayan biriyseniz de nacizane önerim ilk sezonu yarıda bırakmazsanız, gerçekten kaliteli bir dizi bulacaksınız. hell on wheels sağlam karakterleri, oyuncu kadrosu, müzikleri ve harika görselleriyle ilgi çekici bir dönem dizisi ve bir şansı sonuna kadar hakediyor bence.

    puanım: 9/10
  • 5. sezon, 10. bölümün sonunda çalan soundtrack beni benden aldı. kime ait olduğunu merak ediyorum. bölüm sonu ancak bu kadar güzel bir şarkıyla taçlandırılabilirdi. zaten hell on wheels'in soundtrackleri bu dizi furyası içerisindeki en iyilerden. neyse bulurum shazam'dan felan bir yerlerden artık. o değil de bir şey dikkatimi çekti, zaman çok kalleş var ya. ben 6 yıldır bu diziyi izliyormuşum. daha da acayibi hala bitiremedim. sonundan bihaberim. acaba bohannon demiryolunu tamamlayabilecek mi ya da lily bell gibi bir kadın bir daha karşısına çıkacak mı? bu sorunların cevabını hiç bilmiyorum. azimle izliyorum, bugün yarın öğrenirim inşallah bunları.
  • ana karakterin konfederasyon askeri olduğunu görünce meraktan açtım, daha yeni başladım, 2. bölümde bohannon'ın durant'e "i can't remember a time when i wasn't outmanned,outgunned, or outsupplied by yankees" şeklindeki ifadeleri beni bazı düşüncelere gark ettiren dizi.

    neden bilmiyorum ama konfederasyona sempati duyuyorum (tabii 1860 yılında, o da var). ki görüşlere de hiç sempati duymam, abd'de cahil cühela takımı bunlara sempati duyanlar. büyük ihtimalle kitap ve filmlerin etkisiyle böyle oldum. rüzgar gibi geçti'yi okumamdan beri böyle. bir de robert e. lee ile ilgili bir film vardı. hep merak ederdim konfederasyon kazansa şu anda amerika nasıl olurdu diye. daha kanlı savaşlara mı gebe olurdu mesela. zira lincoln yerine jefferson davis başkan olsaydı mesela. realist bir görüşle savaşın başından beri uzun soluklu bir mücadeleyi konfederasyonun kazanması aradaki kaynak (insan, üretim, herşey) bakımından imkansızdı. ayrıca başkan johnson'ın "reconstruction" poltikalarının yansımalarını dizide görmek te tuhaftı. bu tarz şeyleri gördüğüm zaman hep gri üniformalarıyla çiftçiden bozma mağrur konfederasyon askerleri aklıma düşer. çiftçi ile büyük şirketlerin savaşıymış gibi gelir. tüm şartlar kendi aleyhine olmasına rağmen çiftçi orospu çocuğu corporation'lara karşı onur, şerefinin mücadelesini verir. ve "keşke çiftçi kazansaydı" derim. biliyorum o kadar basit değil, belki union haklı, ama olsun.
  • efendim bir konfederasyon yanlısı olarak benim de takip ettiğim diziydi zamaninda. konfederasyon haklıdır algısı neden bu kadar yaygın anlamak zor. ustteki arkadasin dediği gibi şu an amerikada konfederasyon yanlısı tiplerin yuzde doksanı güneyli redneck, ırkçı, neo nazi tipler. ku klux klan sempatizanı adamlar.

    ama 19. yüzyıldaki duruma bakıyorsun ve bambaşka bir tablo çıkıyor karşına. bireysel özgürlükler ve bağımsızlık düsturu ile ingilizere baskaldirdiktan 90 yıl sonra "hop kardeşim federal devlet var burda" diyerek benim güneyli zayıf ak sakallı kel benjamin dedemin plantasyonundaki köleyi bahane ederek savaş açıyorsun.

    ic savasta köle muhabbetinin bahane olduğunu az biraz tarih okuyan herkes bilir zaten.

    sonra bir bakiyorsun ki ayağında ayakkabisi olmayan benjamin dede av tüfeğini duvardan almış, kendisi gibi bir avuç yoldaşıyla topraklarını korumak için güneyli ordusuna katılmış.

    sonra bu ordu başlarında tarihin gördüğü en büyük komutanlardan biri sahesinde zaferden zafere koşuyor. tanıdık geldi mi?

    bence bu yüzden türkler guneylileri tutar çoğunlukla. mesela benim üniversitedeki amerikan tarihi hocam alman asıllı bir amerikandı. dedesi baya bildiğin antietamda, shilo` da falan savaşmış güney ordusunda. ama gel gör ki adam nefret ediyordu güneylilerden. savaşta ölen dedelerinin mezarini ziyaret edenler için "köleliği savundunuz ve yenildiniz hala neyin peşindesiniz?" diye sallıyordu. bu adam tarih profesörü bu arada.

    çok serbest dalış oldu eve geçince bir çeki duzen veririm. dizi de güzeldir bu arada, konuyla ilgisi olan kaçırmasın.
  • güneylilerin yaşam tarzı bana nedense ilgi çekici geliyor. büyük çiftliklerde yaşayan,onurları için savaşan insanlar. sanayileşmiş kuzeyin aksine daha çok topraktan geçimini sağlayan bu insanlara sempati duyuyorum. amerika'da sanirim hala bu iç savaşin etkileri sürüyor. bazı güneyliler arabalarina south will rise again stickerlari falan yapistiriyorlarmis.
  • bohannon reyizin aklıma düşmesiyle açıp bir bölümünü izlemeyi düşündüğüm dizi. bittiğinde çok üzülmüştüm.
  • son sezonu saymazsak ilk dört sezon gayet iyi bir diziydi. tabii iyi diyorum çok iyi demiyorum çünkü senaryo kalitesi falan pek iç açıcı değildi. ama çerezlik olarak bakarsak sıkmadan kendini izlettiriyor ve piyasada başka western dizisi de yok bildiğim. deadwood falan diyeceksiniz ama o çok farklı bir yapımdı, herkese hitap etmez. bu herkesin sevebileceği bir tarzda. tabii deadwood seven bunu da baya sever tahminimce o başka mesele.

    7.5/10
  • genel değerlendirme
    --- spoiler ---
    izlediğim nadir sürükleyici dizilerden. çok mükemmel, efsane bölümler efektler falan yok ama aşırı bir sürükleyicilik var. reyting var diye uzatmayıp gayet iyi bir yerde mükemmel bir sezon finali ile bitti. son 1-2 bölüme yığılmadan, genel olarak detaylara önem vererek sona erdi. son bölüm ise efsaneydi. durant'in o monoloğu çok etiliyeci
    kadraj ve seyirlik açısından gayet güzel sahneleri var. bazı bölümlerde - örneğin elam ile bohannon kavgasında - efektler falan kötüydü baya.
    ilk sezonda durant'in içkiliyken kendi içinde hesaplaşma yaptığı sahneleri çok beğenmiştim, diğer sezonlarda pek olmadı maalesef. durant karakterini aşırı sevmiştim. sonunun gösterildiği o sandalyede tek öldüğü sahne aşırı üzücüydü ve bana godfather michael corleone ölümünü çağrıştırmıştı.
    bohannon reisten çok söz etmeye gerek yok, aşırı karizmatik ve iyi bir oyuncu. elam'ı gömdüğünde haykırışı çok etkileciydi.
    dizideki sigara, puro ve pipo içiş sahneleri çok güzeldi. dumanlarını seven biri olarak çok hoşuma gitmişti.
    vali campbell'ın tarzı ve konuşma şeklini çok sevmiştim. deli peder ve mickey rolleri çok hoşuma gitmişti, aralarındaki diyaloglar kayda değer.
    grant ile aralarındaki konuşmalar ve dostluk çok hoştu. babacan bir tavrı olması kendine çekiyor
    tabi mistır norvecian kadar rolünü iyi yapan ve o derece güzel oynayan yoktu bence. tabi yaptığı şerefsizlikler de bu etkenle daha da insana dokunan bir hal oluşturuyor. müzikle olan anısı çok güzeldi.
    "müzik çalan adam hiçbir zaman kendini yalnız hissetmez."
  • yellowstone sonrası tekrar filizlenen western ihtiyacım doğrultusunda (deadwood'tan bu yana ayrı bir harmanlık da söz konusu idi) devam ettiğim dizi. ilk sezonu yeni bitirdim ve çok da memnunum dramatik gidişattan. ayrıca; amerikan iç savaşı sonrası sona ermeyen, her fırsat bulduğunda da devam eden ayrımcılığı işleme konusunda -bugünlerde daha da anlamlı gelebilecek- sahneleri ve diyalogları da haiz dizi.
hesabın var mı? giriş yap